Perşembe, Mayıs 1, 2025

Küresel Eksen Kayması

Çok değil dört asır kadar gerilerden bu yana o günlerin dünyasının merkezi konumundaki Avrupa’nın kendi dinamikleri ile mütemadi mücadeleler serilerinin önce Vestfalya (1648) sonra Paris (1856) Antlaşmaları sonrası şekillenen, adına aydınlanma ve sanayi devrimi refakatinde bilimden felsefeye felsefeden sanata, siyasete, hukuka eklemlenen Batı değerlerinin hegemonyası doğdu. Yapı, gücü doğrultusunda küreselliğe doğru evrilen sanayi medeniyetinin çıkarlarına uyumlu ve güdümlüdür.

Batı ve Doğu yön kavramının ötesinde anlam ifade keyfiyeti; coğrafi konumdan bakıldığında sinai dünyaların kültürel yapılanması Avrupa ve Amerika üzerinden Atlantik eksenli olarak gerçekleşmesinin yanı sıra, varlığını ancak zıddının yani Doğululuğun inşasında idrak etmesinden kaynaklanır.

1950-2020 arası süren 70 yıllık dönemde özellikle Avrupa ve genel anlamda Atlantik İttifakı ülkeleri kendileri için özgür ve demokratik dünyanın güçlü temsilcileri anlamında iddialı bir tanımlamayı da öncelendirdiler. Hayli sahiplenici ve ilginç bir yaklaşım ile medeni dünyanın yegane standartlarının sadece kendilerinde olduğu ve temsil etmekte olduğu yönünde bir anlayışa da meylettiler ve bunu servis ettiler.

21 asrın küresel düzen, ekonomi-politik sistem açısından bir hayli karmaşık hale geldiği son on yıllık dönemde farklı yönleriyle ele alınan başlık olarak küresel eksen kayması öne çıkıyor. Zira tarihsel bir fırsat olarak takdim edilmekten amaçlanan, Doğu’ya ihsan edilmiş Batılı değerler setinin görünüşe göre böyle yaparak benzer münasebetler ve metodlara havi biçimde keskin ve tekelci şekilde yeniden üretmeleri üzerinedir. 

Böyle bir etkileşimde bugüne kadar Doğu olarak telaffuz edilen dünyalarda tepkiler, birikimler bir karşı hegemonya üretebilmek yerine Batı’nın maddi taraflarını ithal zemininde genelde uyum, özelde rekabet tahtında seyreder karar ve usuller manzumesidir. 

Genel olarak sanayi ötesi, elektronikten dijitale evrilen sıçrama bir aşamadan sonra bizzat sanayinin kurulu yapılarına karşı toksik ve yıkıcı mahiyet kazandı. Bu arada sanayi medeniyeti zaten bir süredir yaşlanmakta ve mevcut yapısal donanımı ile kendini yeniden yapılandırmakta çok zorlanmaktaydı. Sanayii taşıyamayan toplumsal yapıya teknolojik sıçrayışlar son darbeyi vurdu. Nihayet güvenlik sorunları ve mevcut savaşlar iklimi sanayi medeniyetinin uzatmaları oynama çabalarıdır.

Böyle bir sürecin mümessilleri soykırım-sömürgecilik dahil asırlara baliğ sabıka dosyaları ortadayken, tüm dünyaya demokrasi ve insan hakları normları, standartları dayatan Batılı ülkelerin kendileri ile dürüstçe yüzleşmeden güven ve inandırıcılık sorununu aşamayacakları ve üstlendikleri rollerin küresel ölçekte kabul görmemesi anlamına gelebileceğini açıkça gösteriyor.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar