ESİAD 3’üncü Yatırım Zirvesi’nde, dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi alanındaki gelişmeler dikkate alınarak küresel rekabet gücünün arttırılması gerektiği vurgulandı
Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD), iş dünyasının üretim, yatırım, finansman ekosistemini güçlendirmek amacıyla hayata geçirdiği ESİAD Yatırım Zirvesi’nin 3’üncüsünü İzmir’de gerçekleştirdi. Zirveye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakan Yardımcısı ve Turizm Kültür Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu, İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Akgerman, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu, Türkiye Ekonomi Bankası Genel Müdürü ve Görevli Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Leblebici, İş Yatırım Kurumsal Finansman Direktörü Mete Gorbon, Yatırım Kurumsal Finansman Bölümü Başkanı Nesligül Onyedioğlu ve iş dünyası temsilcileri yer aldı. Zirvede konuşan katılımcılar, önümüzdeki dönemde iş dünyasının ve sanayicilerin dijital çağa uygun yatırımlara yönelmesini, dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi alanındaki gelişmeleri dikkate alarak küresel rekabet gücünün arttırılması gerektiğini söyledi.
Ataoğlu: Birlik ve beraberlik içinde çalışmalıyız
Ataoğlu, Türkiye’nin ileri gitmesi için yapılması gerekenlerin KKTC ile birlik ve beraberlik içinde yapılması gerektiğini vurgulayarak, “KKTC olarak, küçük adada kendi yağımızda kendi ciğerimizi kavuruyoruz. En azından 16 ay öncesinde açılan havaalanımız, 5 yıl önce Türkiye’den gelen suyumuzun önümüzdeki süre içinde var olduğunu, bundan sonra sadece içme değil kullanma suyu olarak kullanacağımızın sağlayacağı katma değeri bilerek hareket ediyoruz” dedi. Turizm, yüksek eğitim ve inşaat sektörünün KKTC için önemli olduğunu vurgulayan Ataoğlu, açılan havalimanı ve uçakların sefer sayılarının artmasıyla turizmin boyutunun değiştiğini belirtti. Turizmin ülke ekonomisine ciddi şekilde katma değer sağladığını belirten Ataoğlu, turizm sektörünün bütçe açığının yüzde 60 kapattığını söyledi. 100’ün üzerinde ülkeden gelen öğrencilerin eğitim sektörüne katkı sağladığını vurgulayan Ataoğlu, inşaat sektörünün ciddi şekilde geliştiğini ve rağbet gördüğünü de söyledi.
Özgener:Küresel rekabet gücümüz arttırılmalı
Türkiye ve İzmir özelindeki yatırım ortamından bahseden Özgener, 2024’ün ilk 9 ayında Türkiye’deki Uluslararası Doğrudan Yatırım girişlerinin 7,7 milyar dolar olarak gerçekleştiğini, geçen yılın aynı dönemine göre de yüzde 8 artış gösterdiğini vurgulayan Özgener, “Yatırım sermayesi girişlerinde, en fazla payı yüzde 22 ile toptan ve perakende ticaret sektörü aldı. Bilgisayar, elektrik-elektronik ve optik ürünler imalat sektörü ise yüzde 11 ile dikkat çekici bir artış yakaladı. Yatırımın geldiği ülkeler arasında Hollanda en büyük payı aldı, ardından Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri geldi. Bu bağlamda, 2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda açıklanan; kamu yatırımlarının verimli sektörlerde yoğunlaştırılması, katma değeri yüksek yatırımların teşvik edilmesi, enerji bağımlılığını azaltacak politikaların ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinin öncelikli hedeflerimiz arasında yer alması gerektiğine dikkat çekmek istiyorum” diye konuştu.
“Vergi sisteminde yatırım dostu düzenlemeler yapılmalı”
Dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi alanındaki gelişmeleri de dikkate alarak küresel rekabet gücünün arttırılması gerektiğini aktaran Özgener, “Özellikle yabancı sermayenin ülkemize daha fazla çekilebilmesi için yatırımcılara sunduğumuz imkanların daha net ortaya konulması gerektiği kanaatindeyim. Yüksek enflasyon ortamından çıkılmasıyla birlikte hızla yerli ve yabancı üretken yatırımlara yönelmek zorundayız. Vergi sisteminin ve akılcı teşvik programlarının yatırımlar üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu biliyoruz. Vergi ve teşvik politikaları; yatırımcıların kararlarını doğrudan etkileme gücüne sahip. Bu politikaların sık sık değişmemesi, vergi sisteminde yatırım dostu düzenlemelerin yapılması ve yatırım teşvik sisteminin de Türkiye’nin Sanayileşme Stratejisine uyumlu olarak planlanması gerektiği kanaatindeyiz” ifadelerine yer verdi.
Akgerman: Özel sektörde Ar-Ge harcamaları arttı
Gelişmiş ülkelerde Ar-Ge harcamaların GSYH oranının yüzde 3’ün üzerinde gerçekleştiğini ifade eden Akgerman, “Ar-Ge ve yenilik alanına yapılan yatırımlardaki artış, hızlı teknolojik gelişmelerin de etkisiyle, rekabet dinamiklerini ve güç dengelerini önemli ölçüde değiştiriyor. Türkiye, 2023 itibarıyla yüzde 1,42 olarak gerçekleşen Ar-Ge harcamaları GSYH oranıyla Avrupa’da orta sıralarda yer alırken, AB ortalamasının altında kalıyor. Ancak son 10 yıldır özel sektörün Ar-Ge harcamalarında çok ciddi bir artış kaydettiğini görüyoruz. Son veriye göre özel sektörün Ar-Ge harcamasındaki payı yüzde 65,1. Özel sektörü yüzde 30 ile üniversiteler takip ediyor. Bu durum, Türkiye’de bilim-teknoloji-üretim-yatırım ekosisteminin güçlenmesi bakımından son derece umut verici. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde iş dünyamızın ve sanayicilerimizin dijital çağa uygun yatırımlara yönelmesi, iki yönden çok önemli: Birincisi işletmeleri ileriye taşımanın tek yolu, her ne kadar orta ve uzun vadede sonuç getirecek olsa da Ar-Ge ve inovasyona dayalı üretim stratejileriyle mümkün. İkincisi uluslararası yatırım fonları ve finans kaynakları yeni dönemde yeşil dönüşümün yanı sıra dijital dönüşüme yatırım yapan firmalara yöneliyor” diye belirtti.
“Hayati yatırım beşeri sermayeye yapılmalı”
İleri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, dijital çağda sürdürülebilir gelişmeyi yakalayan, istikrarlı ve güçlü bir Türkiye hedefi için yatırımları stratejik bir yaklaşımla planlaması gerektiğini vurgulayan Akgerman, “Bu noktada, ülkemizin geleceği için en kritik ve hayati yatırımın beşeri sermayeye yapılması gerekiyor. Dijital dönüşüm-katma değerli üretim-nitelikli insan gücü formülünü en iyi şekilde uygulamamız gerekiyor. Ancak, bu formülün işlemesi için eğitim konusundaki sorunlarımızı ivedilikle ve kalıcı biçimde çözmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Dağlıoğlu: Sanayi yatırımı hizmet sektörün gerisinde kaldı
Dağlıoğlu, İzmir’deki bir otelde düzenlenen ESİAD 3’üncü Yatırım Zirvesi’nde yaptığı sunumda, dünya genelinde uluslararası doğrudan yatırımların 2008’den sonra gelişmekte olan ülkelere doğru yoğunlaştığını söyledi. Türkiye’nin doğrudan yatırımlar konusunda Orta Avrupa, Doğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu kapsayan coğrafyadaki ülkelerle rekabet ettiğini belirten Dağlıoğlu, Türkiye’nin bu coğrafyada son 20 yıllık dönemde yüzde 9,8’lik payla en fazla yatırımcı çeken ikinci ülke olduğunu söyledi. Dağlıoğlu, sanayi sektöründeki yatırımların hizmet sektörünün gerisinde kaldığını belirterek, şöyle konuştu: “Sanayi, gıda, tarım ve hizmetler sektöründeki yatırımlarda Türkiye’nin payı arasında sanayi sektörü Türkiye bu coğrafyada açık ara lider konumuzda. Gıda, tarım projelerinde de açık ara lider konumunda. Hizmetler sektöründe birazcık daha çok çalışıp, daha çok yatırım çekme imkanımız olduğunu görüyoruz. 2004’ten 2014’e kadar olan dönemde Türkiye’nin imalat sanayi yatırımlarını bir sonraki on yıla göre kıyasladığımızda daha hızlı bir artış olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 4 katın üzerinde artış gösterdi.”
“En fazla yatırımı finans sektörü çekiyor”
Türkiye’nin 2003’ten bu yana yaklaşık 270 milyar dolar civarında yatırım aldığını belirten Dağlıoğlu, “Önceki döneme nominal olarak bakmak yanıltabilir bizi. Biz dünyadaki pastadan ne kadar aldığımıza bakalım. Çünkü dünyada da o yıllarda nominal değerler daha düşüktü. Biz 2002’ye kadar dünyadaki yatırımların kabaca binde 2’sini alırken, artık yüzde 1’e yaklaşmış bir payımız var. Yani performansımızı beş kat arttırdığımızı söyleyebiliriz ve bu dönemde çektiğimiz yatırımlar bizim cari açığımızın yüzde 40’ını finanse etti” dedi. Dağlıoğlu, en fazla yatırım çeken sektörün finans olduğunu, imalatın ikinci sırada olduğunu ve bunları enerji, toptan ticaret ve perakendenin bu sektörleri takip ettiğini, uluslararası şirketlerin 2006-2021’de istihdamın yüzde 8,8’ini, ihracatın yüzde 30’unu gerçekleştirdiğini söyledi.
Dağlıoğlu, Türkiye’ye gelmeyi planlayan uluslararası yatırımcılar için yer seçme hizmeti sunduklarını belirterek, şöyle konuştu: “Yatırımcıyla beraber çalışıp, onların önceliklerini, paradigmalarını, parametrelerini anlayıp, kendilerine bütün Türkiye ile ilgili sunum yapıyoruz. Yatırımcının talebi doğrultusunda farklı şehirlerdeki bu çalışmalara odaklıyoruz. İşte yakın zamanda komşu şehirde BYD’nin bir yatırım kararı oldu. Bunun gibi böyle bir süreçler neticesinde güzel yatırım projelerini duyuyoruz. İzmir ve Manisa’da özellikle Japonya, İtalya, Romanya, İspanya gibi ülkeler tarafından ciddi bir yoğunlaşma olduğunu da görüyoruz. Otomotiv sektörü, otomotiv yan sanayi, yenilenebilir enerji ekipmanları, makine, makinenin aptalları, tarım teknolojileri, enerji ekipmanları gibi alanlarda da çok yoğun bir yatırımcı ilgisi olduğunu olduğunu görüyoruz.”
Gorbon: Halka arza ilgi 2025’in yarısında artacak
Sermaye Piyasası İşlemleri ve Halka Arz konulu panel, Aygen Sermaye Piyasaları ve Finanasal Danışmanlık Kurucusu Dr. Hakan Aygen moderatörlüğünde gerçekleştirildi. İş Yatırım Kurumsal Finansman Direktörü Mete Gorbon, halka arzlarda 2025 yılına dair öngörüsünü paylaştı. Halka arz konusunda Gorbon, “2018 öncesi halka arz piyasamız, borsamız daha çok yabancı kurumsal yatırımcıların ağlırlıkta olduğu bir yapıdaydı. Devamı olarak halka arzlarda da yabancı yatırımcının ilginin çekmeye yönelik olarak modellendiği bir süreç yaşadık. O dönemki bireysel yatırımcılar borsada aktif olarak oynayan büyük tutarlı yatırım yapan yatırımcılardı. Nitelikli yatırımcı diyebiliriz. Halka arzda en fazla 20-30 bin yatırımcı oluyordu. 2018’de 50-100 bine ulaşınca tabana yaydık derdik. Senede 5-10 halka arzın olduğu bir modelimiz vardı. 2018’den sonra yabancı yatırımcıların borsadan çıkmasının ardından sessiz bir dönem yaşadıktan sonra 2020’den itibaren bireysel yatırımcıların getiri arayışı sebebiyle borsaya akın etmesine şahit olduk. 17 senede sisteme 300 bin kişi dahil edebildik ama 4 senede 7-8 milyon kişi dahil edildi sisteme. Bu halka arzlara olan ilgilere de yansıdı. İlgi gittikçe arttı. En küçük halka arzlardan 250 milyon dolara kadar olan halka arzların olduğu bir süreç yaşadık. Ekonomik politikalar, faizlerin artması ve benzeri sebeplerle yatırımcının borsaya ilgisinin azalması ile kademeli olarak halka arzlara ilgilinin azaldığını gördük. 4 5 milyon kişilerden 2023’ün sonbaharında 2024’ün ilk çeyreğinde katılımın 2 buçuk milyon olduğunu gördük. Kademeli olarak katılımların düştüğünü gördük. Bir süredir de ara verilmiş durumda” dedi. Halka arza ilginin yeninde artacağını bildiren Gorbon, “Bir değişim tarafındayız yeni politikaların uygulanması ile beraber enflasyonun da kontrole alındığı noktada, faiz indirimlerin belli bir seviyeye geldiği durumunda yabancı yatırımcının ilgisi tekrar olacak. Ve ülkeye giriş yapacak. Bunun akabinde bireyseller de tekrar borsaya giriş yapılmaya başlayacaktır. Bunun özellikle yabancı tarafından halka arzlara yansıması 2025’in ikinci yarısını bulabilir. O dönemde küçükten başlayıp büyüyen halka arzlar görebiliriz. Geçtiğimiz 3 yıldaki modelden farklı tür halka arzlar olabilir. Eskisine benzer kurumsal yatırımcının ağırlıkta olduğu halka arzları görebiliriz. 2018’den öncesine göre çok büyük bir avantajımız var. 3 senedir halka arzlara yatırım yapan bir kitle oldu. Artık biliyorlar. Piyasa açılıp halka arz başladığında onların da piyasaya gelmesi ile halka arzların yapılabildiği bir piyasa olacak, 2025’in ortasından itibaren” diye konuştu.
Onyedioğlu: Halka arz hikayesi olan şirketler ön plana çıkıyor
Ak Yatırım Kurumsal Finansman Bölümü Başkanı Nesligül Onyedioğlu da halka arz hikayesi olan şirketlerin, yatırımcı için ön planda yer aldığını ifade etti. Onyedioğlu şöyle konuştu: “Yatırımcıların yakından takip ettiği sektörler var. Bunlar savunma sanayi şirketleri, teknoloji biyoteknoloji tarım gıda yatırımcıların halka arzlarına ilgi gösterdikleri sektörler. Çünkü bunların büyüme potansiyelleri yüksek. Ama burada yatırımcılar için önemli olan aslında bir halka arz hikayesi olan şirketler. Hikayesi olan şirketler sektörden bağımsız olarak yatırımcı için ön plana çıkıyor. Halka az hikâyesi ile kastettiğimiz şu: Bu şirket bugüne kadar finansal ve operasyonel olarak neleri gerçekleştirdi? Halka arzdan sonra neleri gerçekleştirmeyi planlıyor? Halka arzdan aldığı parayla nasıl büyümeyi düşünüyor? Yatırımcısına neler vaat ediyor? Bunu en gerçekçi en şeffaf şekilde anlatan şirketler aslında ön plana çıkıyor yatırımcı nezdinde. Halka arz üç günlük talep toplamadan oluşmuyor asıl süreç halka açıldıktan sonra başlıyor. O hissenin performansının istikrarlı bir şekilde yükselmesi lazım. Bunu sağlamak için de güçlü bir yatırımcı ilişkileri bölümünün olması lazım. Yatırımcı ilişkileri bölümü de şirketin finansal performansını halka arz sırasında anlatılan, halka arz hikayesinin ne olduğunu yatırımcılara en iyi anlatan bölüm oluyor. Güçlü bir yatırımcı ilişkileri bölümünün olması kurumsal bir yapıya sahip şirketler olması, şirketin kendi sektöründe öncü konumunda olması yatırımcının dikkate aldığı konular arasında yer alıyor.”
Leblebici: Türkiye ortak söylemini yeniden oluşturmalı
Leblebici, finansa erişim, global, yerel hallerimiz başlıklarında konuşma yaptı. Ülke ekonomisine dair öngörüde bulunan Leblebici, “Enflasyon düşer bir dokuz 9 ay daha var. 9 ay sonra daha rahat olacağız. Dövizle ilgili ‘Kur artmalı, ihracatımızı artırıyor’ diyenlere kötü haberim var. Bir süre daha yatay gidecek gibi duruyor. Reel faiz yüksek olunca dövize olan ilgi daha az oluyor. Oralar çok hareketlenemeyecek” dedi. Verimli çalışacak bir yapının kurulması gerektiğini vurgulayan Leblebici, “Bunun için Türkiye’nin ortak söylemini yeniden oluşturması gerekiyor. Bizim ortak söylemimiz ne? Biz nasıl bir ülke olmak istiyoruz? Ekonomik olarak ne yapmak istiyoruz? Hep beraber karar vermeliyiz. Eğer bu söylemi oluşturabilirsek ekonomi ve finansal kesim dışı sektörlerle beraber tüm regülasyonlar da ona göre gelecek. Ne kadar, hangi alanda büyümememiz gerekiyor söylemini yapmamız gerekiyor. Buradan konfederasyonlara, bize çok iş düşüyor. İş kötü değil, iyiye gidecek zamana ihtiyacımız var. Sonra iş prodaktiviteye dönüyor” dedi.
“Verimsiz şirketleri birleştirecek teşvik verilmeli”
Bankaların da kredi vermek istediğini belirten Leblebici, “Bankalar da şişti. Mevduatlar geliyor, likiditeye çevirmemiz lazım. Bankalar paranın sahibi değil. Bankalar, arada aracı. Emanet edilen parayı, doğru, iyi işlere yönlendirmek için olan şirketleriz. Bankalar kredi veren değil, mevduatı koruyan şirketlerdir. Mevduatı koruyup oraya götürmek istiyoruz. İyi şirketlerimiz var. O iyi şirketleri desteklemek istiyoruz. Önümüzdeki 1 sene içinde ekonomi yavaşlayıp şirketlerde problem olur mu düşüncesi var. Benim öngörüm çok olmayacak gibi. Özellikle büyük kurumsallarda olmaz. Kobi kısmında da bugüne kadar iyi yönetmişlerde sorun olmaz; kötü yönetmişlerde her zaman sorun var. Hükümet şöyle teşvikler çıkarmalı. Demeli ki, büyük kurumsal şirketlere: içeride bazı verimsiz şirketler var bu şirketlerin birleşmesi için ben size birtakım teşvikler sunayım, bu teşvikler faiz olur vergi, vade teşviği olur. Böylelikle Türkiye verimlilik problemini de çözebilir” diye konuştu.