Cumartesi, Aralık 21, 2024

Anadolu Meraları’ndan dirençli gıda ağı

 Kireç, ‘Ortak Hareket, Yeniden Bereket’ adıyla yürüttükleri projeyle, Hatay’ın Samandağ bölgesindeki çiftçilerin tarım faaliyetlerine devam edebilecekleri dirençli bir gıda ağı oluşturmayı amaçladıklarını belirtti


Anadolu Meraları CEO’su Yasemin Kireç, “Afet gibi en zorlu koşullara adapte olabilen, piyasaya erişim mekanizmalarında kırılganlıkların azaldığı ve toplumsal dayanışma tabanlı, tarımsal bir gıda ağı kuracağız. Yakında ortak üretim alanımızda, projeye katılan çiftçilerimizle ilk ürün ekimine de başlayacağız” dedi

İklim değişikliğiyle mücadele ve adaptasyon süreçlerini onarıcı sistemler kurarak güçlendiren bir sosyal girişim olan Anadolu Meraları, Türkiye’de ve dünyada onarıcı tarım anlayışının yerleşmesini hedefliyor. Depremden önce Lay’s ile iş birliği ve PepsiCo Vakfı desteğiyle Konya Karapınar’da gerçekleştirdikleri ‘Ortak Hareket, Yeniden Bereket’ adlı projelerini yeni döneminde deprem bölgesine taşıdıklarını söyleyen Anadolu Meraları CEO’su Yasemin Kireç, projeyle Hatay’ın Samandağ bölgesindeki çiftçilerin tarım faaliyetlerine devam edebilecekleri dirençli bir gıda ağı oluşturmayı amaçladıklarını belirtti. Dirençli gıda ağıyla, çiftçileri hibe, eğitimler ve bölgeye uygun onarıcı tarım pratikleriyle güçlendirmek istediklerini vurgulayan Kireç, “Afet gibi en zorlu koşullara adapte olabilen, piyasaya erişim mekanizmalarında kırılganlıkların azaldığı ve toplumsal dayanışma tabanlı, tarımsal bir gıda ağı kurmuş olacağız. Sahada şimdiden çalışmalarımız, eğitimlerimiz başladı. Yakında ortak üretim alanımızda projeye katılan çiftçilerimizle ilk ürün ekimine de başlayacağız” dedi. 

3 bölgede biyolojik çeşitlilik destekleniyor

Doğa Koruma Merkezi (DKM) ile yürüttükleri ‘Dayanaklı Bozkırlar’ projeleriyle ilgili de konuşan Kireç, proje kapsamında Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Marmara bölgelerinde 3 farklı tür bozkır habitatında biyolojik çeşitliliği ve bölgedeki endemik türleri desteklemeye çalıştıklarını ifade etti. Toplam 4 ilde, 26 köyü içeren 22 bin hektarlık alanda aktif olduklarını ekleyen Kireç,Aşırı otlatma yapıldığı için zayıflayan meraları bölge halkıyla beraber bütüncül planlı otlatma yöntemlerini uygulayarak rehabilite etmeye, bozkırların dayanıklılığını artırmaya çalışıyoruz. Şimdiden uzun zamandır görülmeyen endemik türler yeniden görülmeye başlandı. Proje sonunda toplamda ne kadar oranda karbon gömebildiğimizi hesaplamak için izleme ve ölçümleme çalışmalarımız da devam ediyor” diye konuştu. 

“Onarıcı tarımda bütüncül dönüşüme odaklanılmalı”

Onarıcı tarımın varlığına yapılan uygulamaların, ekosistem sağlığına somut bir katkısı olup olmadığını gözlem yapıp, ölçerek karar verilebileceğinin altını çizen Kireç, herhangi bir uygulamanın onarım vasfını sağlayabilmesi için tek başına yeterli olmayabileceğini ekledi. Kireç, “O uygulamalardan elde edilen sonuç bize ne denli onarım gerçekleştiğini gösteriyor. Anadolu Meraları olarak onarıcı tarıma ilişkin uygulamalarımızı ‘Bütüncül Yönetim’ ilkeleri çerçevesinde yürütüyoruz. Tarıma tek başına arazi yönetimi ve teknik uygulamalardan ibaret bir üretim biçimi olarak bakmıyoruz. Tarımsal üretim biçimlerinin temelinde ekonomik, toplumsal, kültürel, iletişimsel ve algısal bir bütünün yer aldığını düşünüyoruz. Bu yüzden onarıcı tarım uygulamalarının başarılı olması için, salt teknik bir yaklaşımın çok ötesine geçerek bütüncül bir dönüşüme odaklanmayı ve onarımı sadece ekolojik değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal, topluluk bazlı gibi birkaç pencereden değerlendirmeyi önemsiyoruz” cümlelerine yer verdi. 

“EOV ile toprak ve ekosistem sağlığı takibi yapıyoruz”

Türkiye’deki tek ve dünyadaki de ilk gözelerinden oldukları Savory Enstitüsü’nün geliştirdiği Ekolojik Çıktı Doğrulama (EOV) metodunu kullandıklarını söyleyen Kireç, metodu şu sözlerle anlattı: “Savory Institute tarafından dünya çapında önde gelen toprak bilimci, ekolojist, agronomist, onarıcı arazi yöneticisi ağı ile iş birliği içinde geliştirilen, arazi sağlığını ölçen, kapsamlı bir bilimsel protokol. EOV, ekosistem işlevlerinin temel göstergelerini ölçer ve yönlendirir. EOV ile toprak sağlığı ve verimliliğini, toprağa gömülen karbonu, toprağın su tutma kapasitesini, toprak mikrobiyolojisini ve bitkiler ve yaban hayatı dahil olmak üzere biyolojik çeşitliliğin durumunu sayısal olarak ölçebiliyoruz. Buna göre doğru onarıcı tarım müdahalelerinde bulunabiliyoruz ve gözlem yapabiliyoruz. Türkiye’nin farklı noktalarında EOV ile toprak ve ekosistem sağlığı takibi yaptığımız çeşitli tarımsal işletmeler var.” 


“Toprağın onarımı en hayati görevimiz”

Sağlıklı gıda üretirken hem toprağı hem ekosistemleri hem de gezegeni onarabilmemizin mümkün olduğunu vurgulayan Kireç, onarıcı tarımla toprağın organik madde oranının ve su tutma kapasitesinin arttığı, biyoçeşitliliğin zenginleştiği ve erozyon riskinin azaldığı bilgisini paylaştı. Onarıcı tarımın bütünü görerek yapıldığına dikkat çeken Kireç, “Bu zincirleme reaksiyonun çok önemli bir sonucu da toprağın karbonu tutma gücünü iyileştirmemiz demek. İklim değişikliğiyle mücadelede onarıcı tarımı bu kadar kritik kılan da bu. Gıdamızı üretme şeklimiz ya karbon salarak iklim değişikliğine sebep olmaya devam edecek, ya da karbonu toprağa gömerek hepimize çare olacak. Toprağın onarımı, bizim kuşağın en büyük, en hayati görevi” dedi. 

“Türkiye, iklim krizine karşı en kırılgan ülke”

Türkiye’de onarıcıtarıma dair farkındalığın giderek arttığına dikkat çeken Kireç, onarıcı tarıma Anadolu Meraları’nın yanı sıra çok fazla kurum ve kişi tarafından emek verildiğini söyledi. Son yıllarda onarıcı tarımın daha büyük üreticilerin, kurumların ve şirketlerin etki alanına girdiğini kaydeden Kireç, “Bunun arkasındaki nedenlere baktığımızda çok da şaşırtıcı değil aslında, içinde bulunduğumuz coğrafi ve iklimsel şartlar da bizi buraya zorunlu olarak getiriyor. Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesi. Fakat aynı zamanda Akdeniz coğrafyasındaki iklim krizi tehditlerine karşı en kırılgan ülke konumunda. Bu, Hükümetlerararası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) bir tespiti. Şimdiden çoğu bölgemizde ciddi kuraklıklar görmeye başladık, verimli tarım topraklarımızı erozyonla, sel felaketleriyle kaybediyoruz. Bu gidişata ancak tüm aktörlerin katılım sağladığı, köklü bir sistemsel dönüşümle dur diyebiliriz” diye belirtti. 

“AB’de toprakların dörtte biri çölleşme tehdidi altında”

Dünyada da onarıcı tarıma yönelik benzer, hatta çok daha kuvvetli bir vurgunun olduğunu ifade eden Kireç, Avrupa Birliği (AB) örneğini paylaştı. Kireç, “AB bölgesindeki toprakların yüzde 70’i sağlıksız olarak görülüyor ve dörtte biri çölleşme tehdidi altında. Avrupa Birliği’ne politika tavsiyeleri veren Avrupa Bilimler Akademileri Danışma Konseyi (EASAC) yakın zamanda bu alanda hazırladığı ilk bilimsel çalışmasında üye ülkelere ortak tarım politikalarında onarıcı tarıma öncelik verilmesi için tavsiyede bulundu. Raporda biyoçeşitliliği korumak, gıda üretimini artırmak ve aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadele etmek için onarıcı tarımın alternatifinin olmadığı söyleniyordu. Dahası EASAC onarıcı tarımın sadece küçük ölçekte yapılabileceğine dair algının da yanlış olduğunu vurguluyordu ki EASAC gibi bir bilimsel kurulun bu netlikte yaptığı çalışma bizim uzun yıllardır söylediklerimizi yeniden tescilledi” açıklamalarında bulundu. 

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM