Yaşar Üniversitesi’nde düzenlenen “100. Yılında Lozan Barış Antlaşması Üzerine Değerlendirmeler” başlıklı panelde, Lozan Barış Konferansı’nın iç politikaya etkisi, Yunanistan ve batı kamuoyuna yansımalarını ve Türk mizah basınındaki yeri konuşuldu. Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen ve moderatörlüğünü merkezin müdürü Prof. Dr. Işıl Özkan’ın üstlendiği panele, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nden Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan ve Doç. Dr. Çağla Derya Tağmat ile Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nden Prof. Dr. Fevzi Çakmak konuşmacı olarak katıldı.
“Savaş ancak meşru müdafaa ile yapılırsa meşrudur”
Lozan Barış Antlaşması’nın maddelerinden bilgiler aktaran Prof. Dr. Işıl Özkan,“Lozan Antlaşması’nda Ege Adaları verilmedi. 12 ada, 1912 yılında imzalanan Uşi Antlaşması’yla İtalya’ya verildi. Ancak 1947 yılındaki Paris Antlaşması’yla, 12 ada Yunanistan’a devredildi. Lozan’da bir tek Meis Adası Yunanistan’a verildi. Lozan’da kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Öte yandan Boğazlar için ayrı bir Lozan Boğazlar Sözleşmesi yapıldı. Biz Lozan’da asıl istediğimizi alamadık ama Montrö Boğaz Sözleşmesiyle Boğazlar egemenlik altına alındı. Maalesef, bizde hala Lozan’ın gizli maddeleri olduğuna dair dedikodular var. Ancak bunun gerçek olmadığı görüldü. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi barış antlaşmalarıyla çevrelemiş ve ‘Savaş ancak meşru müdafaa ile yapılırsa meşrudur, aksi durumda bu cinayettir’ demiş. Atatürk’ün büyüklüğü burada ortaya çıkıyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan, “Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce başladığı noktayı iyi bilmeliyiz. Atatürk’ten sonra gelen lider kim olursa olsun, kendisini onunla mukayese ederken dikkatli olmak zorunda. Atatürk, tüm umutların bittiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Osmanlı’yı İtilaf Devletleri çökertti ve dağıttı. Atatürk ise yıkılmış Osmanlı Devleti’nin küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Dil ve din azınlığı göz ardı edilseydi Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulamazdı. Ülkenin bütünlüğünü sağlayan temel anlayış, azınlıkların ırk olarak değil dini olarak ayrı sayılmasıydı” dedi.
“Lozan’ın sırrı, müzakereler sonucu imzalanmış olması”
Türkiye’nin egemenlik haklarını Lozan Antlaşması ile elde ettiğini söyleyen Prof. Dr. Ertan, “Lozan, sadece sınırlarımızı belirleyen bir antlaşma değildir. Lozan, bizim iç siyaset belgemizdir. Kendi bankamızı kurabilmek, vergilerin belirlenmesi gibi unsurlar bağımsız ülkelerin yapacakları işlerdir. Lozan, bize bunu sağlamıştır. Lozan Antlaşması ayağımızın altındaki halı gibidir. Çekersek düşeriz. Lozan’ın sırrı, müzakereler sonucu imzalanmış olması. Sadece bir tarafın istediği bir antlaşma değildir. Tek taraflı antlaşmalar, çok kısa ömürlü oluyor. Lozan’ın çok taraflı oluşu, uzun ömürlü olmasını sağladı, saltanatın kaldırılmasında da etkili oldu” şeklinde konuştu.
Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı tutumu ve Lozan Antlaşması’na bakış açısından bahseden Doç. Dr. Çağla Derya Tağmat, “Bizler, Lozan Antlaşması’nı bugünün şartlarıyla değerlendiriyor olsak da aslında imzalandığı döneme göre değerlendirilmesi gereken ve iki ayrı aşamada gerçekleştirilen bir konferans ve çok ciddi bir diplomasi okuludur. Bu konferans, psikolojik bir savaştır. İsmet Paşa’nın, Lozan’da dönemin Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’a karşı sabırlı ve psikolojik olarak güçlü bir şekilde durumu idare etmeye çalıştığını görüyoruz. Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan sonra, diğer ülkeler tarafından da çeşitli yorumlar yapıldı. Ortak fikir ise, Türklerin inatçı, uzlaşmadan uzak ve dirayetli olması oldu. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Lord George Curzon, memnuniyet aramaktan ziyade Lozan’ı adeta oyun olarak nitelendiriyor. Curzon, konferansta diplomasi dersi vermeye çalıştı. İngiltere’de bir zafer havası hakimdi. Yunan basınında ise ortak fikir birliği, anlaşmanın çok olumlu karşılanmadığı yönündeydi. Lozan Barış Antlaşması ile ilgili Yunanistan’da hiçbir araştırma yok. İlgi çekici olan ise Yunanistan’daki okul kitaplarında Lozan Barış Antlaşması’na neredeyse hiç yer verilmemişken Atatürk’ün hayatına sayfalarca yer verilmesi” diye konuştu.
“Batı’da Türklere küçümseyici ve tepeden bakan bir tavır hakimdi”
Türk mizah basınında Lozan’a oldukça fazla yer verildiğini söyleyen Prof. Dr. Fevzi Çakmak, “Lozan’la ilgili pek çok karikatür çizilmiş. Batı kamuoyunda Türklere küçümseyici ve tepeden bakan bir tavır hakimdi. Batı için Türkler, çözülmesi gereken bir sorun olarak görülüyordu. Batıda Türklere böyle bakılıyorken kendi mizah dergilerimizde İsmet Paşa, ‘Yavuz İsmet’, ‘Güçlü İsmet’ şeklinde resmediliyordu. Bu durum bizim hoşumuza gidiyor. Mizah dergilerinde İsmet Paşa, Lozan’da hep rakibiyle güreşen ve onu deviren şekilde lanse ediliyor. 2 Ekim 1923’e kadar işgal kuvvetleri hala İstanbul’da ancak dönemin basını hakikaten yazıyor, çiziyor, dilin kemiği yok. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın, İsmet Paşa’ya güç ve destek verdiği gösteriliyor” dedi.