Cuma, Eylül 20, 2024

Yönelim

Yakın sayılabilecek bir süre öncesine kadar, bireysel yaşam biçimi kişinin konumuna bağlı olarak farklı şekillenen; bugüne göre nicelik ve nitelik yönünden kısıtlı bir görüntü veriyordu. Öyle ki merkezinde kendisinin yer aldığı hareket ve münasebetler zincirinin aktörü olduğu intibaı verdiği şeklindedir. Bir genel davranış biçimi olarak, algılamalar ve alışılmış konfor alanlarının bir yanı ile gerçek, diğer tarafı ile elle tutulabilen ve kişiye bağlı dinamiklerle yaşanan tecrübelerin basit pratikleridir.

Bilişim ve iletişim teknolojisinin hızlı gelişimi, dolaylı ve dolaysız vasıtaları ile bireyin hayatında küresel nitelikli değişimlere sebep olmakta. İnternet alanı ve kullanılabilir ürünleri ile kabuğuna çekilen tüketici birey; bilinen fiziki yaşam faaliyetlerine dönük yüzünü, gününün hatırı sayılır bir kısmında sanal faaliyetlere hasredilmiş statükoya evriliyor. Böylece algılama ve alışılmış konfor alanları da giderek temposu artan sanal temaşadan nasipleniyor. Netice olarak, fiziki büzülme ile sanal genleşme rasyonel tartışma zemininin hilafına el ele akışta olması işin bir tarafıdır.

Milenyumdan sonra dünyanın önemli gündem maddeleri olarak öne çıkan 1- nükleer savaş riski, 2- çevre sorunlarını ele almadaki başarısızlık, 3- insanlığın sorunları rasyonel çözme yeteneğinin azalması, başlıklarının geçen 5 yıl içerisindeki gelişmelerle daha kötüleştiği söylenebilir. Aslında rasyonel tartışmanın ilk ikisi ile başa çıkmak için tek umut olduğu cümlesinden olarak keskin bir tersine dönüş olmaması halinde geri döndürülemez şekilde ya da çok uzak olmayan bir geleceğin insanlık için türlü tehdit ve belirsizlikleri barındırdığı malumdur.

İnsan hayatında karşılaşılan ve yaşananlar karşısında varlığını sorgulayacak, duygularıyla davranışlarını belirleme özgürlüğü, doğa ile yakınlığı gittikçe lüks hale gelirken, bireyin kendi yaşamının içerisindeki varlığını arka plana atan sanallığın aktüel ve özel  yaşamdaki etkisinin artmasının  rasyonellikten ziyade bireysel ‘hipnoz’’ telkin eder temayülü göz ardı edilemez. 

Oxfam gibi yardım kuruluşları yayınladıkları raporlar ile tespitleri ve analizleri dünya kamuoyunun dikkatini celb etmeye çalışıyorlar. Bu yıl ki raporda yer alan “bir tekel gücü döneminden geçildiğini, dev şirketlerin piyasaları kontrol ettikleri, değişimin koşullarını belirlediğini ve pazarını kaybetme korkusu taşımadan karlarını arttırdığını”, bunun soyut bir olgu olmayıp, ücretleri, yiyebileceğimiz gıdaları, erişebileceğimiz ilaçları belirleyerek yaşamı şekillendirdiği hatırlatıyor. Astrofizikçi Hubert Reeves’in “ Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak kaybedeceğiz”. sözleri ile bitirelim.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar