Kişisel Verinin Korunmasını Gerektiren Sebepler
Başkalarına ait kişisel veriler her zaman merak konusu olmuştur. Tam olarak ne zaman ve nerede kaleme alındığı tam olarak bilinmese de M.Ö. yazıldığı bilinen “Hipokrat Yemininde” bile kişisel verilerin korunmasının izlerine rastlanmaktadır. Bahse konu yeminin orijinal metninde; “Gerek sanatımın icrası sırasında gerekse insanlarla gündelik ilişkideyken edindiğim bilgileri ortalığa saçmayacağım, bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.” denilmektedir. Kişisel veriler, aynı zamanda devletlerin gözetleme faaliyetleri ile istihbarat faaliyetinde de çok önemli yer tutmaktadır.
Kişisel verinin ne olduğunun açık ve sınırlı bir cevabı bulunmamaktadır. Belirli ya da belirlenebilir nitelikteki bir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilginin kişisel veri olduğu kabul edilir. Kişisel verinin doğruluk ve gerçekliğinin kanıtlanmış olmasının dahi bir önemi yoktur. Kişinin kimliği doğrudan ortaya konulmamakla birlikte, belirli bazı ek bilgilerle kişiyi tespit etmeye yarayan veriler, kişiyi belirlenebilir kılan verilerdir. Bu tür veriler de kişisel veri kavramının içine girmektedir. Takma isimler, lakaplar, tek başına veya başka kaynaklarla birleştirildiğinde kişiyi tanımlamayı sağlayacak nitelikte ise, bu tarz veriler kişisel veri olarak kabul edilir. Bununla birlikte bir kimse hakkında şahsi kanaat niteliğindeki sübjektif değerlendirmeler de kişisel veri sayılacaktır.
Kişisel veri kavramı, ister ABD hukuk sistemine göre mülkiyet ve tüketici hakkı kavramı içinde değerlendirilsin, isterse AB anlayışına göre temel hak ve özgürlükler kavramı içinde değerlendirilsin, kişisel verinin asıl sahibi, verinin ait olduğu kişidir. Bu nedenle de kural olarak kişisel verinin sahibinin, ilgili kişinin rızasının bulunmadığı durumlarda, ya da Kanunlarda belirtilen veri işleme şartlarının dışında işlenmesi hukuka aykırı olacaktır.
2020 yılı verilerine göre Dünyanın en değerli on şirketinden yedisinin, değerleri trilyon dolar seviyelerine ulaşan teknoloji şirketleri olduğu bilinmektedir. Başta Apple, Google, Facebook, Amazon, Tencent, Microsoft, Alibaba başta olmak üzere bahse konu teknoloji şirketlerinin yüksek değerleri, bu şirketlerin ürettiği mal ve hizmetlerden ziyade, sahip oldukları ya da iş süreçlerinde sahip olma ihtimallerinin bulunduğu kişisel veri miktarının büyüklüğünden kaynaklanmaktadır.
Birçok şirket artık internet sitelerindeki çerez ve cep telefonu uygulamalarını yüklerken aldıkları izinleri (mikrofon, konum vb) kullanmak suretiyle elde ettikleri kişisel verileri, kişilerin alışkanlıklarını, beğenilerini, ilgi alanlarını, konumlarını belirlemek amacıyla kullanmaktadır. Bu kişisel verilere sahip olmak, en başta kişilerin alışveriş alışkanlıklarına uygun mal üretilmesi ve hizmetlerin sunulması, siyasi tercihlerinin dikkate alınarak kampanyalar yapılması ya da istihbarat faaliyetleri gibi birçok açıdan önemlidir.
Son bir yılda tüm Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi de kişisel verilerin korunması sürecini hem sekteye uğratmış hem de yeni bir bakış açısı gelişmesine neden olmuştur. Bazı devletler, salgında bile kişisel verilerin korunması süreçlerinden taviz vermeyen bir görüntü çizerken, bazı devletler ise salgın ile baş edebilmek için kişisel verilerin korunması mevzuatlarını askıya almak zorunda kalmıştır.
Türkiye gibi birçok devlet ise temel hak ve özgürlükleri ile kamu sağlığının korunması anlayışı arasında sıkışmış ne temel hak ve örgütlükleri tam olarak koruyabilmiş ne de kamu sağlığının korunması için kişisel verilerin korunması süreçlerini bir kenara bırakabilmiştir. Kanunla ile düzenlenmesi gereken birçok alan bu süreçlerde konu ile ilgisi daha uzak kurumların genelgeleriyle yönetilmeye çalışılmıştır.
Birçok devlet, pandemi ile etkili olarak baş edebilmek için “Hayat Eve Sığar” (HES) ve benzeri uygulamalarla hatta HES uygulamasından çok daha katı bir gözetim yöntemini tercih etmişlerdir. George Orwell tarafından kaleme alınmış olan 1984 distopyasındaki “Big Brother” tarzı bu gözetim mekanizması, salgın döneminde kişisel verilerin korunması kaygısının ikinci plana atılmasına neden olmuştur. Güvenlik kaygısı, bu dönemde temel hak ve özgürlüklerin önüne geçmiştir.
Yuval Noah Harari’nin de dediği gibi “İnsanlar, yakın zamanda “salgın hastalıklardan korunma” adı altında bütün gizliliklerini yitirebilir. Bu konuda da teknoloji oldukça etkili olabilir çünkü bugün teknoloji sayesinde bütün potansiyel hastalıkları keşfedebiliyoruz ve aynı zamanda bu hastalıklardan etkilenen insanların kim olduklarını ve aktif bir şekilde ne yaptıklarını görebiliyoruz. Fakat bu tip bir gözetim sistemi, gelecekte insanların ne düşündüklerini ve ne hissettiklerini görmeye çalışan totaliter rejim unsurlarının da hızlı bir şekilde gelişmesine sebebiyet verebilir.”