Gün geçmiyor ki, dünya siyasetinde, yeni bir krizin mevcut sorunlar zincirinde yerini alması şeklinde devam ederken, sahada, sivillerin etkilendiği sıcak çatışma, şiddet, göç haberlerinin ardı arkası kesilmesin. Avrasya’da, Ortadoğu’da, Afrika’da başta olmak üzere hemen tüm bölgelerde güvenlik boşluğu temelindeki hareketlilik bir hakikat.
Dünya Savaşı bittikten az sonra 1950-53 Kore’de üç, 1965-1973 Vietnam’da sekiz yıl süren ve düzenli ordular tarafından yapılan bu savaşlar Türkiye’ye uzak bölgeler sayılırdı. Fakat biraz yakından bakılınca her on yıl aralıklarını dolduracak biçimde bir dizi çatışmaların dünyanın muhtelif bölgelerinde eksik olmamakla birlikte yakın çevrede gerçekleşiyor olduğu görülebilir. Keza bu açıdan son elli senenin çatışmalar kabarık listesinin uzunluğu şaşırtıcı değildir.
Daha 1948’den bu yana aralıklı olarak süren, bugün devam eden Arap-İsrail, Irak-İran, Afganistan, Bosna, 1-2. Körfez Savaşı, Libya, Yemen göze çarpar. Son yıllarda dünya kamuoyu gündemini meşgul eden Ukrayna ve Gazze çatışma bölgelerinin içerisinde askeri hareketliliklerde; dolaylı dış müdehalelerin yanında vekâlet savaşları niteliğinde sürdürülebilirliğine, uluslar arası anlaşmaları bile dışlayan zoraki tutumların ardına bakmak gerekir.
Uluslararası üst kurumlar, devlet yönetimleri; ülkeler arası ittifakların ve yaptırım güçlerinin yıprandığı çok taraflı güvensizlik ortamında, çözüm üretebilme kapasitelerini kaybetmek ile karşı karşıyadırlar. Düne kadar demokrasinin beşiği kabul edilen ülkelerde yabancı düşmanlığının prim yapması, geleneksel olarak mülteci kabul eden toplumların içerisinde yaşayan mevcut yabancıların dahi konumunu tartışılır hale getirir mahiyettedir. Avrasya’da Ukrayna- Rusya arasındaki görünen ihtilaf dışarıdan müdahalelerin siyasi ve ekonomik boyutunun dünyayı etkileyebilecek riskleri barındırdığı yönündedir. Çatışma bölgelerindeki cebri göçler bölgelerdeki demografik dengelerin bozulmasına neden olmakta, devlet otoritelerinin zaafa uğradığı terör karmaşası, bazı dış güçlerin görünür görünmez müdahaleleri ve yürüttükleri vesayet savaşları ile belirlenmiş coğrafyalar istikrarsızlığa itilmektedir. Güvenlik Konseyi’nin halihazırdaki mevcut statükosu üzerinden kullanılmayan veya kullanılmaması tercih edilen potansiyel yaptırım gücü, BM üyeler ekseriyetinin kolay ulaşamayacağı uzlaşılar ortamında gerekli görülen araçlar ile pratik yapılan döneme geçilmiştir. Mesela Ortadoğu’da komşu ülkeler Irak ile Suriye arasında ki denetimsizlik ya da kendi sınırları içerisinde terörist yapıların desteklendiği Suriye’deki düzensizlik bilfiil devam etmektedir. Terör guruplarının nasıl ve hangi kaynaklardan destek gördüğü, ne şekilde teçhizatlandırıldığı sorularının cevabı, dünya’da en büyük silah satıcısı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi beş üye’sinin ironisinde barizdir.
Merkezi Stockholm’da bulunan bağımsız araştırma kuruluşu Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre küresel askeri harcamaların 2022 yılında 2.24 trilyon dolarla en yüksek seviyesini gördü.
Görüntüde sorunun özeti; hegemonik yapıların geleceğe dair herhangi bir çözümü geçici etiketli de olsa, kendi kontrolündeki tercihleri arasından seçme ilkesinden kaynaklanmaktadır.