Şirkette çalışmaya başladığımda onu ilk günden fark ettim. Bana “hoş geldin” demeyen tek kişiydi. Çok da kalabalık olmayan satış departmanında böylesine bir kişiliği görememem zaten tuhaf olurdu. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen ondan hiçbir hamle gelmedi ve ben ismini ve ne yaptığını başkalarından öğrendim. Bir de lakabı vardı: Aristo.
“Neden?” diye sorduğum da: “Çok düşünür, hiç konuşmaz ama müthiş analitiktir” cevabını aldım.
Dışa dönük ve oldukça da iddialı biri olarak “Ben onu yakında bülbül” ederim diye düşünsem de bu hiçbir zaman olmadı.
Birkaç sene sonra yaşamak için yurtdışına gitmeye karar verdiğini yine birilerinden duydum. Ve bir pazartesi masasına dönmedi. Eşyalarını bile pazar günü almıştı.
Onu ne özledim ne de merak ettim…
Asosyal çalışan
İş yerinde sosyal etkileşimlerden kaçınan veya bu etkileşimlere minimum düzeyde katılan kişiyi tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Asosyal olmak, genellikle bir kişilik özelliği ya da bireyin tercihleriyle ilişkilidir ve bu durum kişinin iş yerindeki performansını mutlaka olumsuz etkilemez.
Asosyal çalışanların birçok ortak özellikleri vardır. Yalnız çalışmayı tercih ederler. Bu tipleri tek kişilik projelerde daha çok görürsünüz. İletişimleri sınırlıdır, beraber çalıştıkları arkadaşlarıyla sosyalleştiklerine şahit olamazsınız. İş yeri etkinlikleri veya sosyal toplantılar gibi yoğun etkileşim gerektiren durumlarda bulunmak istemeyebilirler. Kapalı kişilikleri nedeniyle kişisel hayatları hakkında fazla bilginiz olamaz. Toplantılarda sessiz kalmayı tercih ederler, fikirlerini ifade etmekte genellikle çekimser kalırlar. Çatışmalara katılmazlar.
İyi de neden?
Bu soruya benden bir psikolog gibi cevap alamayacaksınız ama tabii ki kendimce bir açıklamam olacak. Asosyallik, bir kişilik özelliği ya da bireyin geçmiş yaşantılarından kaynaklanabilir.
Örneğin içe dönüklük. Bazı bireyler enerji toplamak için yalnızlığa ihtiyaç duyar. Bu, onların daha az sosyal olmalarına neden olabilir. Ya da geçmiş deneyimler…
Sosyal ortamlarda yaşanmış olumsuz deneyimler, bireylerin daha çekimser olmasına yol açabilir. Son aklıma gelen de kaygı bozuklukları. Sosyal anksiyete gibi durumlar, bireylerin sosyal etkileşimlerden kaçınmasına neden olabilir.
İş yerindeki asosyalleri anlamak ve desteklemek hiç de fena bir fikir değildir.
Çünkü, asosyallik bir zayıflık ya da eksiklik değildir. Aslında, bu bireylerin iş yerinde sağladığı katkılar oldukça değerli olabilir.
Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde aklıma hemen “Aristo” geldi. Yılların tecrübe birikmişliği içinde, bu sefer Aristo’ya bir de bu gözle baktım. “O günlerde fark etmediğim ama Aristo’nun şirketimize kattığı ne gibi şeyler vardı?” diye düşündüm.
Mesela, ondaki derin düşünce ve analitik yaklaşım yeteneği neredeyse hiçbirimizde yoktu. Bireysel çalışmayı tercih etmesi, sanırım onun detaylara daha fazla odaklanmasına olanak sağlıyordu.
Daha az sosyal etkileşim içinde olması bizlerden bağımsız olarak çalışmasını ve sorumluluk almasını kolaylaştırıyordu. Şimdi hatırlıyorum da içimizde Aristo kadar sorumluluk alan yoktu.
Asla hakkını yiyemem; onu hiç sevmesem de kabul etmem gereken bir başka özelliği ise, yaratıcılığıydı. Sanırım içinde bulunduğu yalnızlık, yaratıcılığını artırıp yenilikçi fikirler üretmesine katkıda bulunuyordu.
Bir de şunu fark ettim. Ofis içindeki dramatik durumlara ya da çatışmalara neredeyse hiç karışmıyordu. Onu, ciddi anlamda ne bireysel ne de grup tartışmalarının içinde gördüm. Sabah ofise girerken kanında ne miktarda adrenalin varsa akşam kapıdan çıkarken de o kadar vardı sanki…
İş hayatı tahmin ettiğinizden uzundur ve içinde birçok sürprizler barındırır.
Mesela bir gün asosyal ile beraber çalışmak durumunda kalabilirsiniz, hatta amiri bile olabilirsiniz. Bu durumlarda ne yapılabilirsiniz, gelin biraz da buna bakalım.
Kişisel alanlarına saygı gösterin: Onları zorla sosyalleşmeye itmek yerine bireysel sınırlarına özen gösterin. Aklınızın bir köşesinde dursun; siz onu zorladıkça o sizden daha da çabuk uzaklaşmaya çalışacaktır.
Tercih ettikleri çalışma yöntemlerini destekleyin: Grup çalışması yerine bireysel görevler vererek rahat etmelerini sağlayabilirsiniz. Bırakın o kendi konfor alanı içinde kalsın. Çok daha verimli olacaktır.
Doğrudan ve net iletişim kurun: Sosyal formalitelerden çok iş odaklı bir iletişim tarzı benimseyin. Bu tiplere karşı siyah beyaz olmak çoğunlukla iyi netice verir. İçinde sosyalleşmeyi barındıran dolambaçlı yollar yerine, kısa ve doğrudan gidilebilecek yolu tercih edin.
Değer verildiğini onun tarzına uygun biçimde hissettirin: Sözlü takdir veya yazılı geri bildirim, onların kendilerini iş yerinde değerli hissetmelerine yardımcı olabilir. Günlük hayatınızdaki standart ilişkiniz içinde ne yapıyorsanız, ödüllendirirken ya da takdir ederken de aynısını yapın. Milleti etrafınıza toplayıp, nutuk atarak onurlandırmaya ya da ödüllendirmeye çalışmayın. Bu hiç iyi olmaz.
Yazımı sonlandırırken…
Yazımın başında Aristo’yu bir daha hiç görmediğimi söylemiştim. Ama onun gibi asosyal kişiliklerle, tanrıya şükür, çok sık olmasa da zaman zaman karşılaştım. Yukarıda yazdıklarım da onlarla yaşadığım deneyimlerden öğrendiklerim.
Sonuç olarak, asosyal çalışanlar bir iş yerinde farklı bir dinamiği temsil eder ve doğru yaklaşımlarla iş ortamına önemli katkılar sağlayabilirler. Asıl önemli olan, herkesin farklı olduğunu kabul etmek ve bu çeşitliliği destekleyen bir kültür oluşturmaktır.