Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Ekonominin geleceği için ‘yeniden yapılanma’ çağrısı 

EMD İzmir Şubesi tarafından ‘Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında Türkiye Ekonomisi Paneli’ düzenlendi

Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) İzmir Şubesi tarafından düzenlenen ‘Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında Türkiye Ekonomisi Paneli’, İzmir Valiliği İzmir İktisat Kongresi Binası’nda gerçekleştirildi. Ekonominin yetkin isimlerinin bir araya geldiği panelde, Türkiye ekonomisinin güçlü ve zayıf yönleri, döngüsel ekonomi ve sanayideki küresel trendler masaya yatırıldı. Panelde; dijitalleşme, ikiz dönüşüm ve yapay zekanın ekonominin geleceğinde belirleyici olacağının altı çizilirken, sorunların çözümü için yeni bir yapılanmanın gerekliliğine vurgu yapıldı.


“Türkiye, dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi arasında”

Panelin açılışında konuşan EMD İzmir Şubesi Başkanı Murat Demircan, Türkiye’nin halen bütçe açığı, cari açık ve dış ticaret açığı verdiğine dikkat çekti. Ülkede 8-10 yılda bir ekonomik kriz yaşandığını belirten Demircan, “Yüksek enflasyonla mücadelede henüz başarılı olamadık. TÜİK verilerine göre, Türkiye ekonomisi büyümesini sürdürüyor. Fakat bu büyümeden toplumun geniş kesimleri payını alamıyor. Basın sektörü bu büyümeden payını alamadığı gibi sürekli küçülüyor. Türkiye’nin büyümesinden toplumun her kesiminin payını alabildiği bir ekonomik modeli hayata geçirmeliyiz” dedi. Türkiye dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi arasında bulunduğunu belirten Demircan, “Hedef ise ilk 10 ekonomi arasına girmek. Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmesi, sadece ekonomik büyüklükle değil, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma modeliyle mümkün” diye konuştu.


Önceki dönem Ekonomi Bakan Yardımcısı Adnan Yıldırım, Türkiye ekonomisinde dijitalleşme ve yeşil dönüşüm dahil olmak üzere altı başlıkta küresel pozisyonunu geliştirmesi gerektiğini anlattı

“Birliktelik potansiyelimizi iyi değerlendirmeliyiz”

Önceki dönem Ekonomi Bakan Yardımcısı Adnan Yıldırım ise konuşmasında Türkiye ekonomisinde dijitalleşme ve yeşil dönüşüm dahil olmak üzere 6 başlıkta küresel pozisyonunu geliştirmesi gerektiğini anlattı. Türkiye’nin bir KOBİ ülkesi olduğunu aktaran Yıldırım, “Dünyanın her yerinde Türk iş insanlarının olduğunu ve kısa sürede bunların bir araya geldiğini gördüm. Böyle bir organizasyon dünyanın başka hiçbir ülkesinde yok. Bizim bu birliktelik potansiyelimizi iyi değerlendirmemiz şart” ifadelerinde bulundu.


Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Uysal, ekonomideki sorunların çözümü için ahlaklı, akıllı 1000 iyi adama ihtiyaç olduğunu aktardı

“Sorunları çözmek için ahlaklı, akıllı 1000 iyi adam lazım”

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Uysal ise Türkiye ekonomisinde öncelikli sorunun ülke içi arz ve talep dengesinin uyuşmaması olduğunu anlatarak, bunun sonucunda da istikrarsız büyüme, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon, yüksek cari açık gibi sorunların çıktığını aktardı. Devlet ve vatandaş ilişkilerinde kurgu hatası olduğunu belirten Prof. Dr. Uysal, “Mevcut yönetim sistemi ve anlayışı Türkiye için uygun değil. Ekonomideki sorunlar sadece ekonomik önemlerle çözülecek boyutu aştı. Kurumsal hafıza önemli ölçüde kaybolmuş, kamuda sadakat-liyakat önemini kaybetti. Bilimsel yaklaşım ve eleştirel akıldan uzaklaşma, biat kültürünün daha da kökleşmesi söz konusu. Sorunları çözmek için ahlaklı, akıllı 1000 iyi adam lazım” diye konuştu.


“Türkiye ciddi bir tarımsal üretim krizi ile karşı karşıya”

Türkiye ekonomisinin cumhuriyetin kurulduğundan bugüne istikrarsız büyüyen bir ekonomisi olduğuna değinen Prof. Dr. Yaşar Uysal, “1923-2023 arasında ortalama büyüme 5,1 olarak gerçekleşti. 1924-1938 arasında yüzde 7,9 büyüme var. Cumhuriyetin kuruluşunda bugüne sektörlerde de istikrarsızlık var. Gıda enflasyonun da önümüzdeki 2 yılda düşme gözükmüyor. Son 3 yılda tarım sektöründe büyüme azalmış durumda. Türkiye ciddi bir tarımsal üretim krizi ile karşı karşıya. 1980’li yıllara kadar dış ticaret dengede ama 2000’li yıllardan itibaren İthalat ve ihracat arasındaki açık büyüyor. Dolar ile TL arasındaki en büyük açık 2023 yılında yaşandı. Enflasyon düşmesi için döviz kurunda istikrar olması lazım. Cumhuriyetin ilk dönemine belirli bir mesafe alındı ama istenilen verim alınmadı. Türkiye ürettiğinden fazla harcayan bir ülke konumunda. Harcamalar tasarruftan daha fazla” diye konuştu.


“Ekonomik krizi sosyal kriz olarak yaşıyoruz”

Türkiye’de 2000 yılından bu yana hızla artan dış borca dikkat çeken Prof. Dr. Uysal, “2000 yılında 118 milyar dolar olan dış borç günümüzde 500 milyar dolara dayanmış durumda. Cari açıkla bu dengelenmek durumunda kalınıyor. Türkiye’nin ithalat trendi kendini korurken ihracatta aşağı doğru gidiş var. Bu şekilde gidersek önümüzdeki dönemde dış ticaret açığı büyüyecek.  Gelir dağılımımız oldukça bozuk. Ekonomik krizi sosyal kriz olarak yaşıyoruz. Yoksul sayımız çok fazla. Şirketler ve vatandaşlar gırtlağına kadar borçlu durumda. Üretim deseni talep desenine olan uyumsuzluğu var. Türkiye elde ettiği gelirleri uluslararası ticarete konu olmayan alanlara yatırdı. Çünkü üretim temelli bir topum değiliz. Fırsatçı, rant kollayan bir anlayış var. Çok ciddi bir ahlaki yozlaşma ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin çok derin sorunları var.  Ekonominin çözümü, ekonomi içinde tek başına değil. Türkiye’nin yeniden yapılanması gerekiyor” değerlendirmelerinde bulundu.

Türkiye’de tek bir sorunun bile çözülmediğini savunan Prof. Dr. Uysal, ekonominin akıl ve bilimle tekrar yapılanması gerektiğini bunun için de yeni bir eğitim sistemine ihtiyaç olduğunu söyledi. Türkiye’nin üretim değil ‘rant-fırsatlar-kurnazlık’ temelli paylaşım toplumu olduğunu aktaran Prof. Dr. Uysal, “Bu çağda bu daha fazla sürdürülemez. Ekonomide bütünsel yeniden yapılanma gerekiyor. Yeni bir kalkınma modeli geliştirip vergi ve harcama reformu sağlanmalı. Kayıt dışı ekonomiyle gerçekten mücadele edilirken entegre eğitim-üretim stratejisi oluşturmalıyız. Devletin yeniden tanımlanması ve adil bölüşüm stratejisi, yurttaşlık bilinci eğitim seferberliği yapılmalı” dedi.


Yapay zekanın tüm verileri değerlendirip sonuç verebildiğini belirten İzmir Ekonomi Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, yapay zekaya yatırım yapılması gerektiğini vurguladı

“AB, Dijital Ürün Pasaportu çıkarma hazırlığında”

Türkiye’nin Döngüsel Ekonomi Modeli’ne geçmesi gerektiğini açıklayan İzmir Ekonomi Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, yatırımların artık anlık hale geldiğini belirtti. Cep telefonu ile her türlü yatırımın yapıldığını anlatan Prof. Dr. Küçüközmen, “Avrupa Birliği (AB), Dijital Ürün Pasaportu çıkarma hazırlığında. Bir süre sonra bu pasaportunuz yoksa ürün satamaz hale geleceksiniz. Bizim de buna uyum sağlamamız gerek. Kredi borcu ödeyemeyenlere yönelik yapılan bir araştırmada telefonunun şarjı yüzde 30’un altında olanlardan yüzde 60’ının kredi borçlarını ödemediği yapay zeka tarafından belirlenmiş. Yani artık yapay zekâ tüm verileri değerlendirip size sonuç verebiliyor. Biz de yapay zekaya yatırım yapmalıyız” dedi. 


“Dış ticaret açığının büyük bir kısmı Çin’den geliyor”

Döngüsel ekonomide şirketlerin toplumda önemli bir rol oynadığını vurgulayan Prof. Dr. Küçüközmen, “İnsanların sahip olmak isteyecekleri mal ve hizmeti üretir. Bunu yaparken birçok sektör gezegenimizin kaynaklarını sömürür ve bunun olumsuz sonuçlarına fazla kafa yormazlar. Sizin bunu çözebilmeniz için teknolojiye sahip olmanız gerekir. Eğitim sistemimiz maalesef pasif bir eğitim sistemi. Ancak bunu aktif hale getirmek için önümüzde yapay zekâ gibi çok önemli bir fırsat var. Döngüsel ekonomi yapay zekâ ve bağlantılarını bir düzlem üzerine koyarsanız mükemmel bir yere geldiğini göreceksiniz. Al, yap, değiştir ekonomik modelimiz kaynakları sona erdiriyor. Aynı zamanda Avrupa’yı da bizi de başka ülkelerden ithal edilen ürünlere bağımlı kılıyor. Çin bu konuda önemli bir faktör. Çin’e olan ithalat ve ihracat rakamlarına bakarsanız dış ticaret açığımızın büyük bir kısmı Çin’den geliyor” dedi.


“En riskli sektörler inşaat ve tekstil”

Dünya genelinde talep daralması yaşandığını kaydeden SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Pazarlama Müdürü Dr. Mevlüt Çetinkaya ise nüfusun yaşlandıkça harcamalarını da azatlığını aktardı. Türk sanayisinin ithal girdi bağımlılığının yüksek olduğunu açıklayan Çetinkaya, “Özellikle kâğıt ve kâğıt ürünleri, kimyasal ürünler, kauçuk ve plastik, makine ve ekipmanlar, otomotiv gibi alanlarda bağımlılık üst düzeyde. Ne yazık ki ülkemizin ihracatı, yaptığı ithalata bağlı” dedi.2024 yılındaki konkordato başvuru sayısının geçtiğimiz yılın toplamına yaklaştığını sözlerine ekleyen Çetinkaya, geçtiğimiz yıl toplam 1516 firmanın konkordato, iflas, geçici ve kesin mühlet gibi süreçleri başlattığını, bu yılın ilk 5 ayında ise bu sayının 1026’ü bulduğunu vurguladı. Çetinkaya, en riskli sektörlerin ise inşaat ve tekstil olduğunu ifade etti.


Dünya genelinde talep daralması yaşandığını kaydeden SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Pazarlama Müdürü Dr. Mevlüt Çetinkaya, nüfusun yaşlandıkça harcamalarını da azaldığını aktardı

“Yeni bir planlı kalkınma modeline ihtiyaç var”

Önerilerini de sıralayan Dr. Çetinkaya, yeni bir planlı kalkınma modeline ve sanayileşme stratejisine ihtiyaç olduğunu belirterek “Ekonomik, politik, sosyal ve kültürel boyutları dikkate alan bütüncül bir yaklaşım benimsenmeli. Ayrıca küresel trendlere ve ikiz dönüşüme odaklanarak cari açık veren sektörler başta olmak üzere uzun vadeli yatırımların önü açılmalı. Piyasa mekanizmasının yetersiz kaldığı yatırımlarda devlet elini taşın altına koymalı. Enerji ve gıdada kendimize yeterli hale gelip 12. Kalkınma Planı’nda belirlenen 23 maddenin gereğini yerine getirilmeli” dedi.


“Arz fazlası reel sektörü etkiliyor”

Türkiye ekonomisini reel sektör üzerinden değerlendiren Dr. Çetinkaya “Bizim reel sektörümüzü etkileyen en önemli faktör; küresel düzeyde inanılmaz bir kapasite fazlası olması. Petro kimyada özellikle 2008’den sonra kapasite artışı yaşanıyor. Bu da çoğunlukla Çin’den kaynaklanıyor. Bu arz fazlası bizim özellikle dışa açık bir ekonomi haline getiriyor. En fazla zorlanacağımız alanlardan bir tanesi de budur. Öte yandan çok önemli bir trend olan ve bütün dünyada etki eden doğum oranlarının düşürülmesi, Çin’in trendi. Yani aslında üretim yapanların oranı çok az artıyor. Fakat yaşlıların sayısında inanılmaz bir artış var. Aslında parayı harcayanlar azalırken talep düşüyor. Talebi düşüren bir faktör ise orta sınıfın yok olması. Pandemiyle başlayan reel sektörün yok olma süreci sonucunda dünya tedarik zincirindeki problem nedeniyle giderek içe kapanıyor. Tüm dünyada giderek artan bir dijital dönüşüm, önümüzdeki dönemlerde tüketici davranışlarında değişiklik yaşanmasına sebep oluyor ve bizim buna ülkece uyum sağlamamız gerekiyor” diye konuştu.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM