Cumartesi, Eylül 21, 2024

“Bütçe açığı ve borç stokundaki bozulma devam edebilir”

TEPAV tarafından paylaşılan değerlendirmede, enflasyonla mücadele açısından risk primindeki düşüş eğiliminin kalıcı olması ve TL’nin sınırlı reel değerlenme eğiliminin bir süre daha devam etmesi gerektiği belirtildi


Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), TEPAV Makro Ekonomi Çalışma Grubu tarafından hazırlanan 2024 yılının şubat ayına ilişkin para politikası değerlendirme notunu paylaştı. Paylaşılan değerlendirme notunda, TEPAV bünyesinde yapılan çalışmaların, ek önlem alınmazsa bütçe açığı ve borç stokundaki bozulmanın devam edebileceğine işaret ettiği belirtildi.

Türkiye’nin Ocak 2024’teki yüzde 6,7 aylık enflasyonu G20’nin 17 üyesinin aynı aydaki yıllık enflasyonun üzerinde olduğu belirtilen değerlendirmede, “Arjantin ve Türkiye hem enflasyonun mevcut düzeyi hem de aylık artışı açısından diğer G20 ülkelerinden belirgin şekilde ayrışıyor. Bundan önceki değerlendirme notlarımızda, uygulanmakta olan ekonomi programının kısa vadeli amaçlarına ulaşabilmesi için çözmesi gereken iki temel sorun olduğunun altını çizmiştik. Bunlardan ilki, cari işlemler açığından doğan finansman ihtiyacının normal kanallardan karşılanmamasıydı. Ödemeler dengesine ait en güncel veri Aralık 2023’e ait ve finansman açısından 2023 yılının son 7 ayında kısmen olumlu gelişmelere işaret ediyor” denildi.

İkinci temel sorunun ise hem seçim öncesi yapılan harcamaların hem de deprem harcamalarının bütçe açığının yüksek düzeylerde seyretmesine yol açması ihtimali olduğu ifade edilen değerlendirmede, “2023 merkezi yönetim bütçe açığının OVP’de hedeflenen 2023 GSYH’sine oranı yüzde 5,4 civarında. Ocak ayı gerçekleşmeleri de harcama baskılarının yoğun şekilde devam ettiğini gösteriyor. TEPAV bünyesinde yaptığımız çalışmalar, ek önlem alınmazsa bütçe açığı ve borç stokundaki bozulmanın devam edebileceğine işaret ediyor” diye ifade edildi.


“Vergi düzenlemeleri enflasyonu yukarı çeken faktörler arasında”

Para politikası açısından temel sorunun Mayıs 2024’te yüzde 75 civarında bir düzeyde tepe noktasına ulaşması beklenen enflasyonun 2024 sonunda yüzde 36’ya nasıl düşürüleceği ve daha sonraki dönemde de bu düşüş eğiliminin nasıl devam ettirileceği olduğu belirtilen değerlendirmede, “Bugün bu temel sorunu derinleştiren üç gelişme daha gözleniyor. İlki, 2023 merkezi yönetim bütçesi ile 2023 merkezi yönetim nakit bütçesi arasındaki farkın bugüne kadar görülmemiş düzeylere çıkmış olmasından kaynaklanıyor. Tahakkuk etmiş ama nakit harcamaya dönüşmemiş harcamalar, Aralık 2023’te birdenbire görünür hale geldi. Nitekim, ocak ayında merkezi yönetimin nakit bütçe açığı, bütçe açığını belirgin biçimde aştı. Kalan nakit ödemelerin yoğunlukla 2024 yılının başlarında likidite hacmini artıracak şekilde yapılması halinde, bir süredir sistemde var olan likidite fazlası daha da yükselecek ve enflasyonla mücadele zorlaşacak” ifadelerine yer verildi.

İkinci gelişmenin, 2024 sonu ortalama enflasyon bekleyişinin hala yüzde 43 gibi yüksek bir düzeyde seyrediyor olması olduğu belirtilen değerlendirmede, “Ayrıca ocak ayında yüksek düzeyde gerçekleşen aylık enflasyon bir yandan şubat ayı enflasyonunu olumsuz etkileyip, enflasyon bekleyişlerini daha da bozabilir. Üçüncüsü, 2024 yılında GSYH’ye oranla yüzde 6’nın üzerinde gerçekleşmesi beklenen bütçe açığını azaltmaya yönelik alınabilecek mali tedbirlerin olası enflasyonist etkileri. 2023 yılında yapılan ÖTV ve KDV ağırlıklı vergi düzenlemeleri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyon raporlarında da belirtildiği gibi enflasyonu yukarı çeken faktörler arasında. Kamu harcamaları ve vergi tabanı etkinlik, toplumsal refah ve enflasyonu dikkate alacak şekilde gözden geçirilmeli” diye belirtildi.


“Dış koşullar olumlu seyrediyor”

2024 sonu enflasyon hedefine ulaşılması açısından dış koşulların, mevcut bilgiler ışığında olumlu yönde seyrettiği belirtilen değerlendirmede, “Brent ham petrol fiyatının 2024 ortalama düzeyinin 2023 ortalamasından farklı olmayacağı tahmin ediliyor. Fed ve ECB gibi büyük merkez bankalarının politika faizlerini düşürme sürecine girmeleri bekleniyor. Bu iki gelişme, bir yandan cari işlemler açığının, diğer yandan açığın finansmanının ve kur artışlarının makul düzeylerde gerçekleşmeleri açısından yararlı olacak. Ancak, Kızıldeniz’de yaşanan gerginliklerin devam etmesinin bu çerçevede olumsuz etkileri de söz konusu” denildi.


“Alınan kararlar enflasyon hedefini destekleyici olmalı”

Enflasyonla mücadele açısından risk primindeki düşüş eğiliminin kalıcı olması ve TL’nin sınırlı reel değerlenme eğiliminin bir süre daha devam etmesi gerektiği belirtilen değerlendirmede, şu ifadeler kullanıldı: “Bunun için, bütçe açığını azaltıcı önlemlerin ve para politikasındaki sıkılaşmanın önümüzdeki dönemde de sürdürülmesi zorunlu. İlaveten, hükümetin yönetilen ve yönlendirilen fiyatlara ilişkin aldığı kararlar enflasyon hedefini destekleyici yönde olmalı. Özetle, ‘Ekonomide Rasyonele Dönüş Programı’ kararlılıkla uygulanmalı ve bu programdan geri dönüş olmayacağına dair algı güçlendirilerek yaygınlaştırılmalı. Ayrıca program yeni adımlarla desteklenmeli. Makroekonomik istikrarı sağlayıcı politikaların yanı sıra, politik baskı altında kalmaları halinde makroekonomik dengelerin bozulmasına yol açan TCMB ve TÜİK gibi kurumları bağımsız kılacak, verimliliği artıracak, yeşil dönüşüm sürecini hızlandıracak, eğitimin niteliğini yükseltecek, adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemini oluşturacak yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi önem taşıyor. Bu tür yapısal reformların makroekonomik istikrara ulaşmayı kolaylaştıracağı ve sağlanacak istikrarın kalıcı olma ihtimalini artıracağı bir kez daha vurgulanmalı.”


“Cazip imkanlar likiditeyi artırma potansiyeli taşıyor”

Politika faizindeki artışın, yerleşiklerin hem döviz talebini belirgin biçimde azaltacak hem de tüketim harcamalarının artış oranını aşağıya çekecek ölçüde TL mevduat faizlerine yansımadığı belirtilen değerlendirmede, “Bu durumun temel nedenlerinden biri, öncelikle MB’nin döviz rezervini -brüt olarak da olsa- yükseltme zorunluluğu hissederek döviz karşılığı TL swap işlemi gerçekleştirmesi. İkinci neden, TL kur korumalı mevduat nedeniyle MB’nin yaptığı ödemeler. Üçüncü ise tahakkuk eden bütçe açığı kadar nakit bütçe açığı gerçekleşecek olmasının likidite fazlası yaratma potansiyeli. Bu etki, ocak ayında bir ölçüde gözlendi. Bunun likiditeyi artırıcı biçimde yapılması örneğin; Hazine’nin MB’deki mevduat hesabını azaltması ihtimali var. Kaldı ki swap işlemiyle birkaç ay önceki repo faizinin altında bir faiz oranıyla alınan TL cinsi fonların daha yüksek faiz oranlarıyla MB’ye depo edilmesi ya da gecelik olarak borç verilmesi gibi bankalar açısından ‘cazip’ imkanlar da likiditeyi artırma potansiyeli taşıyor. Rasyonele Dönüş Programının güçlendirilmediği ve devam ettirilmesine yönelik şüphelerin bertaraf edilmediği durumda, döviz rezervleri doğal yollardan artırılamıyor. Bu nedenle mevduat faizleri politika faizine yeteri kadar intibak edemiyor ve parasal aktarım mekanizması düzgün çalışmıyor” ifadelerine yer verildi.


“Her yıl sonu için resmi enflasyon hedefi açıklanmalı”

TEPAV’ın değerlendirme notunda, “Bu değerlendirmeler ışığında, repo faizi yüzde 47,5’e yükseltilmeli ve verilere bağlı olarak ilave sıkılaşmanın da yapılabileceği belirtilmeli. Döviz karşılığı TL swap piyasası işlemleri uygulaması gözden geçirilmeli; aşamalı olarak bu işlemlerin vadesi kısaltılmalı ve tutarı azaltılmalı. Daha önceki değerlendirme notlarımızda 2024-2026 döneminin her yıl sonu için resmi birer enflasyon hedefi açıklanmasının önemine işaret etmiştik. Böyle bir uygulamaya bir an önce başlanması, MB’nin itibar açığını süratle kapamak açısından önemli bir iletişim politikası aracı olacak” denildi.

KAYNAKTEPAV
İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM