TEPAV Makroekonomi Çalışma Grubu’nun hazırladığı Para Politikası Değerlendirme Notu’nda, enflasyon hedeflerinin sık sık değiştirilmesinin para politikasının itibarını zedelediği belirtildi
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Makroekonomi Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Para Politikası Değerlendirme Notu’nun 13’üncüsü yayımlandı. Notta, Türkiye’nin para politikası ve ekonomik durumu hakkında önemli analiz ve değerlendirmelere yer verildi. Alınan önlemlere rağmen bütçe açığının 2024 yılında yüksek düzeyini koruduğu belirtilen notta, 2025 yılına ilişkin Orta Vadeli Program (OVP) hedefine ulaşmak için ilave tedbirler alınması gerektiği aktarıldı.
“Risk priminin daha düşük düzeylere inmesi gerekiyor”
Türkiye’nin Ağustos 2024’te yüzde 2,47 olan aylık tüketici enflasyonunun G20 ülkeleriyle kıyaslandığında yüksek olduğu ifade edilen notta, yakın geçmişte aldığı değerlere kıyasla belirgin biçimde azalarak son haftalarda 270 baz puanı civarında seyreden risk priminin daha düşük düzeylere inmesi gerektiği belirtildi. Makroekonomik istikrarı sağlamayı amaçlayan mevcut programdan vazgeçilmedikçe, önümüzdeki aylarda enflasyonun ana eğiliminin azalış yönünde olmasının beklendiği aktarılan notta, bazı risklerin bulunduğunun altının çizilmesi gerektiği ifade edildi.
Kredi piyasasına getirilen ve makro ihtiyati olduğu söylenen kısıtlamalar sonucunda kredi faizlerinin enflasyonla mücadele açısından gerekli olan seviyenin üzerinde kalmaya devam ettiği belirtilen notta, “Söz konusu düzenlemelerin gözden geçirilmesinde yarar var. Ayrıca, dolar cinsinden kredi arzını kısıtlayıcı önlemlere karşın sürecin finansal istikrar açısından hala dikkatle izlenmesi gerekiyor” denildi. Alınan önlemlere rağmen bütçe açığının 2024 yılında yüksek düzeyini koruduğu belirtilen notta, 2025 yılına ilişkin Orta Vadeli Program (OVP) hedefine ulaşmak için ilave tedbirler alınması gerektiği aktarıldı.
“Şeffaflık tüm endeksler için iyidir”
Politika faizinin düşürülmesi gündeme geldiğinde dikkate alınması gereken bir başka önemli riskin, çeşitli kurumların hesapladığı enflasyon değerleri arasındaki farkların son aylarda azalmakla birlikte hala yüksek olması olduğu ifade edilen notta, “TÜİK’in açıkladığı değerlerin, özellikle 2022 yılında diğer kurumların açıkladığı enflasyon değerlerinden neden çok farklılaştığının kamuoyunu tatmin edici bir biçimde hala açıklanmamış olması, “hangi enflasyona göre” faiz kararının alındığı eleştirisini doğurma riski yaratıyor. Bu riski azaltacak karşı önlemler bugünden düşünülmeli. Şeffaflık tüm endeksler için iyidir” ifadeleri kullanıldı.
Enflasyon hedeflerinin sık sık değiştirilmesinin beklentilerin iyileştirilememesine yol açtığı ve para politikasının itibarını zedelediği belirtilen notta, para politikası açısından 2025 sonu için OVP’de hedeflenen yüzde 17,5 ya da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’nda hedeflenen yüzde 14 yıllık enflasyon düzeyine odaklanmak gerektiği ifade edildi. Notta, “Enflasyonun bu düzeye sadece para ve maliye politikası ile yaklaştırılmaya çalışılması toplumsal maliyet açısından ele alındığında istenilir bir seçenek değil. Programın mutlaka yeni bir kalkınma stratejisine dayalı yapısal tedbirlerle güçlendirilmesi gerekiyor” denildi.
“Politika faizinde bir değişikliğe gerek yok”
Kapsamlı bir vergi reformu yapılması ve koşullu gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gibi bütçe açığını azaltıcı önlemlerin hayata geçirilmesinin zorunlu olduğu belirtilen notta, İlaveten, hükümetin yönetilen ve yönlendirilen fiyatlara ilişkin aldığı kararlar enflasyonla mücadeleyi destekleyici yönde olmalı. Makroekonomik istikrarı sağlayıcı politikaların yanı sıra politik baskı altında kalmaları halinde makroekonomik dengelerin bozulmasına yol açan TCMB, TÜİK ve BDDK gibi kurumları bağımsız kılacak, verimliliği artıracak, yeşil dönüşüm sürecini hızlandıracak, eğitimin niteliğini yükseltecek, adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemini oluşturacak yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi önem taşıyor. Bu değerlendirmeler ışığında, politika faizinde bir değişikliğe gerek yok. Bu süreçte TL cinsinden finansmana erişimi zorlaştıran düzenlemelerin olumsuz etkileri, Türk lirasının reel değerlenme düzeyi ve olası finansal istikrarsızlık unsurları dikkatle takip edilmeli. Özellikle TL cinsinden ticari kredi kısıtları kademeli şekilde kaldırılmalı. Uygulanmakta olan programın ekonomide tam anlamıyla rasyonele dönüşü sağlayacak bir programa dönüştürülmesine yönelik olarak yukarıda ana başlıkları verilen güçlendirici adımlar bir an önce atılmalı” değerlendirmelerine yer verildi.