Perşembe, Eylül 19, 2024

“Hazır gıdalara ulaşımın kolaylığı obeziteyi tetikledi”

DSÖ verilerine göre, Türkiye, Avrupa’nın obezite sorunuyla en fazla mücadele eden ülkesi olarak öne çıkıyor

FİLİZ EROL

Dünyada ve Türkiye’de obezite sıklığı gittikçe artıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından açıklanan obezite haritasına göre, Türkiye, Avrupa’nın obezite sorunuyla en fazla mücadele eden ülkesi olarak öne çıkıyor. Yüzde 66,8’lik obezite oranıyla Türkiye, diğer Avrupa ülkelerini geride bırakarak bu endişe verici tablonun başında yer alıyor. Türkiye’yi yüzde 63,7 ile İngiltere, yüzde 62,3 ile Yunanistan, yüzde 61,6 ile İspanya ve yüzde 59,5 ile Fransa takip ediyor.

Ülkede ve dünyada son yıllarda yaşanan pandemiyle beraber hareketsizliğin çok fazla hayatımızda olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Seminur Fındıkcı, “Bununla beraber işte endüstri beslenme alana çok fazla girdi. Kullandığımız yemek uygulamaları, evlerimize kadar gelen yiyecekler, hazır gıdanın ulaşımla bu kadar kolay olması obeziteyi tetikledi. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarımızı kaybettiğimiz, sosyal ortamlarımızdan gitgide uzaklaşmamız yine obeziteyi tetikleyen sebepler olarak sayılabilir” dedi.


“Vücut kitle endeksi 30’un üzerindeyse obezite oluyor”

Obezitenin vücutta fazla yağ birikiminden oluştuğunu aktaran Fındıkcı, “Harcayamayacağımızdan daha fazla kalori almamız sonucunda vücutta oluşur. Temel sebepleri ise aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite yetersizliği, yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyokültürel etmenler gibi birçok faktör. Hormanel ve metabolik etmenler, genetik ya da psikolojik sebepler. Ya da sık aralıklarla ve yanlış yapılan çok düşük kalorili diyetler buna sebep olmuş olabilir. Kullanılan antidepresan gibi bazı ilaçlar, obeziteye sebep olabilir. Obezite olması için vücut kitle endeksinin 30 üzerinde olması gerekir. Vücut kitle endeksi 30-35 aralığında birinci derece, 35-40 aralığı ikinci derece, 40 üzerinde ise üçüncü derece yani morbid obez oluyor” diye konuştu.


“Sağlıklı beslenmeye gayret göstermemiz gerekiyor”

Obeziteyle mücadele etmek için öncelikle daha hareketli bir hayat seçilmesi gerektiğini vurgulayan Fındıkcı, “Bulabildiğimiz her boşlukta biraz yürüyüş ve egzersiz yapmak en faydalı olan yöntemlerden bir tanesi. En başta sağlıklı beslenmeye gayret göstermemiz gerekiyor. Bunun için de işte evde yapılan yemekler, çiğ sebzeler, meyveler, günde ilk beslenme programımızın bir diyetisyen eşliğinde özellikle sağlıklı hale getirilebilir. Kullanılan ilaçlar tekrar gözden geçirilebilir. Hormonlarla alakalı bir problem varsa hormon tedavisi olunabilir. Raf ömrü uzun olan kalori ile hazır gıdalardan uzak durulmalı. Sağlıklı pişime teknikleri tercih edilebilir. Gün içinde ihtiyacımız olan su tüketimine dikkat edilmesi gerekiyor, bol bol su tüketilmeli. Yemek yeme alışkanlıklarını değiştirebiliriz, daha yavaş yemek yiyebiliriz. Yediğimiz yiyeceklerin yağlarını özellikle dikkat edebiliriz. Alkol alımından uzak durulursa obeziteyle mücadele edilebilir” ifadelerini kullandı.


“Beslenme programları kişiden kişiye değişir”

Öğün sayısının tamamen kişiden kişiye özelleşen bir durum olduğunu dile getiren Fındıkcı, “Yani fabrikada çalışan bir işçi belki günde üç öğün yemek yemesi gerekiyorken daha az çalışaydı daha az hareketi sahip. Biri belki de günde iki öğün beslenme ile ya da tek öne bile gününü geçirebilir. O yüzden beslenme üç ana öğün, üç ara öğün ya da işte iki tane ana öğün ve bir tane ara öğün gibi basit, sabit kalıplara sığmamalı. Kişiden kişiye değişir. Beslenme programımızda aslında aynı parmak izimiz gibi kişiye özel. O yüzden burada bir genelleme yapmak doğru olmaz” dedi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM