Mustafa Kemal Atatürk ile arasına mesafe koyanlar, dindar olamazlar, devrimci olamazlar,
solcu olamazlar, sağcı olamazlar, milliyetçi olamazlar.
Sevgili okurlarım,
Konumuz ülke yöneticilerinin siyasi irade kullanarak üç günlük yas ilan etmesiyle ilgili olacaktır. Siyasal islam çığırtkanlarının İslamiyet’in ne olduğunu da tam bilmeden kendilerine bayrak edinip, yapmış oldukları mesnetsiz ve dayanaksız eylemleridir. Recep Tayyip Erdoğan’ın meşhur “one minute“ söylevinden sonra Türkiye’nin görünür yüzünün İsrail devleti ile birçok ticari, idari ve diplomatik bağlantılarını kesmiş olmasıdır. Bu ilan edilen “yas“ neyin nesidir. İslam kardeşliğinin bir göstergesi midir yoksa yine başka bir takiyye örneğinin zamanda uygulanması mıdır?
Sayın devlet yöneticisi beyler ve siyasal islam söylevlerini hemen her alanda Mustafa Kemal Atatürk aleyhine seslendirenler, uyanın bu gaflet uykusundan. İslam kardeşliği dediğiniz ülkeler bizde deprem felaketiyle ölen 58.000 kişi için kendi ülkelerinde yas ilan edip bayraklarını yarıya indirdiler mi? Bir düşünün bakalım hangi müslüman coğrafyada yas ilan edildi ? Bu islam kardeşleriniz bu deprem felaketinde ne gibi maddi ve manevi yardımlar yaptılar bir bilançosunu çıkarın da kapalı gözlerinizi bir açınız.
Bu yas ilanına ilaveten kıyılan gıyabi cenaze namazlarına da karşıyım. Birisi bana lütfen göstersin Kur’an’ın neresinde gıyabi cenaze namazı vardır ? Şu anda, Recep Tayyip Erdoğan yine büyük ortadoğu projesi eş başkanı “BOP“ olduğunu herhalde hatırlayarak bu kararları almaktadır. Hemen her durumda arabuluculuk pozisyonuna soyunan sayın cumhurbaşkanı bu arabuluculuk konseptini nasıl çalıştırabileceğini acaba hiç düşünmüş müdür? Öncelikle türkiye’nin İsrail üzerinde bir yaptırım gücü yoktur. Ciddi bir ticareti söz konusu değildir ki onu kullanarak bazı tercihleri gündeme getirebilsin. Bunun yanı sıra, askeri işbirliği mevcut değildir ki onu öne sürerek İsrail’in durdurulmasına katkı sağlayabilsin. Tüm bunların paralelinde, teknolojik üstünlüğü ve teknoloji transferi çerçevesinde İsrail’e alternatifler sunabilecek seviyede hiç değildir.
Türkiye, içi boş bir islam kardeşliği kavramıyla İsrail’in karşısındaki Filistin’in yanında olduğunun işaretini vererek yeni yeni gelişen İsrail ilişkilerine zarar vermekten başka hiçbir işe yaramayacaktır. Kimse kendini kandırmasın, İsrail üzerinde etkin olabilecek yaptırım sağlayabilecek ülkeler Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, gibi islam coğrafyasının çok zengin monarşileridir. Eğer onlar İsrail’e petrol ve doğalgaz sevkiyatını hemen durdururlarsa İsrail ekonomisi en fazla iki ay içinde çöker ve dibe vurur ki böylece lojistik sağlanamayacağı için ülke felç olacaktır. Hiçbir İsrailli yönetici bu gelişmeyi göze alamaz.
Bununla beraber, İsraillin iç dinamikleri de harekete geçerek Netenyahu ve aşırı sağcı ekip de tasfiye edilecektir. Türkiye’nin çok çabuk islam işbirliği teşkilatını toplantıya çağırması çok önemlidir.Bu toplantı gerçekleşir veya gerçekleşmez ise iki sonucu olacaktır. Eğer toplantı yapılırsa, Türkiye İsrail ile ilgili yaptırımların neler olabileceğini bir detaylı rapor olarak teşkilata sunmalıdır. Bu sunum eğer kabul edilirse zaten istenen sonuç diplomasi ile elde edilmiş olacak ve Türkiye’nin prestiji artacaktır. Bunun yanı sıra, İslam İşbirliği Teşkilatı toplanmaz ise Türkiye yine hazırlayacağı detaylı raporu bu defa kamuoyuna sunarak yine kendi prestijini sağlamış olacaktır. Bu diplomasi atakların zaman kaybetmeden hemen yapılmasının hayati öneme haiz olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
İşte islam kardeşliği burada test edilecektir. Burada isimlerini açıkladığım islam monarşileri ülkelerine müslüman mültecileri de kabul etmeyeceklerini resmen bildirmişlerdir. İslam kardeşlerinden olan Mısır Devleti bile Gazze’ye yapılacak yardımların ulaşmasını sağlayacak olan refah kapısını bile kapalı tutmaktadır. Ancak İngilizlerin siyasi baskısı çerçevesinde bazı yardım tırlarının geçişine izin verebilmişlerdir. Tüm bunların yanı sıra Filistin Kurtuluş Örgütlerinin ülkemizde yapmış oldukları çeşitli eylemlerin detayları istihbarat birimlerinde vardır ki bunları da islam kardeşliğine sığdırmak mümkün değildir.
Sayın Cumhurbaşkanımız Filistin lehine 28 ekimde bir miting düzenleme ihtiyacı niye duymuştur bunu izah etmek hiç mümkün değildir. İtidalli olmanın esas olacağı bu dönemde, çıkıp televizyonlarda “Hamas bir terör örgütü değil kurtuluş mücadelesi veren kuruluştur “ diyebilmesi ise başlı başına bir fiyaskodur. Unutmamak gerekir ki Türkiye 1984 yılından beri PKK terörü ile uğraşmaktadır. Yarın bir gün bir diğer aklı evvel çıkıp ta “PKK da terörist değil kurtuluş mücadelesi veren gerillalardır“ derse ne olacaktır? Söz ağızdan çıkmadan önce düşünülmeli ve sonuçları öngörülerek konuşulmalıdır.
Şimdiye kadar AKP genel başkanı neyi söylediyse belli bir süre sonra söylediğinin tam tersini savunabilmiştir. Ekonominin patronu benim, ben ekonomistim, dedi, ben iktidarda olduğum sürede “nas vardır“ hiçbir surette faiz artmayacaktır garantisini topluma verdi, ancak seçimlerden hemen sonra ilk üç ay içinde faizlerin %35 seviyesine çıkması gündeme gelmiştir. Ülke ekonomik olarak kötü durumdadır. Buna benzeyen çok sayıda örnekler vardır ancak son ve bütün toplum kesimlerini ilgilendiren uygulama olduğu için yer verdim.
Türkiye yine Sayın Cumhurbaşkanının dillendirdiği üzere, İsrail ile Filistin arasında arabuluculuk yanı sıra, garantör olabileceğini de açıklamaktadır. Garantörlüğün ne kadar sorumluluk ve kapasite isteyen bir konum olduğunu herhalde 1974 Kıbrıs harekâtında İngiltere’nin davranışları ile görülmüştür diye düşünüyorum. İngiltere’nin Kıbrıs’ta Agratur, Dikelya gibi büyük üslerinin ve radar istasyonlarının varlığına ve garantörlerden birisi olmasına rağmen olay askeri müdahale safhasına gelince tereddüt ettiği herhalde unutulmamıştır. Bu harekatın tüm maddi ve manevi yükü ise ülkemizin başına kalmıştır.
Şu anda Türkiye’nin Filistin’de bir askeri gücü veya tertiplenmiş üsleri yoktur. Ayrıca bu ekonomik kriz ile boğuşurken nasıl bir garantörlük yapabilecektir. Kendi ülkelerinden kaçan kimliği belirsiz vatan sevgisi nedir bilmeyen Suriyeli mültecilerin elinde Filistin bayrakları ile 28 ekimde yapılan mitingde “Mehmetçik Gazze’ye“ diye slogan atmalarını ise ne gibi bir anlamı olabileceğini siz bir düşünün. Kendi vatanlarını koruyamadan Türkiye’ye kaçan bu soytarıların bu sloganları atması aklı başında her türk vatandaşını çok rahatsız etmiştir. Zaten bu mültecilerin ülkemize yöneticiler tarafından bir proje dahilinde getirilip getirilmediğinin değerlendirilmesini sizlere bırakıyorum.