Cumartesi, Kasım 23, 2024

Asgari ücretin yansıması…

Asgari ücret çalışanın resmen alması gereken en az ücrettir. En az ücret tabanı işçiyi koruyor mu, koruyor. Peki, bazı işçileri işinden ediyor mu, tabii ki ediyor. Nedenini anlatayım:

Piyasada hareketlilik var ise, işçiye ihtiyaç vardır. Buzdolabı satışları artıyorsa üretim için işçiye ihtiyaç vardır. Konut satışları canlı ise inşaatlarda elemana ihtiyaç vardır. İnşaatlarda kullanılan malzemelerin üretimi için istihdam sağlar. Tersinden bakarsak, buzdolabı satışları durursa, konut inşaatında talep olmaz ise fabrikalar ve inşaat şirketleri eleman azaltmaya giderler.

İşi olanların durumu iyi, işi olmayanların durumu kötü. Bir de aradakiler var, yani işini zar zor yürütenler. Bu kişi ve kuruluşlar devletin kendilerine yüklediği yükü kaldıramadıklarında ne yapacaklar hepimizin malumu.

Lokanta sektörüne bakarsak; kısa zamanda yükselen elektrik, doğal gaz, yağ, sebze meyve fiyatlarına bir de kiralardaki fahiş artışları eklersek; bunların hepsi lokantadaki yemeklerin fiyatına yansır. Vatandaşın alım gücüne göre fiyat ayarlaması yapılır. Fiyatlar yüksek olursa vatandaş başka yerde yer, o zaman lokanta kapatmak zorunda kalır.

Daha net bir örnek vereyim, Türkiye’de toplam 470 AVM, Alışveriş Merkezi var. 470 AVM’nin 70’i bankalara devredilmiş durumda. Pandemi döneminde sürekli boşalan, kiracısı yenilenen, sonra yine boşalan dükkanları gözlemledik. Kiracı olmayınca, AVM yatırımcısı banka borcunu ödeyemediği için banka AVM’ye el koydu. Binlerce kişi işsiz kaldı.

Asgari ücret artışı da işletmelerde görece maliyet artışına yol açıyor. Üretim yapan bir fabrikada, inşaat işindeki şirketlerde eleman azaltması gündeme gelir. Normal işleyen bir düzende, firmanın sistemi zar zor da olsa yapılan işlerle ayakta kalıyorsa birliktelik devam eder. Ancak asgari ücret artışı söz konusu olduğunda girişimci, personel azaltması ile personel giderlerini dengelemeye çalışır.

Bu kadro daralması son yılardaki ekonomik koşulların değişmesinden ötürü, piyasadaki şirketlerin büyük kısmı için maalesef geçerli. Tabii ki personel azaltılması (tenkisat) arzu edilen bir konu değil, ancak sistemin ayakta kalması için gelir gider dengesinin korunması da gerekmekte.

Ülkenin ekonomik gücü yıllara göre artar ve gelir dağılımı adaletli olursa sorun olmaz. Gelir dağılımı alt gelir grubunun gittikçe arttığını gösteriyor. Ülkenin gayri safi milli hasılası ise yıllar içinde inip çıkıtı. Sözgelimi, milli gelirimiz 2013 yılında 958 milyar dolar iken, GSMH 2019 yılında 761 milyar dolara kadar indi.

Kişi başına milli gelirimiz ise 2008 yılında 10 bin 436 dolardı. Dönemin başbakanı Erdoğan “2023 yılında kişi başına milli gelirin 25 bin dolar olması hedefi gerçekçidir. 6 yılda 3 katın üstünde artan milli gelir, 12 yılda pekâlâ 3 kat artabilir” dedi. MHP Lideri bahçeli de 2023’te hedefimiz (kişi başına düşen milli gelirimiz) 25 bin dolar olacak diye haykırdı.

Sonra ne mi oldu? Kişi Başına Düşen Milli gelir 2013’e kadar 12 Bin 614 dolara kadar yükseldi. Sonra 2020’de 8 bin 538 dolara kadar düştü.

2020 – 2022 Yılları arasında, dünya ve Türkiye pandemiden etkilenmişken, Türkiye büyüdü.

GSMH, 2022’de 906 milyar dolar oldu. Kişi başına milli gelir yeniden 10 bin 600 dolara yükseldi. Bu yıl, 2023^te GSMH bir trilyon doları geçecek ve kişi başına düşen milli gelir 13 bin 400 dolar olacak. (25 bin dolar hayalini unuttuk.)

İnandık mı? Bana göre TÜİK, Dünya Bankası ve İMF elele vermiş rakamları parlatıyor.

2023’te Kahramanmaraş depreminde 11 ilde yıkılan yüzbinlerce ev, ölen on binlerce insan ve öngörülen ez an 150 milyar dolar yatırım gereksinmesi varken, nasıl birdenbire zenginleşebiliyoruz?

Göreceksiniz; yılbaşından sonra işten çıkarmalar artacak ama resmi kuruluşlar işsizlik azaldı, milli gelir arttı diyecekler. Ama işinden olup evine ekmek götürmek için iş arayanlar ile yoksulluk sınırı altındaki emeklilere dönüp bakmayacaklar.

Her şeye rağmen 2024 için umudumuzu koruyalım…

İskender Odabaşoğlu

Diğer Yazarlar