Pazar, Aralık 22, 2024

Alıştığımız birşeydi savaşmak

Barış içinde geçen zamanların savaşlar ile geçenlere göre orantısız olduğu bir dünyada belki de ‘gücün temsili’ açısından savaşmanın ‘normalliği’ adeta kabullenilmiştir.

Bu sebeple ‘savaş hali’ durumu, resmi savaş ilanı’nın ötesinde, güç kaynaklı algı olarak her türlü münasebetin, görünür görünmez rekabetin üzerinde, her an ve cümle alem için daima geçerli olan kullanışlı bir pratiktir.

Savaş standardının, kamu genel menfaati açısından toplumsal yaşamda ne tür değişiklikler getirdiği, bilhassa insanların sınırlı zaman kavramını kişisel mesainin hem insan ömründeki geçim kaygısı, hem de kişiye özel tercihlerin önceliklerini gözardı edebilir. Bireyi giderek sisteme bağımlı kılar ya da iter.

Savaşların insan yaşamına müdahil olduğu süreler, kitlelerin yaşamlarını savaş öncesinden kesinlikle kopararak hayata devam edebilenlerin geri kalan ömürlerini nitelik ve nicelikleri itibarıyla  kalıcı olarak değiştiren eşiklerdir.

Özünde her ne kadar gerekliliği konusunda taraflarca hazmedilememiş; zorunluluklar ve güvensizliğin karşılıklı satın alındığı benzerliklerin çatışma süreci ertesinde galip veya mağlup taraflar için yeni bir güven krizi yaratması mümkün muhtelif sebepler daima olagelmiştir, olacaktır.

Daima varolmakla beraber 20.asır’da o güne kadar ki en büyük iki dünya savaşı ile 21.asır başlarındaki yaşanılan şu dönemdeki emarelere bakıldığında, üçüncü bir dünya savaşının yakınında bulunulduğuna dair yorumların giderek arttığı da görülmekte.

Bu düşünceden olarak, Birinci Dünya savaşının, öncesindeki tüm savaşlardan farklı iki yanı olan “topyekün” parantezinde “kimyasal silah” kullanımının insanlığı kapsamlı etkilediği;
çok geçmeden bu kez yine “topyekün” mahiyette “fiziki-nükleer silahların” kullanılmış olduğu İkinci Dünya savaşının etkilemeyi devam ettirdiği;
ve şimdilerde karşılıklı bağımlılığın artarak geldiği mevcut ortamda daha da “topyekün” nitelikte; iklim, enerji kaynakları, siber, gıda, tarım, sağlık, çevre kirliliği vb. “biyolojik silah” tarifi üzerinden belki de başlamış olan ‘savaş halinin’ farkındalığı gerekliliği tartışılıyor.

Devam edegelen gelişmeler ve bunaltıcı savaş temposunun normal ilişkiler ağı olarak algılanması ve kanıksanması, yaşamın içinde yer alan risk ve tehditlerin çağ’ın adeta yaşam standart’ı olarak kabul edilmesine yatkın doğal neticeleridir.

Zaman içinde görüleceği üzere bu tarzın; Küreselleşme’nin ve bilhassa karşılıklı ekonomik bağımlılığın belki de savaşların yıkıcı ve yokedici tesirlerinden kaçınma; bir şekilde yeni, sürdürülebilir dehşet dengesi ve kriz manzumesinin, gidilebileceği yere kadar tesis edilme gayreti olduğu kanısına da varılabilir.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar