Türk Tabipler Odası ve sağlık çalışanlarını tesqmsil eden kurumlar gelen tehlikeyi bas bas bağırmalarına rağmen; maalesef yetkililer bildiklerini okumakta ısrar ediyorlar. Bakanlığın kadrolarındaki idari göreve getirilen personel sayısı hızla artarken; devlete ait sağlık tesisleri ve hastanelerdeki sağlıkçı ve doktor sayısında hızlı bir azalma, hatta eksilme söz konusu. Geçtiğimiz günlerde İzmir’in önemli bir kamu hastanesinde çalışan bir ortopedi doktoru arkadaşım; “ben düşüp ayağımı kırsam, bizim hastanede beni ameliyat edecek ikinci bir doktor yok” demişti.
Devletin, sağlık kurumlarıdaki sistem inanılmaz bir şekilde gerilemeye devam ediyor. Birçok çalışan özel kurumlara geçerken, birçok doktor da yurtdışında geleceklerini aramaya gidiyorlar. Tabii batı dünyası bu kişileri havada kapıyor. Zira bu kadar geniş tecrübesi olan doktorları yetiştirmek; hem çok pahalı, hem de bilimsel olarak çok zor..
Bu azalmanın sonucunda hastalar kamu hastanelerinde tedavi edilemez duruma geliyorlar.Geçtiğimiz günlerde bir tanıdığım bir buçuk ay önce anjiyo olduğunu ve tetkihlerinin sonucunda doktorunun bypass ameliyatına karar verdiğini söyledi. Doktoru ameliyat için kendisini çağıracaklarını söylemesine rağmen; bir türlü ne doktoruna ulaşabiliyor, ne de sistemden randevu alabiliyor. Büyük bir ihtimalle yetersizliklerden dolayı doktorun onu ameliyat edebilmesi çok zor.
Yine midesinde yaşadığı komplikasyonlar nedeni ile bir üniversite hastanemizin dahiliye servisine sevk edilen başka bir hasta; benzer şekilde kendisine tedavi uygulayacak doktor bulamamakta şikayetçi. Genelde telefonla veya internet üzerinden alınmaya çalışılan randevuların; saniyeler içinde dolduğu ve sistemden randevu almanın neredeyse imkansız olduğu da sık sık dile getirilen konular arasında.
Peki bu doktorlar nereye gidiyor diye sorabilirsiniz. Öncelikle doktorların çoğu özel sektöre geçerek devletin kadrolarından ayrılıyor. Bu göç dalgası sanki devlet politikası gibi bir fiili durum haline gelmiş. Aldıkları ücretler, çalıştıkları saatler ve maruz kaldıkları saldırı ve muameleler nedeniyle doktorların çoğu bıkmış durumda..
Her ilde hızla kurulan özel hastane zincirleri bu doktorların ve sağlık personelinin ilk durağı konumunda. İkinci tercih noktası ise yurtdışında çalışma oluyor. Yazının başında da söylediğim gibi ülkemizde çok büyük emek ve bedeller ile yetiştirilmiş ve tecrübe kazanmış doktorlar batı dünyası tarafından kapışılıyor.
Geçtiğimiz günlerde öğrendiğim bir bilgiyi de paylaşmak isterim. Dünyada tıp alanının lider ülkesi Amerika Birleşik Devletleri olarak kabul ediliyor. Ardından Almanya geliyor ve şimdi sıkı durun; üçüncü sırada Türkiye var.. Klinik deneyimi olarak Türk Hekimleri dünyada en fazla tercih edilen doktorlar arasındaymış. Zaten Almanlar ile aynı ekolden geliyoruz denilebilinir. Bu nedenle Türk doktorlarının en çok gittiği ülke Almanya.
Alman Ekolü’nün Türk Tıbbı’nda bu kadar yaygın olamasının nedeni; yıllar önce Ulu Önder, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, zamanında Alman bilim adamlarına kucak açmasından kaynaklanıyor. Türkiye’deki birçok sağlık kurumunun temelinde bu hocaların dahli var..
Sağlık sistemimiz de malesef ülkedeki birçok kurumun içinde bulunduğu gibi sekteye uğratılmak isteniyor. Doktorlarımıza sahip çıkma, hak ettikleri saygı ve değeri onlara vermek bizim en büyük vazifemiz. Bilim her zaman yavaş yavaş gelişen; tecrübe, deneme-yanılma ile ortaya çıkan bir süreçten oluşur. Doktorlarımızın her biri bizim bilim insanlarımız. İşlerini layığıyla yapmaları için gereken koşulların onlara sağlanması aslında geleceğimize yaptığımız yatırımların en büyüğü değil mi?