Cumartesi, Nisan 27, 2024

“Kayıt dışı ekonominin en büyük zararı, toplanamayan vergiler”

Özgener, Türkiye’de yüzde 30 civarında olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonomi oranını aşağı çekmesi gerektiğini söyledi

İzmir Ticaret Odası’nın (İZTO) mart ayı olağan meclis toplantısı Meclis Başkanı Selami Özpoyraz idaresinde gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün ülkelerin gelişmişlik ve refah düzeyi ile ters orantılı olduğunu söyledi. 

En az kayıt dışı oranın yüzde 7 ile İsviçre, en yüksek yüzde 60 ile Zimbabve de olduğunu belirten Özgener, Bu rakamlar düşünüldüğünde Türkiye’nin de yüzde 30 civarında olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonomi oranını aşağı çekmesi gerekiyor. Kayıt dışı ekonominin en büyük zararı, toplanamayan vergiler. Toplanamayan vergi hem şahısların hem şirketlerin ödemesi gerekenden daha fazla ve yüksek oranda vergi vermesine sebep oluyor. Bu durum, şirketler açısından hem haksız rekabete yol açıyor hem de verimlilik artışını engelliyor. İş gücü açısından ise güvenli olmayan çalışma koşullarını ve artan gelir eşitsizliğini tetikliyor. Kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesi için atılacak tüm adımları destekliyor, bunların bir an önce hayata geçirilmesini temenni ediyoruz” diye konuştu.


“Stratejilerimizi, proaktif davranarak belirlemeliyiz”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faiz oranlarını 500 baz puan artırarak yüzde 50’ye çıkarmasını değerlendiren Özgener, “MB, enflasyonda belirgin ve kalıcı bir şekilde bozulmanın devam etmesi durumunda daha da sıkılaştırma yapabileceğine vurgu yaptı. Sıkılaşma adımı, yılbaşından bu yana rezervlerin 22 milyar dolar azalmasının ardından gelmiş olsa da MB’nin enflasyonu düşürme kararlılığını göstermesi açısından olumlu oldu. Ayrıca, MB’nin bağımsızlığına ilişkin güveni desteklediği için enflasyon beklentilerinin iyileşmesine de yardımcı olacak. Buna ilaveten yeni dönemde, maliye politikası ve yurt içi kredi politikasının desteğiyle iç talebin kontrol altına alınması amacıyla daha sıkı tedbirler alınabilir. Bu dönemde stratejilerimizi, piyasada atılacak adımları öngörerek ve proaktif davranarak belirlemeliyiz. Tüketici kredi faiz oranlarında yükselme ve miktarda daralma ile maliye politikası kanalıyla da sıkılaşma bekliyoruz. Mart ayında otomotiv kredileri ve kredi kartlarında yapılan düzenlemeleri takiben, tüketim tarafında selektif adımlar da devam edecek” dedi.


“Ticari kredilerin aynen devam edeceğini öngörüyoruz”

Doğalgaz ve elektrikteki devlet desteğinin 1 Mayıs’ta sona erecek olmasının etkisinin hem enerji maliyetlerinde hem de enflasyon rakamlarında görüleceğini belirten Özgener, “Bütçe dengesi enflasyonu düşürmeye yönelik sürece destek olması için hassas bir şekilde oluşturulmalı. Gider kalemlerinde tasarruf gerçekleştirilirken, maliye tarafının da bu sürece katkısının güçlenmeli. Enflasyonu soğutmaya yönelik, belli başlı tüketim kalemlerine de vergi ayarlamaları gelebileceğinin farkında olmamız önem taşıyor. Yanı sıra, önümüzdeki dönemde ihracatçıların artık kur avantajına dayalı bir strateji içerisinde olamayacaklarına, selektif kredi döneminin daha da artacağına dikkat çekmek istiyorum. Ticari kredilerin aynen devam edeceğini öngörüyoruz. Bununla birlikte likidite sıkışıklığının, genel anlamda tüm piyasaları etkileyeceği de öngörülerimiz arasında” ifadelerinde bulundu.


“Gelir vergisi dilimleri yeniden düzenlenmeli”

Makro ihtiyati tedbirlerin aşama aşama kaldırılması yanında, vergi reformunun yapılmasının da önem taşıdığına değinen Özgener, “Oda olarak doğrudan ve dolaylı vergilerin dengeli ve makul oranlara çekilmesi; adil, ödenebilir ve düzenli ödeme yapanları ödüllendirici bir vergi sistemi başta olmak üzere yapısal reformların hayata geçirilmesi, Orta Vadeli Program hedeflerine ulaşmada önemli katkılar sağlayacak. Ayrıca, KDV sisteminin sadeleştirilmesi, benzer faaliyet alanlarındaki KDV oranlarının eşitlenmesi, gelir vergisi dilimlerinin günün koşullarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini; ücretlilere uygulanan gelir vergisi basamaklarının önemli ölçüde açılması ve gelir vergisi basamaklarının yeniden düzenlenerek her yıl yeniden değerleme oranında artırılması gerekiyor” dedi.


“Net rezervler piyasalara güven aşılayan bir seviyeye çıkarılmalı”

Nisan ayından itibaren reel faizlerin seviyesinin hem TL’nin değeri hem de beklentilerin üzerinde seyreden enflasyonun dengelenmesi için kritik bir önem taşıyacağını dile getiren Özgener, “MB’nin de belirttiği üzere, net rezervlerin piyasalara güven aşılayan bir seviyeye çıkarılması gerekiyor. Bütün bu gereklilikler, önümüzdeki dönemde mevduat faizlerinin de yükseleceğini gösteriyor. Ticari kredi faizlerinde baskının artması tercih edilmiyor; ancak mevduat faizleri yükselirken, bankalar, artan maliyetleri ticari kredilere de yansıtabilir.  Bu noktada, BDDK’nın da dezenflasyonist politikalarda MB ile daha fazla eşgüdüm içinde hareket etmesi, faiz artışlarının likidite üzerindeki hissedilen etkisini güçlendirecek” diye konuştu.


“Mevcut teşviklerin verimliliği konusunda soru işaretleri var”

Türkiye’nin dünyanın sayılı üretim ve tedarikçi merkezlerinden biri olduğunu vurgulayan Özgener, “Çeşitli sektörel yetkinliklerimiz ile birçok ürünü üretebiliyor ve farklı pazarlara erişebiliyoruz. Bu koşullar altında, mevcut kabiliyetlerimizi hangi sektörlere yoğunlaştıracağımıza karar vermemiz gerekiyor. Teşviklerle ilgili de yapılanmaya ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Mevcut teşviklerin verimliliği konusunda soru işaretleri var. Teşvik sisteminin gözden geçirilmesinin yanı sıra, yatırım süreçlerinin de sadeleştirilmesinin önem taşıdığını düşünüyoruz. Dolayısıyla, yatırım izinleri ve devlet teşviklerinin tek noktadan takibi ve koordinasyonu sağlanmalı. Yatırımların önünü açabilmek üzere, mekansal sorunları da çözmemiz gerekiyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın yapısal reform paketi üzerinde çalışıldığını belirttiğini aktaran Özgener, “Söz konusu reform paketine kaynak oluşturabilecek önerileri paylaştı. Özgener, “Ticari kredi kartları birincil işletme sermayesi aracı haline geldiği için bu kartlarda taksit ve limit sınırlaması yapılmaması gerekiyor. Kredi kartı kullanımında yapılacak düzenlemelerin makul ölçüde olmalı, daha çok lüks ve gereksiz tüketim alışkanlıklarını caydırıcı, ürün bazında geçici özel düzenlemeler yapılmalı. Dar gelirlilerin kullandığı düşük limitli kartların aylık ödeme koşullarının, belirli sınırlar içinde tutulması gerektiği, aksi takdirde kredi kartı kullanımına getirilecek katı kısıtlamaların, ticareti durma noktasına getirme riski taşıyor” ifadelerine yer verdi.


“Çevik ve dayanıklı olmak bir hedef olacak”

Şirketlerin mali tablolarını yakından etkileyen enflasyon muhasebesi uygulamasında revizyon yapılması gerektiğini belirten Özgener, “Bu noktada, şirketlerin stok veya henüz gerçekleşmeyen karları için enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan farklara istinaden peşin vergi ödememesi ve geçici vergi dönemlerinde enflasyon muhasebesinin uygulanmaması sağlanabilir. Enflasyon düzeltmesinin geçici vergi dönemlerinde uygulanmaması da yine firmalarımızın mali dengelerinin sağlanması için önem taşıyor. Krizler sadece ekonomiden değil, sosyal gelişmeler, doğa ve savaşlar gibi farklı alanlardan gelebilir. Yüksek hızla büyümek değil, çevik ve dayanıklı olmak önümüzdeki dönemde hem ülkelerin hem şirketlerin ulaşmak istediği bir hedef olacak. Bu bağlamda mart ayında açıklanan Birleşmiş Milletler’in İnsani Kalkınma Endeksi, pandemide ilk defa gerileyen insani kalkınmanın, son iki yılda tekrar yükselişe geçtiğini; fakat bu yükselişin ülkeler arasında eskisine oranla çok daha orantısız olduğunu gösteriyor” diye ekledi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM