Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Sürdürülebilirliğin anahtarı; Onarıcı Tarım

2. Tarım Teknoloji Etki Zirvesi’nde konuşan sektör paydaşları, sürdürülebilirliğin yolunun onarıcı ve canlandırıcı tarımdan geçtiğini belirterek, ekosistemin devamlılığı için biyoçeşitliliğin korunması gerektiğini vurguladılar

Tarım 4.0 Teknoloji ve Etki Derneği tarafından düzenlenen 2. Tarım Teknoloji Etki Zirvesi, dünyadan ve Türkiye’den tarım sektöründe tanınmış akademisyen, uzman ve paydaşları bir araya getirdi.  Bu yıl ‘Canlandırıcı Tarım’ ana temasıyla gerçekleştirilen zirvede; biyoçeşitliliğin önemi, çiftlikten sofraya tarım-gıda değer zinciri, tarımın finansmanında etki ve etik, yerel gıda, onarıcı ve doğayla uyumlu bitkisel ve hayvansal üretim gibi konular ele alındı. Sürdürülebilirliğin yolunun onarıcı ve canlandırıcı tarımdan geçtiğini belirten tarım sektörünün paydaşları, ekosistemin devamlılığı için biyoçeşitliliğin korunması gerektiğini vurguladılar. Öte yandan tarımı etkileyen en önemli unsurların artan nüfus ve iklim değişikliği olduğuna dikkat çektiler.


“Gıdada miktarsal artış yeterli olmuyor”

Sanayi özelinde tarımda yaşanan problemlerle başa çıkmak için hangi yöntemleri kullandıklarına ve bunların etkisine değinen Tat Gıda Genel Müdürü Evren Albaş ise “Neyi neden yaptığımızı anlatmak için gittikçe büyüyen ve çözülmesi gereken sorunları daha kompleks hale getiren etkilerden bahsetmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi artan nüfus. En son verilere göre, dünya nüfusu 2050 yılına kadar 10 milyar kişiye doğru gidiyor. Bu da toplam gıda arzının yüzde 60 artırılması anlamına geliyor. Gıdada miktarsal artış yeterli olmuyor. Pandemiyle birlikte tüketicinin beslenme anlayışı değiştiği için besleyicilik bakımından daha katma değerli besinleri pazara vermek gibi önümüzde zorlu bir iş var. İkinci olarak iklim değişikliği de çok önemli. Geçen sene yağmur rejiminin bir anda değişmesi bizim hasat planlamamızı baştan aşağıya değiştirdi. Bunu da dinamik bir şekilde veriyi kullanarak öngörülebilir hale getirmek gerekiyor. Üçüncüsü ise tüm bunları sürdürülebilir yöntemlerle yapmak” ifadelerine yer verdi. 


“Tarımda dijitalleşme eksik”

Tarımda iş birliğinin önemine değinen İzmir Ticaret Borsası (İTB) Genel Sekreteri Dr. Erçin Güdücü, “Tat Gıda bizim endüstri partnerimiz. Öte yandan İmeceMobil bizim ortağımız. Dolayısıyla burada kolektif bir çalışma var. Beraber iş yapacağımız atmosferi yaratmaya çalışıyoruz. İTB olarak 134 yılın tamamı tarım ticaretiyle geçerken tarımın sadece ticaretle sürdürülebilir olmadığını birçok noktaya dokunmak gerektiğini gördük” dedi.

Tarımda dijitalleşmenin eksik olduğunu vurgulayan Dr. Güdücü, “Çiftçi çok dağınık küçük alıcılara hitap etmiyor ve teknolojiye uzak. Dijitalleşme eksikliği yanında tarım sektöründe girişimcilerin ekosistemi yok. Tarım daha fazla teknolojiyi gerektiriyor. Tarlaya, sahaya, çiftçiye ve hayvana ihtiyaç var. Tarım sadece bitkisel üretim demek değil. Orman alanları ve balık çiftliği gibi alanlar çok geniş. Girişimin vadettiği ama tarım sektörüne gelmeyen çok şey var. Tarımda her alanda çok boşluk var. Sadece lojistik, saklama, işleme ve tarlada iş bitmiyor. Boşluğu dolduracak girişimciye ihtiyaç var” ifadelerinde bulundu.


“Tarımı, hayvancılığı değil enerjiyi kesmemiz gerekiyor”

İklim değişikliğinin bir gerçek olduğunu ifade eden 3AR Enerji Kimya Danışmanlık Kurucusu Dr. Figen Ar, “Geçmişe baktığımızda 1979 yılında bile buzulların erimeye başladığını görüyoruz. NASA’nın yaptığı araştırmalarda bazı tarihlerde buzulların erimesiyle depremlerdeki artış hızının etkilendiği görülmüş. Burada aslında “Farkında mıyız?” sorusunu sormamız gerekiyor. Küresel ısınma aslında dünyanın oluşumundan beri var olan doğal bir olay. Sera gazları nedeniyle bunu yaşıyoruz. Küresel ısınma hep vardı ama denge halindeydi. Dünyanın sıcaklığının artmasının nedeni ise biz yani insanlar. İnsanların faaliyetleri bu sera gazlarını yoğunlaştırdı. Sera gazı emisyon oranları sektörlere dağılımına baktığımızda en yoğun enerji sektöründe yaşandığını görüyoruz. En çok sorumlu enerji sektörü. Tarımı, hayvancılığı değil enerjiyi kesmemiz gerekiyor. Yutak alanlarını, ormanları, akarsuları ve denizleri her gün öldürüyoruz. Döngüyü sanayileşme ve kötü arazi kullanımıyla öldürdük” değerlendirmelerinde bulundu.

İklim değişikliğinin doğal ekosistem üzerinde beklenen sonuçlarına değinen Dr. Ar, “Deniz suyu 2100 gibi 110 cm daha yükselmiş olacak. 2100’e dek Alp Dağları kar örtüsünün yüzde 70’ini kaybedecek. Tatil cenneti olarak bildiğimiz her noktayla vedalaşmak zorunda kalabiliriz” dedi.


“Biyoçeşitliliği korumalıyız”

Ingredy Kurucu Ortağı Betül Bildik yaptığı konuşmada bir tabağın sofraya gelmesinde büyük bir emek olduğunu söyledi. Bu aşamada kompleks bir satın alma süreci olduğunu belirten Bildik, “Ingredy şeflere istediği ürünleri sağlayan bir pazar yeri. Firma olarak şeflerin doğru nitelikli ürüne ulaşmasını istiyoruz. Derdimiz sürdürülebilir tedarik ve ürünlerin mümkün olduğu kadar nerden geldiğini izleyebilmek. Ancak bu doğrultuda bizim kendi coğrafyamız için doğrularımız farklı olmalı. Kendi biyoçeşitliliğimizi korumalıyız. Bulunduğumuz coğrafyanın en önemli konusu biyoçeşitlilik ve sosyal etki. Kendi dijital yolculumuzda sosyal etki yaratan ve biyoçeşitliliğe önem veren tedarikçilerle çalışıyoruz” ifadelerinde bulundu. 


“Önce çiftçinin ekonomik sorunları çözülmeli”

Çiftçiye onarıcı tarımın öğretilebilmesi için önce çiftçinin ekonomik sorunlarının çözülmesi gerektiğini dile getiren Canbel Tarım’dan İyi Tarım ve Organik Tarım Uzmanı Sibel Elbir, “Onarıcı tarım olmadan sürdürülebilirlik tamamlanmaz. Önce toprağa saygı duymanız sonra da biyoçeşitliliği artırmanız gerekiyor. Toprak sağlığı ve ekosisteme sahip çıkmak bu noktada öne taşıyor. Onarıcı tarım, ekosistemin var olmasını, ekosistemi tanımamızı ve burada beraber yaşayabildiğimizi görmemizi sağlayacak. Öğretebildiğimiz kadar alabiliriz. Onarıcı tarım aynı zamanda geçmişte yapılan bazı yöntemleri kullanmak da demek. Teknolojiyle birlikte geçmişte kullanılan bilgileri bugünün dünyasında faaliyete geçirmeliyiz. Yani ‘sürdürülebilirlik için onarıcı tarım’ diyebiliriz” diye konuştu.


“Dünya bizim üretimimizi kaldırmıyor”

USB Sertifikasyon Kurucusu Nesrin Serin ise şu değerlendirmelerde bulundu: “Ne üretirsek üretelim neye etki ettiğini ve bu üretimin sonucunun ne olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Dünya nereye gidiyor diye sorduğumuzda, dünyanın bizim üretimimizi kaldırmadığını görüyoruz. Bir yöntem izlememiz gerekiyor o da regülasyon. En önemli nokta ihracat pazarımız olan Avrupa sürdürülebilir güvenilir ürün istiyorum diyerek bu durumda regülasyonları koyan taraf oldu. 1920 yıllarında başlayan tarım stratejilerine sıkı sıkıya bağlı kalsaydık bugün çok daha farklı bir noktada olurduk. Görüldüğü gibi iyi ve organik tarım yetmedi ve bir sonuca ulaşmadı. Ancak yine de ülke olarak çok güçlü olduğumuzu düşünüyorum.” 


“Sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşabilmeyi sorguluyoruz”

Şimdi ve Gelecekte Türk Tarımı: 5N1K ile Üretimimiz isimli oturumun moderatörlüğünü yapan Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Hakan Çakıcı, “Tarımı konuşurken aynı zamanda tarımdan daha geniş anlamda da gıda güvencesini ve Türkiye’nin en büyük sorunu olan gıdaya ulaşabilmeyi sorguluyoruz. Gıda güvenliği deyince sadece karın doyurmak olmadığını, sağlıklı ve güvenilir gıdaya yeterince ulaşabilmeyi sorguluyoruz. Gıda hepimizi toplumu kapsıyor. Tarım deyince çiftçi ve üretici temelli çiftçinin kim olduğu tanımı üzerinden gitmek gerekiyor. Üretici kayıpları, çiftçinin yaşlanması ve tarımdan uzaklaşması konularını gündeme getirmek gerekiyor” dedi.  


“Yağışın birinci şartı sıcaklık”

Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Oşinograf Prof. Dr. Doğan Yaşar, tarımın insanlık var oldukça dünyanın her zaman bir numaralı endüstrisi olacağını söyledi. Tarihte bütün savaşların çıkma nedeninin su olduğunu aktaran Prof. Dr. Yaşar, “Dünyada savaşların çıkış nedeni kuraklık ve sudur, küresel soğumadır. Her küresel soğumada müthiş savaş görürüz. Tarihe baktığınızda iklimlerin ne kadar önemli olduğunu ve medeniyetlere ne kadar etki ettiğini görüyoruz. Su varsa devlet vardır. Suyun bittiği gün devletler çöker. Dünyadaki nüfus her 45 yılda bir yüzde 100 artıyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 200. Bu nedenle tarımda, enerjide, balıkçılıkta çok dikkatli olmalıyız. Çünkü suyun olduğu an varız bittiği an ise yokuz” diye konuştu.

Prof. Dr. Yaşar, kuraklık sorunuyla ilgili şu bilgileri paylaştı: “Ekonomik kriz varsa kuraklık var. Kışın soğuk geçerse bilin ki kuraklık geliyor. Yağışın birinci şartı sıcaklık. Hava ısınırsa yağış vardır. Hava soğursa yağmur yok, yağmur yoksa su yok, su yoksa barajlar boş” dedi. Son iki yılda dünyanın kömüre ayırdığı paranın 300 milyar dolar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yaşar, toplamda enerjiye ayırılan paranın ise 650 milyar dolar olduğunu ifade etti.


“Tarım ve gıda sistemleri adil olmalı”

Dünyanın Merkezinde Bir Tarım Ülkesi: Yenilikçiliğin ve Erdemin Beşiği Türkiye başlıklı konuşmasında Türkiye’de tarımın tarihsel sürecini anlatan Tarım ve Gıda Etiği Derneği Başkanı Prof. Dr. Cemal Taluğ Cumhuriyet’in ilk 15 yılında tarımın tarihiyle ilgili bilgiler paylaşarak, “Mustafa Kemal Atatürk’ün çiftçiye ve tarıma verdiği değerin iki ana kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan bir tanesi ekonomi. İkincisi de insan kaynağını geliştirme olarak karşımıza çıkıyor. Atatürk, İzmir İktisat Kongresi’nde şunları dile getiriyor: “Askeri ve siyasi zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa payidar olamaz kısa zamanda söner.” 

Türkiye’nin büyük bir tarım potansiyeline sahip olduğunu aktaran Prof. Dr. Taluğ, “Özellikle biyolojik çeşitlilik bakımından potansiyelimiz var. Ama bugün içinde bulunduğumuz koşullar tarımın çeşitli birçok gelişme ve iyileştirme potansiyeline sahip olan bir tarımımız var. Bunu gerçekleştirmemiz lazım. Bunun içinde yüzümüzü tekrar Atatürk’e bilimin ışığına dönmemiz lazım. Tarımda bugüne ulaşmanın, gerçek potansiyele ulaşmanın temeli bilim yolundan gitmek. Bunu yaparken bir pusulaya ihtiyaç varsa o da etik pusulasıdır” dedi.

İnsanoğlunun tarıma kolay ulaşmadığını söyleyen Prof. Dr. Taluğ, “Tarımı hepimizin toplum olarak sahiplenmesi gerekiyor. Tarım ve gıda sistemleri adil, dayanışmacı paylaşımcı evrene ve doğaya saygılı olmalı. Tarım iklim değişikliğinin en büyük mağduru ama biraz da fail konumundayız ve bunu onarıcı ve koruyucu tarımla gidermemiz lazım” diye konuştu.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM