Pazartesi, Eylül 16, 2024

Sektörün geleceği; canlandırıcı tarımda

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, küresel politikaların en fazla tarım sektörüne zarar verdiğini söylerken, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller de ulusal ve uluslararası projelerden politika dokümanları yaratmaya çalıştıklarını ve oluşumlara akademik destek vermek istediklerini belirtti. Türkiye İş Bankası Tarım Bankacılığı Pazarlama Bölüm Müdürü Zafer Arslan ise Türkiye’de tarımın milli gelirden aldığı payın dünya ortalamasının üstünde olduğuna dikkat çekti

Tarım 4.0 Teknoloji ve Etki Derneği tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen Tarım Teknoloji Etki Zirvesi ‘Canlandırıcı tarım’ ana temasıyla İzmir-İzQ İnovasyon Merkezi’nde gerçekleştirildi. Dünyadan ve Türkiye’den tarım sektöründe tanınmış akademisyen, uzman ve paydaşlar konuşmacı ve katılımcı olarak katıldığı 2. Tarım Teknoloji Etki Zirvesi’nde, sağlıklı ve sürdürülebilir gıda, doğayla uyumlu bitkisel ve hayvansal üretim, çiftlikten sofraya tarım-gıda değer zinciri, tarım ve gıda ekonomisi, gibi konu başlıklarına yer verildi. Zirvenin açılışında konuşan Tarım 4.0 Teknoloji ve Etki Derneği Başkanı Sumer Tömek Bayındır, canlandırıcı tarımın sadece çiftçinin üstüne düşen bir iş olmadığını belirterek, “Bu bir toplum meselesi” dedi.


“Yanlış bilgilendirmelerle mücadele ediyoruz”

Zirvenin odağının tarıma geniş bir perspektiften bakabilmek olduğunu söyleyen Bayındır,“Son yıllarda hepimizin dikkatini çeken tüm dünyada da maalesef tarıma yönelik olumsuz değerlendirmelerle birlikte bir yandan tarım bizim geleceğimiz derken bir yandan da bazı yanlış bilgilendirmelerle mücadele ediyoruz. Tarım sadece bir sektör değil, sektörler bütünlüğü, bir sektörler birleşimi ve içinde pek çok farklı disiplini barındırıyor. O yüzden biz yaşamanın olarak görmek gerekiyor. Toprağımızın yapısını ne kadar sağlıklı ne kadar canlılıkla muhafaza edebilirsek bitkilerimiz, hayvanlarımız ve bizler ona göre besleniyoruz. Bunu yapmak için de çiftçinin veya üreticinin payına düşen bazı ilkeler var” değerlendirmelerinde bulundu.


“Ortak yaratı ve bilgi paylaşım kültürü olmalı”

Canlandırıcı tarımın sadece çiftçinin üstüne düşen bir iş olmadığını söyleyen Bayındır, “Bu bir toplum meselesi. Çiftçinin payına düşen bir çeşitliliği korumak, sinerji yaratmak, geri dönüşümü sağlamak, esnek ve dayanıklı olmayı gerektiriyor. Ama esas olan gerçek ve dejeneratif üretimden bahsedecek olursa toplumla çok desteklenen bir şey. Ancak insan ve sosyal değerler çerçevesinde bu işi başarabiliriz. Bir ortak yaratı ve bilgi paylaşım kültürünün olması gerekiyor. Kültür ve yemek geleneğinin de çok önemli etkileri var. Döngüsel ve dayanışma ekonomisi burada çok önemli. Dejenerasyon içinde maalesef istediğimiz o inancı kültürü ve dayanışma ekonomilerini sağlayamıyor olabiliriz. Ama yine de Türk kültüründe bunların yer bulduğunu söyleyebiliriz” diye ifade etti.

İyi bir yönetişim anlayışının eksikliğine değinen Bayındır, “Her şeyin sonu insana ve yönetişime dayanıyor. Bizim de yönetişim konusunu belki buradan çıkacak iş birliği düşünceleriyle ilerletmemiz mümkün olabilir. Bugün her şeyin kaynağı toprak dediğimizde burada toprağın altındaki dünyanın çok büyük bir etkileri var. Yaşamın burada döndüğünü hepimiz aslında özellikle Türk insanı olarak biliyorduk. İnsanlık toprak altındaki canlılığın sadece yüzde 1’ini biliyormuş. Dolayısıyla bu ayağımızın altında duran toprak yaşam kaynağı. Burada böyle bir döngüsellik sisteminin de önemine vurgulamak isterim. Topraktan aldığında hayvanı hayvanından aldığım toprağa döngüsü. Doğru prensiplerle ilerlediğinizde hem toprağımız daha verimli ve döngüsel hem üretimiz daha sağlıklı olabiliyor” diye konuştu.


“Su tükettiği için tarımı eleştirmek yanlış”

Dünyada sulanabilir tarım arazilerine göz atıldığında ülkemizin iyi bir yerde olduğunu belirten Tömek, “İnsan başına su tüketim konusu daha önemli. Kuzey Amerika’nın, Avrupa’nın Türkiye’yle karşılaştırıldığında kişi başına su tüketiminde ne kadar önde olduğunu görüyoruz. Kullanılan suyun yüzde 75’inin tarımda kullanıldığı söyleniyor. Ben de keşke yüzde 90’ı tarımda kullanılsa diyorum. Toplam miktarda elbette su tüketilmesi azaltmalıyız ama tarımı su tükettiği için eleştirmek bana yanlış geliyor. Ülkelerin kullanımlarını şöyle bir baktığımızda örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nin sanayide su tüketiminin ne kadar yüksek olduğunu buna karşılık pek çok Avrupa ülkesinin Türkiye’den iyi da olduğunu görüyoruz. Mesela Almanya’nın çok miktarda suyu endüstriyel alanda kullanılırken Türkiye olarak bizim ağırlıklı suyumuz tarıma gidiyor” dedi.


“Küresel politikalar tarım sektörüne zarar veriyor”

Zirvenin, küçük üreticinin emeğini ve insanlığın gıda güvenliğini teminat altına almak için önemli bir buluşma olduğuna değinen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Toprak sağlığından başlayarak tarımla ilgili yenilikçi fikirlerin paylaşıldığı bu buluşmada dünyanın ve ülkemizin farklı yerlerinden uzmanların katılımıyla geleceğe yön verilecek ve yeni tohumlar ekilecek. Küresel politikalar en fazla tarım sektörüne zarar veriyor.  Küçük üreticilerimiz, tohumlarımız, yerli hayvanlarımız dev gıda tekelleriyle başa çıkmak zorunda kalıyor. Ama şunu bilsinler ki o küçük üreticiler ham yapıp yutulacak, küçük balıklar değiller” dedi.

Dünyanın her yerinde çiftçilerin sokağa dökülmüş durumda olduğunu belirten Soyer, “Seslerini duyurmak için bir araya geliyor ve adalet istiyorlar. Biz İzmir’de bu nedenle ‘Başka bir tarım mümkün’ diyerek bir Refah Devrimi yolculuğu başlattık. Bu Refah Devrimi’nin iki ana hedefi var. Kuraklık ve yoksullukla mücadele etmek. Sünger Kent uygulamasıyla Türkiye’de ilk kez bir büyük şehir belediyesi yağmur suyunu toplayarak tarımsal, endüstriyel ve evsel kullanımda değerlendirmek üzere biriktiriyoruz. Çatılara kurduğumuz düzeneklerle yağmur suyu bahçeleriyle bu suyu ziyan etmemek için bir uygulama başlattık. Ama ana hatlarıyla bu iki başlık üzerinde çalıştığımızı söyleyebilirim” diye konuştu.


“Türkiye’nin ilk çoban haritasını hazırladık”

İzmir’de tarımın tohumdan başlayıp son tüketiciye kadar uzanan tüm süreci kapsadığını belirten Soyer, “Gıdamızı üretirken aynı zamanda doğamızla uyumlu bir üretim kültürünü destekliyoruz. Geçmişin kadim üretim biçimlerini son teknolojilerle buluşturmaya gayret ediyoruz. Mera İzmir projesi, bunun güzel örneklerinden biri. Bu çalışma kapsamında arkadaşlarımız İzmir’in dağlarını, köylerini, meralarını bucak bucak gezdi. 5 bin 117 çobanımızın kapısını tek tek çaldılar. Coğrafi bilgi sistemlerini kullanarak Türkiye’nin ilk çoban haritasını hazırladık.  Dolayısıyla İzmir’in çobanlarını İzmir’de ne kadar hayvancılık yaptığını artık biliyoruz. Ve onların sütünü satın almaya başladık. Çobanlarımızın sütünü piyasa fiyatının 2 misli bedeline satın alırken aslında biz toplam üretilen sütün yüzde 10’una talibiz. Ama yüzde 100’ünün fiyatını regüle edebilir hale geldik. Bu sayede tekrar çobanlığa geri dönen gençlerimiz var. Son teknolojide donattığımız Bayındır Süt Fabrikamızda o çobanların sütünü işlemeye başladık. Üstelik Kanada’ya, Amerika’ya ihracatını gerçekleştirmeye başladığımız İzmirli ürünlerine dönüştürerek” ifadelerinde bulundu.

İzmir’in dağlarında onarıcı tarım yapan çobanların ürünlerini İzmirli markasıyla dünya pazarına taşıdıklarını dile getiren Soyer, şu ifadelere yer verdi: “Küçük üreticimizin ürettiği ürünlerin katma derini büyüttük, İzmirli markamız dünyanın her yerine gitmeye başladı. Bu memlekete dair içinizde taşıdığımız sevda ne varsa bunun mutlaka bir yolu tarımdan geçmek zorunda. O nedenle benim de tarım olan bağımın sonuna kadar devam edecek. Yerli ve milli ithalata daha az bağımlı hale gelen bir tarımı hayata geçirmek için mücadeleye devam edeceğim.”


Öncelik; tarım sektörüne insan kaynağı yetiştirmek

Yaşar Üniversitesi’nin arkasında endüstriyel bir topluluk olduğunu aktaran Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, “Tarım, gıda ve değer zincirin her noktasında birtakım markalarla da sektöre hizmet veriyorlar. Üniversitemizde 10 yıl önce bir dönüşüm yaşadık ve o dönüşüm sonunda da Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesine kurduk. Burada baktığımız şey öncelikle sektöre uzman insan kaynağı yetiştirmek ve beşeri sermayeye katkıda bulunmaktı. Ardından araştırmalar gelmeye başladı. AB projeleri ve yine birliktelikler ortaklıklar oldu. Bütün paydaşlar, sanayi odası, ticaret odası, ihracatçı birliği ve bankalar olarak bir dönüşüm içindeyiz. Ulusal ve uluslararası projelerden aslında hem bir takım politika dokümanlarını yaratmaya çalışıyoruz hem de oluşumlara akademik destek vermek istiyoruz” diye konuştu.

Avrupa İnovasyon Topluluğu’nun gıda kısmına üye olduklarını belirten Kandiller, “Böylece AB destekleri ve politikaları üzerinde de söz sahip olabileceğiz. Oradaki projelerin ve çağrıların tanımlanmasına destek verebileceğiz. İzmir’de çok güzel bir şey var. Üniversiteler beraber çalışıyor. Bunun dışında FAO bir partner olarak yine üniversiteyi değerlendiriyor. FAO’yla bir FAO partneri olarak bölgemizde çalışmalarımıza devam etmeye çalışacağız. Sektörle içi içe olmaya özen gösteriyoruz. Birçok alanda kolaylaştırıcı bir paydaş olmaya gayret ediyoruz. Kısacası insanlığa karşı bir ödevimiz var. Tarımsal üretimi iki katına çıkarmak, verimlilik artışı, doğayı koruma ve kaynakları sürdürülebilir olarak kullanmak zorundayız” dedi.


“Tarım sektörü dünyada 1 milyar kişiye istihdam sağlıyor”

Türkiye İş Bankası Tarım Bankacılığı Pazarlama Bölüm Müdürü Zafer Arslan da tarım sektörünün sadece gıda ihtiyacını karşılamakla kalmadığını, sanayi sektörüne de katkı sağladığını söyledi. Sektörün kendine has dinamiklere sahip olduğunu belirten Arslan, “Dünya nüfusundaki artış, küresel iklim değişikliği, gıda öz güvenliği ve jeopolitik riskler tarımın stratejik önemini her geçen gün daha da artırıyor. Yaptığımız araştırmalarda bunu çok net görüyoruz. Dünya genelinde yaklaşık 1 milyar kişiye tarım sektörü istihdam sağlıyor. Türkiye, ekonomik büyüklük açısından dünyada 17. sıradayken, tarımın milli gelirden aldığı payda sıralamasında 8. sıraya kadar çıkıyor. Tarımın milli gelirden aldığı pay dünya ortalamalarında yüzde 4-4,5 seviyesindeyken, ülkemizde yüzde 6-6,5 seviyelerine kadar çıkıyor.  Küresel ortalamanın üzerinde bir oran bu. İstihdamdan aldığı pay da 5 milyon kişi ile yüzde 15 seviyesinde” diye konuştu.


“Tarımı stratejik bir alan olarak görüyoruz”

Öte yandan dünyada şehirleşmenin hızla artmasıyla birlikte nüfusun büyükşehirlere doğru yoğunlaştığını vurgulayan Arslan, “Buna bağlı olarak beslememiz gereken nüfus da büyüdü. Böyle bir konjonktürde iklim krizinin getirdiği aşırı hava olayları, kuraklık, tarım arazilerinin azalması gibi etkilere karşı daha kırılgan hale geldik. İklim değişikliğinin etkisini her gün daha fazla hissediyoruz. Tarım sektörü küresel ısınmadan en fazla etkilenen sektörlerin başında geliyor. Alışılagelen mevsimsel döngülerin dışında gerçekleşen hava olaylarının şiddetini artırması en başta gıda güvenliği açısından büyük bir tehdit oluşturuyor.

Tüm bunlar tarımın önemini daha da artırıyor. Milli bir ekonomi oluşturmak ve iktisadi kalkınmayı desteklemek amacıyla 100 yıl önce kurulan bankamız tarihi boyunca hep ülke ekonomisine ve toplumsal gelişimine katkı sağladı. Tarım konusunda da aynı yaklaşımı ele alıyoruz. Sürdürülebilir, güvenli, katma değerli, çevreyi koruyan bir anlayışla tarımsal üretime destek sağlamak, gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluklarımızdan birisi. İnsani değerleri ve geleceğimizi önde tutan bu anlayışta tarımı stratejik bir alan olarak görüyoruz. Bu doğrultuda gerekli inisiyatifleri almaktan çekinmiyoruz” ifadelerini kullandı.


“Türkiye’de tarım iktisat şubelerini yaygınlaştırdık”

Tarım sektörüyle ilgili İş Bankası olarak son dönemde gerçekleştirdikleri uygulamalara da değinen Arslan, “Türkiye genelinde tarım iktisat şubelerini yaygınlaştırdık. İmece çalıştayları yaptık. Yeni nesil çiftçi buluşmaları, imece mobil dijital tarım platformu, üniversite iş birlikleri, tarım girişimcilik hızlandırma programı gibi birçok projeyi hayata geçirdik. Sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması amacıyla yürüttüğümüz çalışmalar kapsamında ülkemizde ilk kez buğday, arpa, mısır ve ayçiçeğinde üreticilerin karbon ayak izi ölçümlerini yapmaya başladık. Projenin nihai hedefi ürün özelinde karbon ayak izini azaltıcı bankacılık çözümlerini geliştirebilmek. Tarım bankacılığının kalıcı değerler yaratacağına inanıyoruz. İş Bankası Grubu olarak tarımsal faaliyetlerde teknolojiyi merkeze alarak verimliliğin sürdürülebilir bir şekilde artmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Tarımı, teknoloji ve finansla buluşturarak çiftçilerimize en çok fayda sağlayan banka olmayı hedefliyoruz” cümlelerini dile getirdi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM