Emperyalizme karşı tedbir almayıp, tarikatlardan kurtulmayan toplumlar, içten yozlaşarak parçalanmaya mahkûmdurlar
Bir önceki yazıdan devam…
Tarikatların içinde, her zaman şeyhler ile ilgili birçok rivayetlerle sahte “kerametlerin“ anlatıldığına şahit oldum. Bu kerametlerin tamamen uydurma ve insan mantığı ile bağdaşmayacak kavramları gündeme getirdiği görülmektedir. Bu nedenle günümüzde çok aktüel olarak insanları kendisine çeken “menzil tarikatı“ içinden bazı örneklere yer vermek istedim. Menzil tarikatında, şeyhlerinin ruh âlemine giderek rüyalarında, orada İslam peygamberi ile konuştuğunu ve ona el vererek “benim kabrime gel“ dediğini Günay O. ile Semih K. gibi, birçok kişi anlatmaktadır. Bir diğer taraftan, menzil tarikatına giden alkolik olanların, köyde şeyh tarafından okunmuş dualı ve hiç bitmeyen çorba içtikten hemen sonra, aynı gün içinde alkolü bıraktıkları rivayetleri ise, alkol kullanıp, bırakmak isteyen birçok kişiyi, tarikat bünyesine âdeta davet ederek, çekmektedir. Bununla ilgili olarak emniyet teşkilatı içinde, birçok polis memuru ile konuşmalarımda, bu konunun çok aktüel olarak gündemde olduğunu görmek ise beni rahatsız etmiştir. Tıbbi metotlar ile alkolikliğin tedavi edilmesi, hatta parasız olarak devlet tarafından yaptırılmasına rağmen, bu kişilerin tarikattan yardım istemelerinin, ne kadar anlamlı olduğuna siz karar verin.
Bunun yanı sıra, tıbbi tedavisi uzun zaman alan, uyuşturucu kullanan, Mehmet D. ve Ahmet F. benzer kişilerin menzil tarikatına gidip toplu namaza iştirak ettikten sonra, bir gün içinde uyuşturucuyu bırakıp hemen normal insan olabildikleri hususu da ağızdan ağıza rivayet olarak artarak devam etmektedir. Menzil tarikatında, müritlere ve misafirler ikram edilen çorbanın, hiçbir zaman bitmediği, yeniden pişirilmeden, aynı çorbanın hep arttığı bana anlatılan kerametlerin içinde yer almaktadır. Ancak köyde yapmış olduğum incelemelerde mutfak içinde görevli kişinin bana gizlilikle bunların tam aksini söylediğini de ifade etmek isterim. Köye gelen tüm kişilere sadece çorba ikram edilmesine rağmen, mutfak bünyesinde çok çeşitli tropik meyveler, etler, tavuklar olması ise olayın başka bir yönünü ortaya çıkarmaktadır. Kullanılan deyimler içerisinde, “Şeyh uçmaz, mürit uçurur“, sözünün, burada tamamen tersine uygulanmış olduğuna şahit oldum. Çünkü bu tarikat içinde şeyh tarafından bütün kerametler bilinçli hazırlanıp uydurularak müritlere anlattırılması, söz konusudur.
Tüm bunların yanı sıra yine menzil tarikatında dinlediğim birçok hikâye arasında oradaki bitmeyen, devamlı yenilerinin ortaya çıkarıldığı, inşaat işlerinin yapımında, müritleri bedava, ücretsiz olarak çalıştırılmalarına rağmen onlara “bizim bu işlerimizi melekler yapmaktadır, ancak sizin sevap kazanmanız ve cennete gitmeniz için sizlere yaptırıyoruz“ demeleri ise ne denli mantığa uygundur değerlendirmek lazım. Ancak buna rağmen bedava hizmet edebilmek için müritler isimlerini yazdırıp sıraya girmektedirler. İşte bu gelişme bile tarikat şeyhine olan “sorgusuz sualsiz itaatin“ bir örneğidir. Birçok yerlerde, kendi araçları ile gelen ziyaretçilere görevli kişiler ve müritler arasından bazı inanmışlar, yolda eğer şeyhe ait petrol istasyonlarından yakıt alındığı takdirde çok daha uzun yol yapacakları anlatılmaktadır. Bütün bunların da şeyhin kerametleri içinde olduğu gösterilmektedir. Ben bu kerametlerin çok daha saçma olanlarını hem menzilde, hem de buhara köyünde dinledim. Ancak tüm bunların yanı sıra, menzil köyüne giden birçok kişiyle de sohbet ederek onların, fikirlerini almak istedim. Bunlar içinde yer alan Furkan Ö., Serap Ş. ve diğer birçok üniversite öğrencileri ise, aileleri tarikat bünyesinde olmasına rağmen, kendilerinin bütün bu oluşumların kapatılması gerektiğini söylemeleri, bir başka sayfayı açmaktadır.
Bunun yanı sıra, özel vakıf üniversitesinde yüksek lisans eğitimini tamamlamış, aynı üniversitede idareci olarak çalışan Gizem Ş. ise, tarikatlara inanan kişilerin olduğunu fakat bunların yeter eğitim almadıkları için bu yola saptıklarını ve son zamanlarda çok daha fazla toplum içinde konuşulur hale geldiklerini, belirtmiştir. Buna ilaveten, kamu kaynaklarını siyasete dayanarak kullanan bu illegal örgütlenmeler için devletin daha ciddi tedbirler alması gerektiğine inandığını ifade etmiştir. Tarikatlar hakkında onun çok daha detaylı bilgilere sahip olduğunu kendisiyle yaptığım konuşmalarım sürecinde anlamış oldum. Bir diğer taraftan Ödemiş’te çiftlik sahibi olarak tarım ve hayvancılıkla uğraşan, kardeşi öğretmen olan, Yusuf K. ilkokul mezunu olmasına rağmen kendisini çok iyi yetiştirmiş olduğunu gördüğüm için, onun anlatımlarını, burada not etmek istedim. Yusuf beyin görüşüne göre, “tarikatlar tamamen halkın kanını emen sülükler gibi hareket etmektedirler, ancak önemli olan bunun halk tarafından anlaşılmasıdır, bütün tarikatların devlet tarafından kapatılmasını tüm mal varlıklarına kamu adına el konulmasını “bir çözüm yolu” olarak önermektedir. Yine aynı şekilde konuştuğum Karşıyaka’da bir restoran sahibi olan İdris Bey de birkaç defa menzil köyüne gitmiş olmasına karşın “lanet olsun Allah onların belasını versin, devlet ağırlığını koyup oraları kapatması lazım, ben ibadetimi Allah’a yaparım Allah iler kul arasına kimse giremez“ diyebilmektedir.
Tarikatın geldiği bu son durumda ekonomik zenginlikleri görünür hale geldikten sonra, onları eleştiren kişilerin, artık yavaş yavaş seslerinin daha gür çıktığı da bir gerçektir. Yine bu zenginliğin temelinde kerametler içerisinde anlatılan bir diğer unsur da balarıları ile anlattıkları yer almaktadır. Sözüm ona oraya Allah tarafından şeyhin hizmetine gönderilen arılar çok özel bal yapmışlardır. Bu balların yüksek fiyatla satışı sonucunda servet birikiminin mümkün olduğu anlatılmaktadır ki, bu konunun da şeyh tarafından yukarıdan müritlere ifade edildiği bilinmektedir. Bu nedenle menzil tarikatı için balarılarının ayrı bir önemi olduğu görülmektedir.
Tarikatın silahlı ayaklanması
Karşı – devrim çizgisinde, oy devşirmek kaygısında olan “siyasi iktidarların“ beslemesi ile hareket eden “tarikaz“ en büyük eylemini 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ silahlı terör örgütü adı altında, yapmış olduğu 40 yıllık yer altı faaliyetlerinden sonra, bir silahlı isyan olarak eyleme dökmüştür. Tamamen istihbarat doktrininde, “hazırlık safhası“ olarak değerlendirilen, bu 40 yıllık süreçte, ülkemizde iktidara gelen tüm sağ görüşlü siyasi partilerin, oy elde etmek için, “feodal alt yapısı“ olan bu tip oluşumlara imkân tanımaları sonucunda gündeme gelmiştir. Ancak son 23 yıllık AKP döneminde ise, iktidar partisinin, FETÖ örgütlenmesi ile beraber yola çıktıkları iddiası, bazı hukuksal yaklaşımlar ile siyasi deliller kapsamında, hemen her kesimde dile getirilmektedir.
AKP için bazı tanımlamaların, yurt içinde ve yurt dışında yapılmakta olduğu, her toplumda bilinmekte ve dile getirilmektedir. Ancak benim yakından tanıdığım bazı Alman (BND) ve Fransız (DST) gizli servislerinden emekli olan dostlarımın sıklıkla bana kullandığı “tekellere ve tarikatlara dayalı islâmofaşist sermaye diktatörlüğü” tanımını, burada ilk defa gündeme getirmek isterim. Şimdiye kadar ben bu tanımlamayı çok düşündüm ve izlediğim olaylar kapsamında, AKP kuruluşunun bir ayağını tarikatların oluşturduğunu ve fiili olarak, onların döneminde ise, siyasi iktidarın doğrudan bir bileşeni haline geldiği görülmektedir. Laikliğin, “Tevhid-i Tedrisat“ Kanunu’nun hiç dikkate alınmadığı, Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılması Kanunu’nun tamamen sadece yazılı evrak üzerinde kaldığı, sayısız örneklemeler çerçevesinde, toplum tarafından dikkatle izlenmektedir. Siyasi iktidarın yasaları ve özellikle Anayasayı bile hiçe sayarak, eylemler gerçekleştirmesi, onun emrinde çalışan bürokraside de etkili olarak, başına buyruk hareket eden bürokratların, oluşmasına zemin hazırlamıştır. Siyasi iktidarın bir aparatı haline gelmiş olan yargı sisteminin yeniden “bağımsız yargı“ haline getirilmesinin çok zor olacağını, konuştuğum birçok yargı mensubundan dinlemek ise, beni karamsarlığa sürüklemiştir. Siyasi iktidarın, uygulamaları kapsamında, tarikatların AKP eliyle kamu kaynaklarına sahip oldukları bir sır değildir. Devletin her kademesinde kadrolaştılar ve ülkenin bugünkü karanlığa mahkûm edilmesinde ise, çok önemli işlevler gördüler. Bu arada zenginleşen belli bir yandaş kesimin de olduğu gözlerden uzak tutulmamalıdır. AKP ve onun lideri Sayın Erdoğan’ın, “Fetö silahlı terör örgütü“ ile mücadele ettiği birçok kere devlet söylemleri ile kamuoyuna tekrarlanırken, diğer tarikatlar, cemaatler, dinsel grupların AKP eliyle güçlendirilip yetkili yerlere getirildikleri ise dikkat çekmektedir. Acaba sizler bu gelişmeyi hiç hissetmediniz mi?
Devamı bir sonraki yazıda…