Pazar, Eylül 8, 2024

Bitkisel gıdalar, iklim krizinin etkilerini azaltmada önem taşıyor

İklim krizinin yıkıcı etkileri her geçen gün derinleşirken, gıda kaynaklarımız azalıyor. Buna karşılık, artan nüfusla birlikte gıda ihtiyacı da hızla artıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünya nüfusunun 2050 yılında 9,8 milyara ulaşacağı ve gıda ürünlerine yönelik talebin yüzde 60 ile 70 oranlarında artacağı tahmin ediliyor. Bu durum, aynı zamanda gıda kaynaklı emisyonların da artması anlamına geliyor. Bitki Bazlı Gıdalar Derneği (BİTKİDEN) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ, konuyla ilgili çözümün gıda üretiminin arttırılmasında değil, sera gazı emisyonu düşük bitkisel protein kaynaklarının arttırılmasında olduğunu vurguladı. Akdağ, bu süreçte yasal düzenlemelerdeki eksiklerin giderilmesinin ve toplumda farkındalık yaratılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekti. Beslenme alışkanlıklarını iyileştirebilmek ve sürdürülebilir gıda sistemlerine geçiş yapabilmek için çözüm odaklı yaklaşımların benimsenmesi gerektiğini belirten Akdağ bu konudaki önerilerini anlattı.


“Küresel gıda tedarikimiz büyük risklerle karşı karşıya”

Bitkisel proteinlerin attırılması hedefini merkeze alan gıda sistemi dönüşümünün önemine vurgu yapan Akdağ, “İklim krizi dolayısıyla, BM iklim uzmanının da belirttiği gibi aşırı sıcaklıklar ve su kıtlığı nedeniyle 2030’dan önce küresel gıda tedarikimiz büyük risklerle karşı karşıya. Tarımsal uygulamalarda sürdürülebilirliği benimsemek, doğru tarım yöntemlerini teşvik etmek ve toprağın bozulmasını önlemek adına daha bilinçli adımlar atmamız gerekiyor. Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyeye kıyasla 1,5 derece ile sınırlama hedefi doğrultusunda, gıda sistemlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması gerekiyor. Ancak yapılan araştırmalarda fosil yakıt emisyonları derhal ortadan kaldırılsa bile, yalnızca küresel gıda sisteminden kaynaklanan emisyonların ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmayı imkânsız hale getireceğini, hatta 2 derece hedefine ulaşmayı bile zorlaştıracağını belirtiliyor. İşte bu nedenle bitkisel gıdalar merkezli bir gıda sistemi dönüşümü şart” diye konuştu.


“Dengeli bir üretim ve tüketim modeline geçilmeli”

Sürdürülebilirlik için bitki bazlı gıda tüketiminin önemine dikkat çeken Akdağ, “Sürdürülebilir gıda sistemlerine geçiş hem bugünkü hem de gelecek nesillerin sağlığını ve refahını korumak için kritik öneme sahip. Dünyadaki tarım arazileri ve su kaynaklarının büyük bir kısmı hayvancılık için kullanılıyor, bu da biyoçeşitliliğin azalmasına, ormansızlaşmaya, yaşam alanı kayıplarına ve yaygın su ve toprak kirliliğine neden oluyor. Ayrıca, hayvancılıkta antibiyotiklerin aşırı kullanımı toplum sağlığı için ciddi bir risk oluşturuyor. Hayvancılık faaliyetlerinin hayvan refahı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu da kabul etmeliyiz. Ancak hayvancılığın tamamen rafa kaldırılmasından bahsetmiyoruz. Hayvancılık, milyonlarca insan için önemli bir geçim kaynağıdır ve hayvansal gıdalar birçok toplum için sosyal ve kültürel öneme sahiptir. Biz, gıda sistemlerinin sürdürülebilirliği ve gıda arz güvenliğini sağlayacak dengeli bir üretim ve tüketim modeline geçilmesinin önemini vurgulamak istiyoruz” ifadelerinde bulundu.

Böyle bir modele geçişte bitkisel gıdaların öncü rol oynamasını gerektiğini belirten Akdağ, “Emisyonları düşük gıda ve yemlerin üretilmesi, tarım ve gıda lojistiğinin asgariye indirilmesi, gıda israf ve kayıplarını önleyen uygulamalar ve toplumsal farkındalık yaratılarak davranış değişikliğinin tetiklenmesi gerekiyor. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip ederek sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamalarının hayata geçirilmesi ve yenilikçi bitkisel protein alternatiflerinin piyasaya sunulması büyük önem taşıyor. Ancak, ülkemizdeki yasal düzenlemeler bu süreçte teşvik edici olmadığı gibi bazen engel de oluşturuyor. Karar vericilerin bu konunun öneminin farkında olarak gerekli düzenlemeleri yapacaklarına inanıyoruz ve bu süreçte her zaman destek vermeye hazırız” dedi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM