Son elli yıl, önceki iki asırdan başlayan bilindik değişiklik ve gelişmelerin yaygınlaşmasında ve giderek artan tempoda küresel kültür niteliği kazanması paralelinde yeni çevrimlere doğru arayışlar fazlalaşmıştır.
Teknoloji, finans, modernleşen araçlar, değişen hayat standartları, rekabet koşulları derken, bu kabil bir düzenin sürdürülebilirliği alanında, eskilere göre daha farklı bir güvenlik anlayışı ihtiyacını her geçen gün daha fazla ortaya koymaktadır.
Geçen 20.asrın ilk yarısındaki iki büyük Dünya Savaşından sonra Atlantik orijinli olarak tanzim edilen milletlerarası bürokrasi, soğuk savaş döneminde devletlerarası niteliğe bürünmekte gecikmemiş, bugün yaşanılmakta olan güvenlik esaslı bunalımların temelini oluşturmuştur.
Artan refahın G7 ülkelerinde tezahürü, Dünya’nın büyük kesiminde, ufak azınlık guruplarının elinde olarak gayriadil bölüşümün simgesi olması hali; coğrafyaların savaş, terör, huzursuzluk sebepleri olarak tarihi anlaşmazlıklar, din, ırk, mezhep vb. bahaneler ile gözardı edilmek istidadında idi.
21.asır arayışları; tesis edilecek yeni güvenlik anlayışının klasik ulusal güç dengelerinin yanında dikkatleri: talepkar, kapasiteli, işbirliğine elverişli, mukayeseli üstünlüklerini kullanabilen, dinamik unsurlara çevirmeye yönelik durmaktadır.
Bir başka açıdan hegemonya, bu strateji ile kendisine muhtemel alternatif unsurları mani, yumuşak yöntemler ile riske girmeden güvenlik tedarik etme gayretindedir.