Cuma, Eylül 20, 2024

Küreselleşmede İstismar Var mı ?

Küreselleşme sürecinde münasebetler kulvarındaki bileşenler arasında giderek öne çıkan iktisadi unsurların etkileri her geçen gün karar ve tercihler ağlarının başat unsuru olarak kabul görüyor. İktisadi alandaki rekabet mücadelelerinin karar ve tercih mekanizmaları için denge sağlayıcı olmak yerine sadece jeostratejik istikrarı değil uluslar arası ticareti de riske edebilecek adımlar da atılabiliyor.

Yazımızın başlık sorusunun cevabı kolay olmamakla birlikte üzerinde duruldukça ‘matruşka’ metaforunu andırıyor. Zira pratikler; pek çok hadisede menfaatler, ideolojik öncelikler ile oldubittiler ile dolu.

İçinde bulunulan dönemde dünya üzerinde(Avrasya-Uzakdoğu- Ortadoğu) senkronize olarak dünya kamuoyunu meşgul eden üç hassas bölgedeki gelişmelerde illa ki küresel ticareti bir tarafından ilgilendiren hususlar öne çıktı. Nitekim Ukrayna gerginliğinde tahıl koridoru, Tayvan’da çip teknolojisi, Gazze’de tedarik yolları ile ilgili olarak yönlendirildi.

Diğer taraftan siyasi süreçte ‘kutupluluk’ üzerinden güven ve istikrarın sağlanamamasında ekonomi kadar siyaset, ideolojik, tarihi tecrübelerin muhtelif izdüşümleri mevcut. Düne kadar Sovyet döneminde Ukrayna ile Rusya’nın, Çan Kay Şek döneminde Çin ile Tayvan’ın, İkinci Harp sonrasında Filistin topraklarında kurulan İsrail ile Filistinin bugün ki konumları o zamanlara göre hayli farklı duruyor.

Yine de değişimlerin son iki asır boyunca fazlasıyla dinamik olduğu iktisadi gelişmelerin, küreselleşme istidadında nasıl bir seyir takip ettiği önemlidir. 20. yüzyılın başlarında görülen kurumsal şirketleşme yapısında sanayinin para sermaye ile iç içe geçmesidir. Böylece tesislere doğrudan değil el değiştirebilen menkul kıymetler aracılığı ile sahip olunuyordu. Sanayi zaman içinde uluslar arasılaşma, çeşitlendirme ile elindeki artık fonları finansal varlıklara yönelterek sermaye piyasalarında aktif oldu.

Finans sermayesi formunda kaynaşmasa dahi finans ve sanayi arasındaki karşılıklı bağımlılık devam etti. Sanayi karlılığına ihtiyaç duyan finans ile yatırımları gerçekleştirmek, sermayenin dolaşımı için sanayinin finansa ihtiyacı olması gibi.

1970’ler krizinde finans, sanayi karlılığının restorasyonunu küresel çevrede düşük ücretli emek güçlerinin sömürüye açılması ile hizmet etmiştir. Finans sektörü tasarrufların karlı ve üretken alanlara kanalize edilmesini sağlarken, yatırımcıları yükselen menkul kıymetler iratları ile ihya etmiştir. ABD çok uluslu şirketlerinin de dünyanın en dinamik ve rekabetçi kuruluşları haline gelmesinin şartlarını yarattı.

İki kutuplu dünya(soğuk savaş) görünürde ideolojik farklılık algısı ile Sovyetler Birliği’nin merkezi, plancı ‘devlet kapitalizmi’ altında 1980’li yılların sonunda nihai tasfiyesinin ilanı ile son buldu.

Kapitalizm yoğunlaşma, merkezileşme ve finansallaşma eğilimlerini güçlendirir. Küreselleşme ile sermayenin dolaşımının artması, işlem maliyetlerinin düşüşü, sermayenin farklı coğrafyalarda ve sektörlerde işleyişi onu daha da rekabetçi kılar. Böylece emek, istihdam imkanları; devlet, yatırımlar; müteşebbis, faaliyetler; şirketler, teknoloji ve fikri mülkiyet; ekseninde sermayenin rekabetçiliğine uymak durumundadırlar.

Sosyalist ve sosyal demokratlığın prim yaptığı dönemlerden sonra hem Demirperde’nin çözülmesi hem de “kamu maliyesi” ağırlığının ‘özelleştirme’ furyası ile dünyada neoliberal politikalara yol açarken ‘devlet’ kurumunun prestij kaybı söz konusu oldu. Bunun bir illüzyon olduğu çok geçmeden ortaya çıkacaktı.

Kapitalizmin giderek daha kompleks hale gelmesi devletin ekonomiye daha derin entegrasyonunu da beraberinde getirdi. Neoliberal devlette güç, merkez bankası ve hazinede yoğunlaşarak, finans ile bütünleşti. 2008 sonrasında mega bankalar ve de varlık fonları ‘devlet’ ile daha ileriye gittiler. Devletlerin miktarsal genişleme politikalarının varlık fiyatları enflasyonunu tetiklemesi yeni finans sermayesinin gelişimi için gerekli oldu.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar