Cuma, Eylül 20, 2024

Dünyayı Çevreleyen Etmenler

XX. yüzyıl boyunca ABD’nin inovasyon-yenileşim konusunda liderliğini sürdürdüğü bilinmekte. Ancak bugünün inovasyon dünyasında genel değişim izlendiğinde, liderlik rolü anlamında ülkelerin ellerinde bulundurdukları kartların değiştiği de görülmekte. Çok sayıda ülkedeki yönetim mekanizmaları, inovasyonu ulusal gündemlerinde ilk sıralara oturtmakta. Hatta bazı ülkelerin de benimsediği inovasyon stratejilerinde de diğerlerinden farklı özellikler barındıran yenilikçi yaklaşımları gündeme getirmekte başarı gösterdiği fark edilmekte.

İnovasyon dünyasındaki yeni gelişmeler şirketler kesimi için ne anlam taşımakta sorusunun yanıtının verilmesi de, bu kurumların yönetim kadroları için önemli bir gündem maddesi olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle uluslar arası ölçekte çalışan kurumların geliştirecekleri inovasyon yaklaşımlarının nasıl bir gruplandırmayla karşı karşıya kaldığını anlamak için araştırma yapıldığında, John Kao’nun (2009)* dört temel model üzerinde durduğu izlenmekte. Sözkonusu 4 model hakkındaki özet bilgiler aşağıdadır:

Belirli Bir Alana Odaklanmış Olan Üretim-Fabrika Modeli: bu model bünyesinde çok belirgin ve açık bir biçimde ortaya konmuş; büyük ölçekli sorunların veya baş edilmesi gereken alanların çözümü süreçlerinde altyapıya ve yüksek kalibreli yeteneklere odaklanıldığı ve bu hedefe dönük olarak geliştirilen bir stratejik yaklaşımın sözkonusu olduğu ortaya çıkar.

Örneğin Singapur ve Danimarka gibi ülkeler inovasyon yatırımlarını seçilmiş birkaç endüstri ve/veya araştırma alanına dönük olarak yapmaktadır. Singapur; yaşam bilimleri, temiz teknolojiler ve sayısal medya alanlarına odaklanma stratejisini seçmiş, bu amaçla da Ar-Ge/GSYİH oranını %2.6 düzeyinden 2010 yılı için %3 düzeyine çıkarmayı planlamıştır. Şu ana kadar Singapur hükümetinin yaşam bilimlerine diğer alanlara ayırdığından çok daha fazla miktarda bütçeyi ayırdığı izlenmektedir.

Singapur’da BİOPOLİS isimli bir biyomedikal araştırma merkezi kurulmuştur ve merkez 2003 yılından beri faaliyettedir. Bilim insanları için cazip bir çekim merkezi olma anlamında; bu merkezin araştırma altyapısının yanında çok sayıda sosyal faaliyet içinde bulunabilecekleri bir ortamın yaratıldığı dikkat çekmektedir. Biopolis’te faaliyet gösteren şirketlerin de özellikle mevzuat-düzenlemeler anlamında rahat bir çalışma ortamı buldukları izlenmektedir.

Kamu kurumları, risk sermayesi şirketleri, araştırma laboratuarlarının bir arada olduğu bir altyapıdan sözedilmektedir. Merkezde kaynakların ortak kullanımına özel bir önem verildiği görülmektedir. Havyanlar üzerinde yapılan araştırmaların tekrarlanmasından çekinen bilim insanlarının yararlanabilmesi için araştırma amaçlı kullanılmak üzere fare kolonilerinin organize edildiği; hangi tür firmadan olursa olsun araştırmacıların bu koloniyi ortaklaşa hedefler için kullanabildiği görülmektedir.

Singapur’un yanı sıra Finlandiya ve Danimarka’nın bu yaklaşımı özümsediği, kablosuz bağlantı teknolojileri ve temiz teknoloji alanlarındaki çabalar için bu modelin gereksinimlerini benimsedikleri görülmektedir. Şili ve Vietnam gibi gelişmekte olan bazı ülkelerin de belirli alanlara odaklandıkları bilinmektedir.

İşgücü ile Avantaj Yaratma Yaklaşımı: bu yaklaşımı ‘büyük rakamlar kanunu’nun inovasyon sürümü olarak nitelendirmek mümkün. Çin, Hindistan ve Brezilya gibi bazı ülkeler, büyük sayılara ulaşan ucuz işgücünden ve düşük maliyetli sermaye kaynaklarından yararlanarak inovasyon fırsatlarından fayda çıkarmaya gayret etmeleri, bu yaklaşımın ana özelliklerini ortaya koymaktadır.

Dünyada bir üretim merkezi haline gelen Çin’in bu yaklaşımda önemli bir yerinin sözkonusu olduğu çok açıktır. Çin’li siyasetçiler ülkenin 2020 yılına kadar inovasyona dayalı kalkınma modelini benimseyen bir ülke haline gelmesi kararını almışlardır ve tüm planlamanın bu yörünge çerçevesinde yapıldığı bilinmektedir. Söz edilen amaca hizmet edebilmek adına, Çin’de 10 üniversite belirlenmiş, dünya klasmanında bir yer edinilebilmesi için bu üniversitelere ekstra kaynakların ayrılmasına karar verilmiştir.

Bu arada Çin’le ilgili inovasyon kapasitesini yakından ilgilendiren ve önemle vurgulanabilecek bir diğer önemli gelişme yüksek öğretim kurumları ile ilgilidir. 2002 ile 2005 yılları arasında yüksek öğretim kurumu sayısı 2 binden 4 bine yükselmiştir.

Bu kurumlar adına belirlenen hedef ise bilim ve teknolojinin her alanında iyi eğitimli uzmanların yetiştirilmesidir. Çin otomotiv endüstrisi ‘avantajlı işgücü yaklaşımı’na iyi bir örnek olarak ön plana çıkmaktadır. Çin’de 30’a yakın otomobil üretim şirketi mevcuttur. Bu işletmelerin büyük bir bölümünün hayatlarına devam etmeyeceği düşünülebilir.

Ancak bir o kadar kesin olan gerçek ise bazılarının da dünya çapında rekabet eden kurumlar haline gelebilme olasılığını taşıdıklarıdır. Warren Buffet tarafından Çin’de yerleşik olan BYD isimli elektrikli araç için akü imal eden firmaya yaptığı ABD doları 200 milyon tutarına ulaşan yatırımının, Sayın Buffet’ın Çin’deki Ar-Ge potansiyeline olan inancının bir göstergesi olarak nitelendirilmesi mümkündür.

Kutsal Dünya Yaklaşımı: söz konusu model, Richard Florida tarafından gündem getirilen “yaratıcı sınıf”ın taşıdığı potansiyelin ortaya çıkarılması amacıyla çalışan bir yaklaşımdır. Daha fazla girişimcinin bir araya gelmesiyle bir bölgenin çekim merkezi haline gelmesi, diğer girişimcilerin de bölgeye olan ilgisinin artışına katkıda bulunur. 1990’larda yaşanan Silikon Vadisi tecrübesi iyi bir örnek olarak ele alınabilir. Bugün ise Bangalor, Helsinki ve Toronto gibi bazı yerleşim merkezlerinin de Silikon Vadisine benzer bir teknikle çekim merkezi olma yolunda ilerledikleri bilinmektedir. Çok sayıda ülke makro düzeyde bu tip bir politikayı kendi içinde desteklemektedir. Hindistan verilebilecek en iyi örneklerden biridir.

Stanford, MIT, Cambridge gibi üniversitelerdeki Hint’li yurttaşları ile Hindistan’daki teknoloji enstitüleri arasında ortak çalışmalar üzerine projeler geliştirerek kendi ülkesinde yerleşik olan yaratıcı sınıfını daha etkin, kozmopolit yani dünya vatandaşı olma özelliği barındıran ve birikimli kılma yönünde çalışmaktadır. Hindistan özellikle bilişim teknolojilerinde, finans sektöründe dünya çapında yaygın olan bazı kurumlara çağrı merkezi ve yazılım üretim gibi alanlarda rekabetçi üstünlüğe sahip olan rolüyle ‘dışarıdan tedarik etme-outsourcing’ alanında önemli bir konuma sahip olmuştur.

Hindistan’ın kendisine çekim merkezi olma avantajını getiren bu özelliğinin dışında son dönemlerde farklı bir küresel stratejinin de parçası olduğu anlaşılmaktadır. Hint kökenli firmalar kendi fonksiyonlarının bir bölümünü başka ülkelere kaydırmaktadır. Örneğin Tata, bilişim geliştirme ihtiyaçlarının bir bölümünü Şili ve Ekvator kökenli kurumlara ihale etmektedir. Arka planda yürümesi gereken bazı operasyonel işlevlerin bu şekilde bir bakıma ihraç edilmesi ile, Tata’nn değer zinciri üzerinde daha da üst basamaklara çıkabilmesi olanağı artmış olacaktır.

Sözü edilen modeli benimseyen ülkelerden biri de Singapur’dur. Hangi ülkeden olursa olsun yaşam bilimleri alanında öğrenciler için bir çekim merkezi yapılandırmak, Singapur’un benimsediği bir yaklaşım karşımıza çıkmaktadır. Bu öğrencilere önemli ölçüde bonkör sayılabilecek ölçeklerde fon kaynakları sunulmaktadır. Singapur bu yöntemle yaratıcı sınıfa giren nüfusunun artışına katkıda bulunabilecektir.

Büyük Ölçekli Ekosistemler Yaklaşımı: ülkelerin büyük bir bölümünün başından sonuna (end to end) bütünselliği ortaya koyan inovasyon yaklaşımlarını takip ettikleri görülmektedir. Bu yaklaşımın kendini diğer yaklaşımlardan ayırt eden özelliklerinden biri rehberlik mekanizmalarını, mali kaynak sağlayan kurumları, araştırma kurumlarını, iş dünyası ve akademi arasında işbirliğini sağlayan mekanizmaların, ulusal bir stratejiyi destekleyen bütünün içinde birlikte ve işbirliği içinde hareket eder yapıya sahip olmalarıdır. Finlandiya inovasyon sistemi, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte yaşanan ekonomik değişimin sonucunda tasarlanmıştır.

Bu dönemde yaşananlara çok kısaca bakacak olursak, Finlandiya’da dış ticaret sıfırlanmış, ülke büyük bir resesyonun-ekonomik durgunluğun içine düşmüştür. Ekonomide yaşanan ve ülkenin önemli bir sıkıntı yaşamasına neden olan süreci anlatmak için Finlandiya eğitim sektörüne ve bilim-teknoloji alanlarına odaklanma kararı vermiştir.

Bu kararın arkasında ise ülkenin yenilik kapasitesini artırmak yatmaktadır. Finlandiya’nın geniş ölçekli ve aynı zamanda bütünsellik ortaya koyan inovasyon yaklaşımına en iyi uygulama örneklerinden biri Aalto Üniversitesi’dir. Üniversite ismini ünlü Fin mimar ve tasarımcıdan almıştır; sahip olduğu yapı itibariyle inovasyon üniversitesi olarak anılmaktadır.

Helsinki School of Economics, University of Art and Design ve University of Technology adlı üç üniversitenin birleşmesinden oluşmuş yeni bir yapıdır. Bir milyar ABD dolarına yakın bütçesiyle, Aalto Üniversitesi yeni ve ticari olarak önemli fikirlerin ortaya çıkabilmesi için gereksinim duyulan araştırma alanlarına odaklanacaktır. Üniversite bünyesinde aynı zamanda bir de tasarım fabrikası planlanmıştır.

Araştırma alanı olarak belirlenen konular arasında sağlık, yaşlılar için yüksek yaşam kalitesi gibi konular da bulunmaktadır. Farklı disiplinlerden gelen uzmanlıkların birleştirilmesi ile karşı karşıya kalınan sorunlara yeni çözüm metotları geliştirmeyi hedefleyen Aalto Üniversitesi, Finlandiya kamu yönetiminin inovasyonun disiplinler-arası çalışmalardan doğacağına olan inancı gösterdiği ifade edilmektedir.

Sistem Bütünleştirme – Karışım Haline Getir ve Sonra Eşleştir Yaklaşımı: uluslar arası sermayeyi çekebilmek adına ülkelerin inovasyon alanında çok sayıda hizmeti şirketlere cazip hale getirmeye çalıştığı izlenmektedir. Örneğin ilaç firmaları Hindistan tarafından sunulan diyabetli hastalar için geliştirilen ilaçlarla birlikte bulaşıcı hastalıklar için geliştirilen ilaçlar için sunulan test ortamından yararlanabilmektedir.

Çin üretim alanında firmalara cazip olanaklar sunmakla birlikte, iyi eğitilmiş bilim insanı ve mühendis kapasitesini de uluslar arası firmalara imkan olarak tanıyabilmektedir. Vietnam ise tropik hastalıklar konusunda çalışan işletmeler için uygun bir ortamı hazır etmektedir. Bir işletmenin sistem bütünleştirici rolüyle bazı soru işaretlerine yanıt aradığı düşünüldüğünde, firmanın aşağıdaki sorularla gündemlerini belirleyebilecekleri görülmektedir:

En iyi ve yeni hangi alanları dikkate almalıyım?

İş alanıma giren farklı içerikleri-iş alanının farklı bileşenlerini nasıl bir araya getirebilirim?

İşletmenin Ar-Ge ve inovasyon alanındaki ihtiyaçlarını fonlayabilmek amacıyla girişimci sermayesini yaratabilmenin yöntemleri nelerdir?

İşletmemiz için en iyi destekleri veren koşullar nerede bulunmaktadır?

Ne tip stratejik uzgörü ve planlama süreçlerine ihtiyacımız vardır?


*Kaynak: John Kao, Tapping the World’s Innovation Hot Spots, Harvard Business Review, March 2009

Selçuk Karaata

Diğer Yazarlar