Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Para Politikası Çalışma Grubu’nun hazırladığı Para Politikası Değerlendirme Notu’nun 16’ncısı yayımlandı.Günümüzde, Türkiye ekonomisinde tek sorunun enflasyon olduğu ve mevcut ekonomi programının bu sorunu çözmeye odaklandığı algısının, programı tasarlayan ve uygulayanların açıklamalarıyla da pekiştirildiği ifade edilen notta, “Ancak, geniş toplumsal kesimlerce benimsenebilecek ve “ülkede önemli değişiklikler oluyor” heyecanını uyandıracak yeni bir kalkınma stratejisine ihtiyaç bulunuyor. Bu stratejiye dayalı yapısal reformlarla güçlendirilecek bir ekonomi programı, enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırırken ekonomik büyüme ve istikrar için sağlam bir temel oluşturabilir” denildi.
“Tüketici enflasyonu G20 ortalamasının üzerinde seyrediyor”
Türkiye’de Kasım 2024 itibarıyla aylık tüketici enflasyonunun yüzde 2,24 olarak kaydedildiği aktarılan notta, “Bu oran, G20 ülkeleri arasında oldukça yüksek bir seviyede yer alıyor. Ancak risk priminde gözle görülür bir iyileşme yaşandığı dikkat çekiyor. Son haftalarda 247 baz puan civarında seyreden risk primi, geçmiş dönemlere kıyasla belirgin bir düşüş gösterse de bu seviyenin daha düşük düzeylere inmesi gerekiyor. Kredi piyasasında uygulanan makro ihtiyati kısıtlamalar, kredi faizlerinin enflasyonla mücadele için gerekli seviyelerin üzerinde kalmasına neden oluyor. Düzenlemelerin arz ve maliyet yönlü olumsuz etkileri göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi ve ayrıca dolar cinsinden kredi arzını kısıtlayıcı önlemlere rağmen, sürecin finansal istikrar açısından dikkatle izlenmesi gerekiyor” ifadelerine yer verildi.
“Yüksek bütçe açığı devam ediyor”
2024 yılı itibarıyla alınan önlemlere rağmen bütçe açığının yüksek seviyelerde kalmaya devam ettiği belirtilen notta, 2025 yılı için Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerine ulaşabilmek adına ilave tedbirlerin alınmasının önem taşıdığı ifade edildi. TEPAV’ın notunda, kamunun belirlediği mal ve hizmet fiyatlarında yapılan tek seferlik yüksek artışların, önemli üretim girdilerinin fiyatlarını etkileyerek dinamik bir maliyet yükselişi sürecine yol açarak enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor ve yüksek aylık enflasyon oranlarına neden olduğu belirtildi. Ekonomideki rasyonele dönüş sürecinin sosyal kesimler tarafından yeterince desteklenmediği belirtilen notta, süreç kapsamlı bir programa dönüştürülmez ve sosyal destek sağlanmazsa enflasyonla mücadelenin etkinliğinin sorgulanabileceği aktarıldı.
“Program yapısal unsurlar içermiyor”
Uygulanan programın sadece para politikasına dayanması ve yapısal unsurlar içermemesinin, ekonomik faaliyette yavaşlama sinyalleri verilmesine yol açarak programın sürdürülebilirliğini sorgulattığı belirtilen notta, Merkez Bankasının açıklamaları dışında yapılan beyanların, para politikasının etkisini azaltma ve risk primi üzerinde olumsuz etkiler yaratma riski taşıdığı vurgulandı. Notta, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri ile diğer kurumların verileri arasındaki farkların hala yüksek olmasının, kamuoyunda “hangi enflasyona göre” faiz kararının alındığına dair eleştiriler yaratabileceğine dikkat çekildi.
“Hedeflerin belirlenmemesi faiz kararlarında belirsizlik yaratıyor”
Orta vadeli yüzde 5 enflasyon hedefi açıklanmış olsa da aradaki yıllar için resmi hedeflerin belirlenmemesinin faiz kararlarında belirsizlik yarattığı ifade edilen notta, “Rekabetçi piyasalarda faaliyet göstermeyen şirketlerin kâr oranlarını belli bir seviyede tutmaya yönelik fiyatlama davranışları, enflasyonda atalet yaratıyor. Enflasyonda atalet yaratan fiyatlama davranışları konusunda yapısal sorunların giderilmesi, rekabet ortamının iyileştirilmesi ve şirketler kesimiyle uzlaşma çabalarına girişilmesi gerekiyor” denildi.
Temmuz-Kasım 2024 dönemi arasında gerçekleşen aylık enflasyon oranlarının, Merkez Bankası’nın yıl sonu tahminlerinin üzerinde olmasının, beklentilerin iyileşmemesine neden olduğu ifade edilen notta, “Faiz indirimi yapılmadan önce bu uyumsuzluğun giderilmesi gerekiyor. 2025 yılı sonu için Orta Vadeli Program (OVP) ve Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’nda öngörülen ve sırasıyla yüzde 17,5 ve yüzde 21 seviyelerinde belirlenen enflasyon hedeflerine yalnızca para politikası ile ulaşılmaya çalışılması, toplumsal maliyet açısından uygun bir seçenek olarak değerlendirilmiyor” değerlendirmelerine yer verildi.
“Koşullu gelir garantileri gözden geçirilmeli”
Maliye politikasının enflasyonla mücadeleyi desteklemesinin önem taşıdığı aktarılan notta, “Bu doğrultuda vergi reformu, kayıt dışı ekonomiyle mücadele, kamu harcamalarının etkin yönetimi ve koşullu gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gerekiyor Ayrıca, hükümetin fiyatlara ilişkin aldığı kararların enflasyonla mücadeleyi desteklemesi, fiyatlama davranışlarındaki yapısal sorunların çözülmesi, rekabetin artırılması ve şirketlerle uzlaşma sağlanması önemli” ifadeleri kullanıldı.
“Döviz alımları öteleyici sonuçlar doğurabilir”
Kısıtlı bir faiz indiriminin enflasyonla mücadeleye zarar vermeyeceği öne sürülse de enflasyonun ana eğiliminde aşağıya doğru bir hareketin toplumun geniş kesimlerini ikna edecek şekilde netleşmesi gerektiği ifade edilen notta, “Ayrıca, Türk lirası cinsinden finansmana erişimi zorlaştıran düzenlemelerin etkileri, liranın reel değerlenmesi ve olası finansal istikrarsızlık unsurları dikkatle izlenmeli. Merkez Bankasının döviz rezerv seviyeleri göz önünde bulundurularak faiz indirimleri için temkinli yaklaşılmalı ve döviz alımları öteleyici sonuçlar doğurabilir. Merkez Bankası, ekonomik aktörlerle güçlü bir iletişim kurarak bekleyiş ve fiyatlama davranışlarını kontrol altına almalı. Bu bağlamda, Bankanın yıllık enflasyon hedeflerini hükümetle birlikte açıklaması önemli bir adım olabilir. Son olarak, ekonomide tam anlamıyla rasyonele dönüş sağlanması için yukarıda belirtilen adımların hızla uygulanması gerekiyor” denildi.