İzmirli turizimcilerin ve iş dünyasının önemli bir ortak girişimi Destinasyon İzmir. Amaç İzmir’i başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dış dünyaya bağlamak. Yani direk uçuşlar ile karşılıklı ulaşımı, iletişimi arttırmak.
Ama bence Destinasyon İzmir, aynı zamanda İzmir’i, İstanbul ve Ankara ile daha iyi standartlarda bağlamayı hedef edinmeli. Hatta başka Anadolu şehirleri ile bağlantılarımızı da arttırmanın yollarını aramalı. İstanbul’un yeni meydanı ile pek bir sorunumuz yok. Ama İstanbul Sabiha Gökçen ve Ankara Esenboğa Havalimanları arasındaki uçuşlar Türk Hava Yolları uçakları yerine, Anadolu Jet ile yapılıyor.
Bildiğiniz gibi Anadolu Jet THY’nin çarter şirketi. THY’nin 370’in üzerinde uçağı var ama, İzmir için özel olarak ayırabileceği birkaç uçağı yok.
Ne fark var diyeceksiniz? Uçakların yeniliği, konforu ve hizmet kalitesi çok farklı. THY ağırlıklı yeni nesil uçaklar ile hizmet veriyor. AnadoluJet ise THY’nin eski uçakları ile. Artan bilet fiyatları ile verilen hizmet ters orantılı olmaya başladı.
Örnek vermek gerekirse Anadolu Jet’te İzmir İstanbul uçuşunda bırakın ikramı, basit bir su dağıtımından başka hiçbir şey yapamıyor.
Hadi geçmişte Pandemi dediler, maske takıyoruz dediler, yemekleri kutularda ayrı ayrı servis etmek çok maliyetli dediler ve uçak içi servisleri en düşük seviyeye indirdiler. Fakat günümüzde Pandemi’nin etkileri azaldı ve uçak içi servisler de normale döndü. THY adına uçan Anadolu Jet’te ise hizmetler hâla üçüncü sınıf olarak kaldı.
Dünyada ‘Budget Airlines’ olarak tanımlanan ‘ucuzcu’ havayollarında bile ücreti karşılığı bazı hizmetler verilirken; Anadolu Jet bu konuda bile onlardan geri kalmış durumda. Anadolu Jet uçaklarında genelde tüm uçaklarda bulunan ve kalkıştan sonra daha rahat etmeniz için belirli bir açı ile yatırılan koltuklar bile yok. Yani koltuk standardı bile en düşük seviyede.
Hele geçtiğimiz gün başıma öyle bir olay geldi ki bugüne kadar yaptığım binlerce uçak seyahatinde böyle birşey ile karşılaşmadım. Aslında yaşanan yönetimin zaafı olarak da ortaya çıktı.
Anadolu Jet’in geçtiğimiz cumartesi günü Sabiha Gökçen-İzmir Adnan Menderes havalimanı arasında yapacağı 20:25 uçuşu için, tam dört defa kapı değiştirildi. Önce 206 numarada başladık, sonra 406’ya geçildi, arkasından 208 nolu kapı anons edildi ve tam bu kapıya geldiğimiz sırada; kapının tekrar değiştiğini 308 numaraya gitmemiz gerektiği açıklandı. Bir saat gibi kısa bir süre içinde dört kapı değişikliği. Sonunda uçak 45 dakikalık bir rötarla kalktı.
Bu yolcular arasında yaşlısı vardı, çocuklusu vardı, elinde bagajları olanlar vardı. Yaklaşık 180 kadar uçak yolcusunun birçoğu zorlanarak telaşla havaalanın içinde bir o köşeye, bir bu köşeye koşuşturup durdular. Biz de bu arada havaalanının her köşesini öğrenmiş olduk.
Destinasyon İzmir doğru bir girişim, İzmir’in yurtdışına bağlanması, şehrin gelişimi için çok önemli ve çok doğru bir yaklaşım. Fakat yıllardır yaşadığımız bir gerçek de bu iktidarın İzmir’i bırakın yurtdışına, ülke içinde bile hiçbir yere bağlamaya niyeti olmadığı olgusu.
İzmir’in çok yüksek kapasiteli, modern, kolay kullanımlı bir havalimanı var. İzmir’e uçağım her iniş yaptığında gördüğüm manzara içimi burkuyor. Yerdeki uçak sayısını sayıp, neredeyse yüzde onbeş-yirmi kapasite ile çalışan bir meydana geldiğimi görüyorum.
Destinasyon İzmir’in önemi ve gerekliliği her defasında biraz daha ortaya çıkıyor.
Ama İzmir’i başka yerlere bağlarken yüzümüzü sadece batıya değil, tüm destinasyonlara çevirmemiz gerekli gibi görünüyor...