demiruzun@yahoo.com
Başından beri doğa yasalarına tabi günlerin çetin koşullarını gözleyerek yaşama mücadelesini sürdürmeye çalışan ve zaman içinde elindeki araçları ve kendi münasebetlerini geliştiren insan hayatı hayli uzun zamanlar boyunca ‘bilinmezlikler’ ile çevrelenmiş ‘ülke’ görünümündedir.
Bugünler bireyler için fiziki hareket imkanlarının son derece gelişmiş olmasına rağmen belirgin iradi ve maddi bağımlılıkların gölgesinde sınırlılıkları, geçmiş zamanların birey için en azından yaşadığı çevre içerisinde güvensizlik halesinde olsa da hayli bağımsız hareket edebildiği ironisidir.
Katedilen yolda değişen; toplu halde yaşamanın genel maksatlara havi tüzel kimlikleri olan kurumsal mekanizmaların mütemadiyen bireysel alana nüfuz ederek kitleleri yönlendirebilme kabiliyetidir. Gerekçesinin ise, hukuki esaslı karinesine rağmen tatbikatlarında açık ya da örtülü ve ‘güçlü’den yana’ profil çizmesi kurumların özellikle yirminci asırda siyasi ve idari kompartmanlara havi ‘ulus devlet’ yapılanması ile daha da kompleks hale gelmelerini sağlamıştır. O gün bugün herhangi bir gelişmede ilgili fiilin mevki, mefulü; devlet veya sembolü bayrak ile tarif edilir.
Teoride epik ve geleneksel kaynaklara dayalı pratikte iktisadi yordamlar ile kurulan münasebetler giderek; uluslar arası anlaşmalar, ittifaklar, paktlar, siyasi ve ekonomik birlikler bütün bir Yirminci Asır boyunca ‘küreselleşme’ değirmenine su taşımış şimdilerde yaşanan ve devlet kurumsalının erozyona uğradığı tablonun ortaya çıkarılma hali ortaya çıkmıştır.
Bir tarafıyla bilhassa salgın ve savaş dönemlerinde devletin egemenliği üzerinden iktisaden devletlerin senyoraj haklarının bir kalemde tamamını törpüleyebilen sadece ‘enflasyon’ gibi bir araç dahi tüm dünyayı etkileyebilmektedir. Dünya üzerinde yaşananların bir açıdan; salt iktisadi entegrasyonun diğer münasebetleri dahi etkileyebildiği küresel sürecin karşılıklı ve karmaşık bağımlılıklar açısından bir bütün kabul edilmesi halidir.
İşte siyaseten bağımsızlık, kapitalin Batı’da kendi emekçi sınıflarını orta gelir hayat standartlarına çekerek massettiği, eski sömürgelerini ise moral olmasa bile zihnen kendisine bağımlı kılacak biçimde kodlayarak güya çekilmesiydi. Bağımsızlık yanılsaması, bayrak ve ulusal marş sahibi olan taze ulusların payına düşen çağdaşlaşmak, Batı standartlarına ulaşmak, kalkınmak üzerinden yeni bağımlılık ilişkilerine sürüklenmesiydi.
1945-1975 arasındaki kapitalizmin parlak günleri sona erince düşük büyüme, yüksek enflasyonun ortaya çıkardığı stagflasyon olgusu karşısında sermaye üç kaçış yoluna başvurur; neoliberal yeniden yapılanma, küreselleşme ve finansallaşma. İşte ‘devlet’ kurumunun otorite olarak erozyona uğraması ile sermayenin önündeki engellerin kaldırılması anlamında bu neoliberal yapının neticesidir.
Küreselleşme ise yarı-kapitalist, kapitalist olmayan ve kapitalist öncesi mekanların küresel piyasa ekonomisine hızla entegrasyonudur. Böylece küresel sermaye açısından finansallaşma zarureti ortaya çıktı. 21.asırda emperyalizmin egemenliğini koruduğu, karlılık mücadelesi ve rekabette işbirliği yerine çatışma ve bölünmenin geçebileceği bir ortamın mevcudiyetinin muhtelif örnekleri ile işaretleri fazlası ile mevcuttur.