demiruzun@yahoo.com
Dünyada meydana gelen sosyal, siyasi, iktisadi gelişmelerin nedenleri arasında önemli bir kısmının çağdaş güncellemeler olduğu düşünülürse de bulunulan konumun hemen evvelinden geriye dönük periyodik tarih dönemlerinin de etkileri olduğu açıktır.
Günümüzde mevcut sosyal, siyasi ve iktisadi kaynaklı krizlerin bu açıdan geçmiş ile sebep sonuç ilişkisini çeşitli yönleri ile görememek imkansızdır.
Emperyal olmak keyfiyeti ile idari rejim farkının dejenerasyondan titizlikle korunması önemlidir. Demokratik monarşileri demokratik otokrasilerden ayıran tek özellik ‘kadro’ farkıdır. Kaldı ki her yönetim bölgesinin tarihlerinde idari rejimleri farklı sosyal ve siyasi değerlere bağlı olarak değişimler gösterir.
20.asrın başlarında dünya yüzölçümü üç ana temelli bir ulus devlet sistematiğine girerken, bazı imparatorlukların tasfiye olduğu merkezi eski dünya (Avrupa) bölgelerinde ulusal bazlı çok sayıda kontrollü devlet ortaya çıktı.
Afrika’da tamamı kolonyal bağımlı çok parçalı iken Amerika kıtasında büyük parçalı tamamı kontrollü devletler, Asya’da ise daha ziyade başta ülkeler sınırlarının belirlenmesinden başlayıp geleceğe yönelik riskli potansiyeller taşıyan muhtelif potansiyel düzenlemeler görülür. Bütün bu gelişmelerin herbirisi için ayrı ayrı kamuoyu demokratik tercihlerinin kullanıldığı elbette ileri sürülemez.
Yayılmacılığın idare ve güç araçlarını kullanarak diğer bölgeler araçları üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışması bir nevi etkileyenin, etkilenenin kaynaklarından yararlanma hakkına sahip olması ulus devlet dinamiği ile derinlik kazandı. Bu yetmedi yerine göre devletler birlikleri kuruldu, yine yetmedi devletler bölündü. İktisadi bir nüfuzun tercih edilen politikalar ile küresel kapitalizm biçiminde yol alması anlamındadır.
20. Asır başlarında şekillenen ulus devlet ağırlıklı idari bölgeler iki büyük harbin sonunda siyasi bir soğuk harbin ciddi algı yönetiminde asrın sonuna ulaşıldığında küresel değer zincirlerinin Kuzey Amerika, Avrupa ve Doğu Asya olmak üzere üç blokta bölgeselleşme eğilimi göstermesinin iklim, çevre, güvenlik, gıda, göç, sağlık spektrumunda tolere edilemezliğinin küreselleşme için hayırhah sinyaller vermediğidir.
Üstelik bütün bunlara küreselleşme istidadındaki üç bloğun aralarındaki hırçın rekabet mücadelesini Rusya, Çin’den başlayarak belirlenen tüm alanlarda kriz kaynakları nedeni görmek istemeleri rahatlıkla eklenebilir.
Basit bir misal; Avrupa Birliği üyeleri içerisinde son 18 ay içerisinde iktidar değişikliklerinin gelecek için ne tür değişiklikler getirebileceğini Scholz’un örneğindeki “.Avrupa Birliği, emperyalizm ve otokrasinin yaşayan antitezidir” vurgusunun samimiyetini sorgulamakla başlamalıdır.