Profesyonel Koç, Mentor, Eğitmen
cd.yunar@wishandfuture.com
Merhaba değerli okur,
Bu dönem üst üste ölüm haberleri aldım… “Kara haber tez duyulur” atasözünü ispatlarcasına, ölüm haberi hızla ilgilisine ulaşıyor. Kimisi yakınlarımız, kimisi de uzaklarımız ve nihayetinde bir şekilde bağlantıda olduğumuz insanlar…Ve haberi aldığımda dönüp kendime soruyorum; içimde neler oluyor? Hangi duygular canlanıyor? Aklımdan hangi düşünceler geçiyor? Nasıl karşılıyorum? Peki etrafımdakilerde neler oluyor? Onlar nasıl karşılıyor?...
Ölüm yakınıma geldiğinde lisedeydim, haberi aldığımda dona kalmıştım. Daha da yakınıma geldiğinde üniversiteye yeni başlamıştım, çok yanmıştım. Üçüncü kez yakınıma geldiğinde ise üniversiteyi bitirmiştim ve pişmeye başlamıştım. Sonrası malum, pişe pişe öğreniyoruz. Ve bugün diyorum ki, yaşam bir okul, ölüm ise öğretmenim. Tıpkı Nuran öğretmenim gibi, cetvelle vurarak, Bekir öğretmenim gibi bağıra çağıra öğretti.
Acaba Serra öğretmenim gibi kapsayıcılıkla, neşeyle, sevgiyle, destekleyerek, Zerrin öğretmenim gibi özenle, nezaketle, çok boyutlu ve kolaylıkla öğretemez mi? diyordum ki, fark ettim…Ya ben? Ben de bir öğrenci olarak, sorumluluğumu ele alıp, daha iyi öğrenemez miyim? Ezberin, bilinenin ötesini keşfedemez miyim? Sınırlarımın ötesine yürüyemez miyim? Hakikate doğru ilerleyemez miyim?
Milton Erickson, “Doğduğumuz günün ölmeye başladığımız gün olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor” diyor. Dinler, kültürler gibi… Anadolu kültürümüzde de bunun çok yeri var. Peki böyle mi yapıyoruz?
Ölümün üzerine konuşamıyoruz, hatta açılınca, yıldırım hızıyla konuyu kapatıyoruz. Ne ironidir, ölüm gerçekliğini yakınımıza kabul etmeyişlerimiz, hatta reddediş hallerimiz… Mesela şu öğrenmemi hep hatırlarım; bankacıydım, sağlıklı insanların, dünyasal hiçbir neden yokken, vasiyetlerini yazıyor, varlıklarını taksim ediyor, yakınlarıyla ölümlerini konuşuyor, bir anlamda planlıyor olmalarına şahit oluyordum ve bu benim için yabancı bir durumdu.
Bir taraftan öğrendiğimi sorgularken, diğer taraftan öğrendiğimin ötesini görebilmek niyetiyle, bu konuşmaları yapan insanların beden dillerine, sözlerine dikkat kesiliyordum ve yaşamın diğer anlarındaki gibi olduklarını görüp, şaşırıyor, bu hali anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyordum.
Covid nedeniyle ölümü günlük yaşamda daha fazla duyar, görür, yaşar olduk değerli okur. Sanki inandığımız her neyse “O”, yaşamla ölümün kol kola gezdiğini haykırıyor bize. Peki biz insan evladı, çaresizliğe bağlı kabulün ve ezberin ötesinde, ne kadar hakikatteyiz?
Hakikate nasıl yol alabiliriz?
Gidenlerimizin ardından biz kalanlara gelince…zaman büyüteç merceğinden görülüyor bir süre, her şey ağırlaşıyor…birbirimize koyduğumuz işaretleri fark ediyoruz…