Makine İhracatçıları Birliği (MAİB), 2023 yılının ilk 8 ayına ilişkin makine imalat sanayi konsolide verilerini paylaştı. Verilere göre, yılın ilk 8 ayı sonunda Türkiye’nin serbest bölgeler dahil toplam makine ihracatı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1 artarak 18,6 milyar dolara ulaştı. En fazla makine ihracatı gerçekleştirilen beş Avrupa ülkesi; Almanya, İtalya, Birleşik Krallık, Fransa ve İspanya’ya yapılan ihracatın miktar bazında yüzde 2,5 ile 12,4 gerilediği bu dönemde, makine fiyatlarındaki yükselişin etkisiyle gelirler yüzde 1,6 ile 11,6 arttı. Kilogram başına ortalama ihracat birim fiyatlarının 7,2 dolar olduğu sektörde, ABD ve Rusya’ya yapılan makine ihracatında birim fiyatlar 10 doların üzerinde seyrediyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temmuz sonu verilerine göre, makine ihracatı son 12 ayda yüzde 17,3 artarak 27,9 milyar dolara ulaştı. Aynı dönemde makine ithalatı ise yüzde 24,3 artarak 43,9 milyar dolara, dış ticaret açığı ise 16 milyar dolara yükseldi.
“İhracatımızı artırmanın yeni yollarını arayacağız”
Küresel enflasyonla mücadelenin henüz istenen sonuçları vermediği bu dönemde, sıkılaşma eğilimlerinin büyüme oranları üzerindeki baskısının sürdüğünü belirten MAİB Başkanı Kutlu Karavelioğlu, önümüzdeki 8-9 aylık sürecin işletmelerin yeni gelişmelere karşı dirençli olması gereken bir dönem olacağını ifade etti.
Karavelioğlu, “Makine ihracatımızın yüzde 61,2’sini yaptığımız Avrupa’da faiz artırımlarının sürme ihtimali, zayıf büyümenin yıl sonuna kadar devam etmesi anlamına geliyor. Bu süreç en yüksek üretim ve pazar entegrasyonumuzun bulunduğu Almanya’da, iki büyük pazarı Rusya ve Çin’le ticaretindeki sınırlamalar nedeniyle bir küçülme dönemi olarak yaşanabilir. Bununla birlikte, Almanya’nın tüm sıkıntılı dönemlerinde Türkiye’deki makine imalatçılarının üretim ve rekabet gücünden daha fazla yararlanmak ihtiyacı duymuş olduğunu, bütün zorlu süreçlerin yeni iş birliklerinin geliştirilmesi konusunda sıra dışı fırsatlar sunduğunu gözden kaçırmamalıyız. Dünyada son yılların en düşük büyüme rakamlarının gerçekleştiği bir çeyreği ve küresel ticaretin hızlı daraldığı bir yılı geride bırakırken, makine ihracatımızdaki yüzde 11,1’lik artışın rakiplerimizi kıskandırdığını söyleyebiliriz. Gelişmiş ülkelerin makine üretiminin daraldığı ilk yarıda bizim üretimimiz yüzde 9,7 arttı. Finansmana erişimin tüm dünyada zorlaştığı ve yatırım maliyetlerinin işletmelerin iştahını kestiği bu ortamda, ihracatımızı artırmanın yeni yollarını arayacağız” ifadelerinde bulundu.
“Çin, süreci en iyi değerlendiren ülkelerden biri”
Küresel ölçekteki yavaşlamanın süreceği yılın ikinci yarısında, Türkiye’nin ekonomi politikalarında yaşanan değişimin muhtemel etkilerini değerlendiren Karavelioğlu, “İlk çeyrekte dövizin çapa atması sebebiyle ithalatın ucuzlaması, ithal mallara talebi artırınca müşterisi olduğumuz pek çok ülke sevinmişti. Çünkü dünyada talep daralması yaşanırken böyle hareketli bir pazarın varlığı herkesin iştahını kabartmıştı. İç piyasada talep düşüşü yaşayan ve parasını devalüe ederek agresif bir ihracat politikası yürütmeye çalışan Çin, bu süreci en iyi değerlendiren ülkelerden biri oldu. Pek çok ülkenin katı önlemlerle iç pazarını ve yerli imalatçılarını korumaya çalıştığı yılın ilk 7 ayında Türkiye’ye 7 milyar dolarlık makine sattı. Bu koşullar altında, biz de makine ihracatında böyle serbestçe hareket edebildiğimiz ve yüzde 30’un üzerinde artış sağlayabileceğimiz bir pazar bulsak çok mutlu olurduk. İhracatta karşılaştığımız yüzde 35’lik vergileri düşününce Çin ile serbest ticaret anlaşması imzalasak yeridir” diye konuştu.
“OVP’deki fiyat istikrarı vurgusu hayati önem taşıyor”
Türkiye’de makine ve teçhizat yatırımlarındaki artışın ilk iki çeyrekte yüzde 6,3 ve 7,4 seviyesinde gerçekleşmesinin büyüme verileri açısından olumlu olduğunu belirten Karavelioğlu, “Dünyadaki gelişmelere bağlı olarak, ülkemizin ihracat odaklı büyüme hedefi doğrultusunda ihracatçılarımıza yönelik yeni önlem ihtiyaçları öne çıkıyor. OVP’de bu ihtiyaçları işaret eden yerinde tespitler var ve plandaki fiyat istikrarı vurgusu bizim için hayati önem taşıyor. Tedariklerini Türkiye’den sağlayan yabancı şirketlerin yöneticileri, kendileriyle yaptığımız tüm görüşmelerde kur-enflasyon dengesindeki öngörülemezliğe dikkat çekiyor” dedi.
“Mevcut kurlar katma değeri düşük sektörleri zorladı”
Yaz başında TL’de yaşanan düzeltmenin cari açıkla mücadele açısından yerinde olduğuna dikkat çeken Karavelioğlu, mevcut kurların özellikle katma değeri nispeten düşük olan diğer sektörleri çok zorladığının altını çizdi. Karavelioğlu, “İç ve dış pazardaki koşullar şu ana kadar makine ve teçhizat sanayi imalatımızda bir yavaşlamaya neden olmadı ama geçtiğimiz ay itibarıyla hayata geçen sıkılaşma eğilimleri, iş yaptığımız sektörlerin finansman koşullarını derinden etkiledi. OVP’de, enflasyonist ortamın olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik başlıkları ikna edici buluyoruz” dedi.
Fiyat istikrarını OVP’de öne çıkarılan yapısal alanları ihracat odaklı olarak analiz ettiklerinde, başta yeşil ve dijital dönüşüm olmak üzere seçilen alanların sanayicilerin ana gündemiyle örtüştüğünü belirten Karavelioğlu, “İhracatın teknoloji kompozisyonunun iyileştirilmesini ifade eden başlıklar, reform alanlarını gerek büyüme gerekse ticari mevzuat bakımından gözeterek hazırlanmış. İşletmelere yönelik kaynak, süreç ve enerji verimliliği, dijitalleşme gibi sektörel yol haritaları da Avrupa Yeşil Mutabakatı gözetilerek düzenlenmiş. Sürdürülebilirlik altyapısını oluşturan bu metin, yıllardır Avrupa’daki federasyonlarda ve tepe kuruluşlarda yer alan makine sektörü olarak bizim de katkı verdiğimiz bir mevzuat. Yeşil ve dijital dönüşüm başlıklarının ancak; sanayi sürecini başlatan, tetikleyen ve sonrasında devasa bir ekonominin oluşmasında kilit vazifesi gören makine sektörünü merkeze alarak tasarlanabileceği akılda tutulmalı. Bize düşen görev ülkemizdeki bu çalışmalarda öncü olmak” ifadelerinde bulundu.