Yeni ve yine bir buçuk yılda 3. öğretmen değişikliği ile karşı karşıya kalmıştık. Kaderimize razı, sahip olduğumuz bitmeyen sabrımızla aldığımız eğitime dayanmaya devam ediyorduk. Artık nedense olanlara şaşırmıyorduk fakat şunu biliyorduk ki, diğer dönem biz olmayacaktık. Zaman hızla geçiyordu ve beklentim sıfırın altındaydı. Başımıza neler geleceği o kadar belliydi ki, sosyal çevrenin bize faydası dışında öğretmenlerin bize kattığı hiçbir şey yoktu. Evet her dokunuş bir gelişmeydi bizim için fakat okul bu demek değildi. Sadece ben değildim böyle düşünen; bizler evlatlarımıza bakım evi değil gelişimlerine katkıda bulunabileceği, eğitim alabilecekleri bir yer istiyorduk. Bu durumun en üzen kısmı da normal dediğimiz öğrencilere sağlanan eğitim hakkı ve gösterilen özendi.. Bizler ötekileriz çünkü.. Peki normal bireylerin sınıflarında belki farklı, belki biraz desteğe ihtiyacı olan bireyler; onlar da diğer ötekiler miydi?
Oğlumun gelişimi boyunca birçok olaya tanıklık ettiğim, o küçük kız sadece bunlardan biriydi…
Okulun öğle arası ve çocuklar sınıflarında yemeklerini yiyorlardı, ben de öğle arası bitmek üzereyken telaşla ellerimi yıkamak için lavaboya girmiştim. Yetişmem gereken bir görevim ‘’Yine oldu aynı şey, annemi çağırdı öğretmen, yine annem çok üzülecek’’ diyordu. Sınıfın kapısı açıldı gerçekten küçük bir kız çocuğu hareketsiz sırasında oturmuş öylece bakıyordu, öylece hareketsiz.. Kendince bir kusur işlemişti ve öğretmenleriyse henüz sınıfa gelmemişti. Dayanamadım ve yanına gittim. Kendimi tanıttım zaten oğlumdan dolayı beni tanıdığını böylece öğrenmiş oldum. Gözlerini benden kaçırsa da ters giden bir şeyler vardı, sınıfta tüm gözler onun üzerindeydi.
İsmini sordum, çok güzel bir ismi vardı: ‘İpek’.. Bana güvenmesini söyleyip elinden tutup kardeşlerinin yanına götürdüm. Anne çok kısa bir süre sonra telaşla geldi, elinde kıyafetlerle. Biraz kaygılı biraz mahcup bir şeyler söyleyemese de annenin gözleri ‘’anlatmak istiyorum fakat nereden başlamalıyım’’ der gibiydi. Sürekli teşekkür ediyordu, biraz bahçede oturmak iyi gelir ne dersiniz dedim. İpek’in kocaman bir ailesi vardı; eşinin ailesi ve çocuklar hep birlikte yaşıyorlardı. Baba uzak yol tır şoförüydü. Kararlar aile büyükleri tarafından alınıyordu. Annenin içinde biriktirdiği sessiz çığlıklar sanırım bugün son verecekti.
İlk sorum kızınız okuyor mu dedim..Şaşırdı ‘’Deniz Hanım nasıl anladınız?’’ dedi.. İşte İpek‘in içinde bulunduğu durumun temelinde yatan kaynağı belliydi. Okuma yazmayı başaramamış ve bu yüzden sınıfta kabul görmüyordu ve bir de buna alt ıslatma eklenmişti. Anne bunun farkındaydı fakat bir türlü ailesine sesini duyuramıyordu. Etraf ne derdi sonra, amcaya yeğenin hasta mı derlerdi, eksik mi? yoksa engelli mi? Onların gözünde bu ne kadar da ayıptı! Öğretmeni ise birkaç kez baba ile görüşmek istese de amca engel olmuştu. Bunun sonucunda öğretmen 2. sınıfı da bir okusun da; zaman ne gösterecek demişti.
Pekiii İpek için kim mücadele edecekti? Hiçbir şey için geç değil. Bir şeyler yapabiliriz gücünü toplamalısın ve bu akşam ailen ile konuşmalısın evladın için İpek için dedim. Ben her konuda desteğe hazırım İzmir’den rehabilitasyon uzmanı ile görüşeceğim; o ne derse harfi harfine uygulayacağız tamam mı dedim. Vedalaşırken İpek’in bana bir sarılışı vardı ki; minik bir kalbi mutlu etmek, mutluluğun tadı bu olsa gerekti. Eve dönüş vaktiydi yol boyu küçük kızı düşündüm. Düşünüyordum da yüzlerce İpek ve annesi vardı; sessiz çığlıklarını içine atan, kaderlerine razı. İleride özgüvenleri olamayan, başkaları tarafından örselenmiş kalpler. Benim sadece biriyle yolum kesişmişti belki de o beni bulmuştu .Umarım en kısa zamanda olumlu bir haber ile anne okula gelirdi.
Bu sırada müdür bey arkadaşının okul için gönderdiği akıl ve zeka oyunları materyalleri için boş bir sınıf dekore ettiriyordu. Mini mini masalar, sandalyeler, duvarlarda eğitici panolar, resimler bunlara rengarenk bir de materyaller eklenince bırakalım öğrencileri büyük insanları için bile cezp ediciydi. Diğer bir yandan hafta sonu için eğitmenlik eğitimi için hazırlıklar tam gaz devam ediyordu. Köyün el açma börekleri oldukça meşhurdu. Eğitim Koçları İstanbul’dan bir üniversiteden geliyorlardı. Müdür bey onlar için tepsi tepsi börekler yaptırıyordu. Her detayı düşünürdü nurlar içinde yatsın. Benim heyecanım diğerlerinden daha da farklıydı. Anne olarak geldiğim bu okuldan eğitmen olarak çıkacaktım. Okuduğum okul zaten eğitim temelim vardı ne mutlu bana oğlum ile beraber diğer çocuklara da dokunabilecektim bundan sonra..
Haftanın son günü son hazırlıklar, üniversiteden gelen kocaman koliler ve içinde çeşitli oyun kutuları, çocuklar gibi mutlu etti bizi. Büyük toplantı salonunu hazırlıyorduk, el ele verdik bu tatlı mı tatlı öğretmen grubu ile. Kapıda beni bekleyen bir anne olduğunu söylediler. Bekleyen İpek’in annesi, elinde mis gibi kokan bir tabak pişi. ‘’Oldu bu sefer Deniz hanım başardık, eşim ailesini ikna etti sayenizde’’ diyordu. Sabah ilk işim sizin için bunları yapmak oldu ve tüm ailem bundan sonra siz ne derseniz yapmaya hazır dediğinde sanırım bunun en doğru kutlama şekli birbirimize sarılmak diyerek, birbirimize sarıldık ve günün MUTLU SON’u böyle gerçekleşti..