Cuma, Eylül 20, 2024

MİDHAT PAŞA VE ERGENEKON DAVALARI İLE SİVİL VESAYET (III)

Mütevazı konuşanlar, savaş hazırlıklarını artırırken kazançlı çıkarlar. Atıp tutanlar ve saldırganca hareket edenler ise geri çekilir

Bir önceki yazımdan devam ediyorum…Sevgili okurlarım,

Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri hâkim ve savcılarının deneyimlerinin yetersiz olduğu, davalara yanlı ve tamamen ideolojik olarak yaklaştıkları vermiş oldukları kararlardan izlenmektedir. Bu hususta, liyakatsiz ve ak cübbeli hâkim ve savcıların hiç te az olmadığını söylemek kehanet olmayacaktır.

Bu makaleme konu olan Midhat Paşa davası ile Türkiyedeki özel yetkili ağır ceza mahkemeleri arasındaki benzerliklere dikkatinizi çekmek isterim.

Doktriner olarak yaklaşıldığında, soruşturma aşamasının tamamen gizli olarak yürütülmesi gereklidir. Bu ceza mahkemelerinin en önemli teknik unsurlarından birisidir. Savcılık makamı, bu soruşturmayı kendisine bağlı kolluk birimleri ile gizli olarak yürütür ve iddianame tamamlanıncaya kadar kimseye bilgi vermez. Açıklama yapmaz. Ancak Midhat Paşa davasında kamuoyu yaratılmak için “Tecüman-ı Hakikat“ gazetesi, padişahın jurnalcileri tarafından kullanılmış, ayrıca Yazar Ahmet Mithat Efendi’ye de Midhat Paşa aleyhinde hayali seri makaleler onu satın almak vasıtasıyla yazdırılmıştır. Bu uygulamanın tamamen psikolojik savaş metotları içinde mütalaa edilmesi gereklidir. 

Midhat Paşa davasının temelini sahte deliller ve düzmece yalancı şahitler teşkil etmektedir. Bu dava Padişah II. Abdülhamit’in kendi muhaliflerine gözdağı verip, korku salmak amacıyla Midhat Paşanın kullanılmasıyla bağlantılıdır. Kindar, içinden pazarlıklı, kurnaz olan II. Abdülhamit yanlış ve yanlı kararları ile Osmanlı İmparatorluğunda en fazla toprak kaybeden padişah olarak tarihteki yerini almıştır. Kaybettiği topraklar bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin yaklaşık üç katına eşittir. 

Fetö silahlı terör örgütüne mensup hâkim ve savcıların iş başında olduğu özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde, ana amaç Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak ve orduyu kendi düşünce ve gizli ajandaları kapsamında dizayn edip yönlendirmektir. Bunun için taraf ve zaman gazeteleri ağırlıklı olarak, kullanılmış Tuncay Güney ve Fehmi Koru’nun yanı sıra birçok yazar satın alınarak ergenekon, balyoz ve askeri casusluk gibi davalarda kamuoyu oluşturma yönünde faaliyet gösterilmiştir. Görüldüğü üzere, gerek Midhat Paşa davasında, gerekse, ergenekon, balyoz ve askeri casusluk davaları tamamen sahte düzenlenmiş deliller ile gizli sahte tanıklara, imzasız mesajlara dayanılarak açılmıştır. Bu davaların ana temasında, mahkeme başlamadan önce, sanıkların kamuoyu vicdanında, mahkûm etmektir ve bunda da başarılı olmalarının en büyük nedeni toplumun eğitim seviyesinin çok düşük ve yetersiz olmasıdır. Unutmamak gerekir ki, böyle basit bir psikolojik savaş metodunun eğitim düzeyi yüksek bilinçli bir toplumda uygulanması kesinlikle aynı performansı ortaya koyamayacaktır.

Midhat Paşa’nın yargılandığı “İstinaf Cinayet Mahkemesi“ tamamen özel yetkili bir mahkemedir. Hiçbir kaide ve kurala bağlı kalmaksızın sadece bu dava için kurulmuştur. Başka diğer mahkemeler mevcut iken neden Midhat Paşa davası için özel bir mahkeme kurulmuştur? Bunun düşünülmesi gereklidir. Bu nedenle mahkemenin kurmaca sahte delillerle yargılama yapılmasının önüne geçebilecek herhangi bir kurumsal yapı da yoktur.

İstinaf cinayet mahkemesi için bir çadır kurulmuş, mahkemeyi izleyenler duruşmalara biletle girmişlerdir. Saray, Midhat Paşayı aşağılamak ve halkın gözünde itibarsızlaştırmak için mahkemeyi çadır tiyatrosuna benzetmiştir. Diğer mahkemeler dururken, böyle bir özel mahkeme kurulmasının ana amacı II. Abdülhamit’in muhaliflerini ezmek ve itibarsızlaştırmak olarak algılanmaktadır. Son dönemde, AKP iktidarının kurmuş olduğu özel yetkili ağır ceza mahkemeleri de spor salonunun duruşma salonuna dönüştürüldüğü bir alanda yargılamalar yapılmıştır. Ergenekon, davasının yaratıcısı Tuncay Güney dahil birçok kişi ve medya organının bu davanın bir tiyatro olduğunu açıkça söylemişler.

Midhat Paşa’nın yargılandığı Özel İstinaf Cinayet Mahkemesi, tamamen padişahın gölgesinde ve kontrolünde Yıldız Sarayında kurulmuştur. AKP iktidarının kurmuş olduğu özel yetkili ağır ceza mahkemeleri de yargılama sürecinde tamamen iktidar partisinin gölgesinde olduğu izlenimini vermekten geri kalmamıştır. Çünkü AKP iktidarı ve onun baston partisinin beraberce topluma dayatmak istedikleri ideolojileri ile yaşam tarzı vardır ve bunu gerçekleştirmek için cemaatler ve tarikat ile kol kola girerek yürümeye çalışmışlar ancak aralarında çıkan sorunlar nedeni ile ayrılmışlardır.

İstinaf Cinayet Mahkemesinde, bazı tanıklar ve sanıklar, ifadelerini, sanki kendilerine ezberletilmiş gibi aynen iddianamede yazıldığı gibi vermişlerdir. Bu durum mahkemede en dikkat çekici unsurların başında gelmektedir. Son dönemde AKP iktidarının kurmuş olduğu özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde görülen ergenekon, balyoz ve askeri casusluk davalarında da yine aynı uygulama olmuş ve tanıkların ifadelerinin ezberletilmişçesine aynen iddianamede yazıldığı gibi olması oldukça enteresan bir algıyı gündeme getirmiştir.

Midhat Paşa davasında, hazırlanan iddianameler gerçeklerle hiç bağdaşmamakta ve olayların oluşumunu ve seyrini yansıtmamaktadır. Tamamen, yalan, yanlış, düzmece, hayali unsurları içermektedir. Son dönemdeki özel yetkili, ağır ceza mahkemelerindeki ergenekon, balyoz ve askeri casusluk davalarında da aynı durumun olması çok daha fazla benzerlikleri ortaya koymaktadır.

İstinaf Cinayet Mahkemesinde Midhat Paşa, ısrarla defalarca, Sultan Abdülaziz’in annesinin tanık olarak dinlenmesinin istemiş, ancak mahkeme bu talebi kabul etmeyerek red etmiştir. Yine aynı şekilde son dönemdeki özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde de aynı uygulama yapılarak davaların sonucu açısından hayati öneme haiz tanıkların dinlenmesinden bilhassa ve bilerek kaçınmışlardır. Her iki mahkemenin en önemli benzerliklerinden birisi de sonuca etki edeceği belli olan tanıkların dinlenmemesi kararları alınarak mahkeme tarafından delillerin karartılması yapılmıştır.

Sevgili okurlarım, burada belirttiğim benzerlikler, kısaca bu şekilde ele alınmaktadır. Ancak, detaylar söz konusu olduğunda, daha birçok benzerliklerin olduğunu da belirtmekte yarar görüyorum. Netice itibariyle, tarihin bir tekerrür olduğu ve olaylardan dersler alınmadıkça devamlı hataların, devlet yöneticileri tarafından tekrarlanması da kaçınılmaz olacaktır. İşte bu hataları yapan siyasetçileri ve devlet yöneticilerini oylarınız ile beslemek, onlara hayatiyet vermekle sizlerin de bu hatalara ortak olduğunuzu unutmamanızı dilerim.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar