Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Bumerang

Yerleşik düzende yaşam biçimine geçerek nüfus kesiminin tedricen arttığı toplumlarda tarımsal üretim ağırlıklı pazarlar, piyasalar üzerinden nakli ile ticari faaliyetlerin genişlemesi uzun dönemler devam etti. El sanatları ile imalatın katkıları ilavesi dünya coğrafyası üzerinde uzak mesafeleri alışveriş platformunda üretim girdilerini tedarik edebilecek yoğunluk ile artan biçimde destekledi. Hepsi de dünya coğrafyası üzerinde serpilmiş olan yaygın hatta benzer ölçekli havzaları işaret ederken, sanayileşmenin başlaması ile belirli bölgelerin mevcut haritada öne çıkması gelişmişlik tabiri ile önem arzetmeye başladı.

Gelişmişlik kavramı endüstri ve iktisadın yanında sosyal ve siyasal başlıkların adeta ayrılmaz bir bütünlüğü içinde sermaye ve ilgili piyasaların desteğinde yol alabilirdi. Bu kez sanayi odaklı bilinen havzaların dışına genişleyen gelişme retoriğinin yerine göre farklı ideolojik esaslara dayanarak ‘devlet’ merkezli kamu kesimi vasıtası ile kıtalararası coğrafyalarda tatbiki mümkün olurken finans kaynakları birkaç merkezi işaret eder biçimde yerinde kaldı.

İki büyük savaş sonrasında dünyanın büyük miktarda yaygın kitlelerine telkin edilen ‘tasarruf’ ilkeleri, azgelişmişlik ile birlikte 21.asıra doğru yükselen tüketime şimdilerde kendilerinin de elverdiğince katılmak zorunda kalacaklarının devletten sonra birey’e de diktesidir. ‘Elverdiğince’ tabiri, her bir birey üzerindeki iktisadi kontrolün küresel derinlikte ve devlet ipoteğinde finans tarafından tanzimidir.

Birleşmiş Milletler’in son yayınlanan Küresel Borç Raporu’nun başlığı “Küresel refaha karşı büyüyen bir yük” olup değerlendirmesi; dünya nüfusunun neredeyse yarısının ezici bir borç krizinin körüklediği kalkınma felaketinin içine batmakta olduğu yönündedir. Dünya’da 3.3 milyar insan eğitim ve sağlıktan çok daha fazla kaynağı borçlanma anapara ve faiz ödemelerine harcamak zorunda olan ülkelerde yaşıyor.

Uluslararası Para Fonu(IMF)’na göre 36 ülkenin borç sıkıntısı içinde veya yüksek risk altında olduğunu, 16 ülkenin de sürdürülemez faiz oranları ödediğini aktarıyor. Toplam 52 ülkenin ciddi bir borç sorunu yaşadığını ve yaratılan bu dönemin sömürgeci güç dinamiklerini yansıtan demode küresel anlayışın sistematik yerleşik eşitsizliğin sonucu olduğudur.

Gelişmekte olan ülkeleri dış şoklara karşı kırılgan hale getiren gelişmeler; art arda gelen ekonomik krizler ve siyasi belirsizlikler, iklim değişimi, küresel virüs salgını gibi tehditlerde. Bunların sebep olduğu olumsuz etkiler neticede ağırlıklı olarak küresel kamu borç eğiliminin keskin bir ivme kazanmasına yol açtı.

Küresel finans aktörlerinin krizlere sistematik bir risk olarak baktıkları oysa piyasaların henüz acı çekmiyor olsa da bireylerin öyle olmadığını, sistemin adeta bir ‘seraptaymış’ gibi kendini kandırdığına, sistemdeki çarpıklığın bizzat başarısızlığını bumerang etkisi ile gösterebileceği ihtimali fazlası ile mevcuttur.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar