Ülkeler taahhütlerini yerine getirse bile, 2050’ye kadar küresel emisyonların, 1,5 derecelik bir sıcaklık artışı ile hedefinin üzerinde seyredecek
ALİ YAMAN
Amerikalı uluslararası yönetim danışmanlık firması McKinsey & Company’nin Küresel Enerji Perspektifi raporuna göre tüm ülkelerin mevcut taahhütlerini yerine getirmesi durumunda bile, 2050’ye kadar küresel emisyonların, 1,5 derecelik bir sıcaklık artışı ile hedefinin üzerinde seyredeceğini gösteriyor. Emisyonların henüz zirve yapmadığını ve karbon dioksit (CO2) salınımının, fosil yakıt yanması ve endüstriyel süreçlerden kaynaklanan emisyonlarla birlikte 2025 yılına kadar artmaya devam edeceğini öngörüyor. 2030’dan sonra senaryolar arasında belirgin farklılaşmalar gözlemlenirken, emisyonlarda bir düşüş öngörülüyor. Ancak, 2050 yılı itibarıyla emisyonlar, tüm senaryolarda net sıfır hedefine ulaşamıyor. Bu, küre genelinde yetersiz bir ilerleme anlamına geliyor.
Emisyonların azalmasının arkasında, ekonomik faktörlerin ve düşük karbon teknolojilerinin maliyet etkinliğinin artması bulunuyor. Özellikle enerji ve karayolu taşımacılığı gibi alanlarda yenilikler dikkat çekiyor. Güneş fotovoltaik (PV) sistemlerinin 2030 hedeflerine ulaşma yolunda ilerlediği belirtilirken, Çin’in hem güneş enerjisi hem de elektrikli araçları (EV) benimsemede öncülük ettiği ifade ediliyor. Ayrıca, politika ve düzenlemelerin, düşük karbon teknolojilerinin benimsenmesine katkı sağlamaya devam edeceği ve emisyonlardaki düşüşü destekleyeceği belirtiliyor.
Elektrik en büyük enerji kaynağı haline gelebilir
Yeni talep merkezlerinin ortaya çıkmasıyla elektrik tüketimindeki büyümenin hızlanması bekleniyor. 2023 ile 2050 arasında elektrik tüketiminin daha yavaş enerji geçişi senaryolarında iki katından fazla, daha hızlı senaryolarda ise neredeyse üç katına çıkabileceğini gösteriyor. Bu, aynı dönemde toplam enerji tüketiminde yüzde 21’e varan artışla karşılaştırılıyor. Elektriğin 2050 yılına kadar senaryolar arasında en büyük enerji kaynağı haline gelmesi ve tüketimin geleneksel sektörlerden (örneğin, binaların elektrifikasyonu) ve daha yeni sektörlerden (veri merkezleri, EV’ler ve yeşil hidrojen gibi) gelmesi bekleniyor.
Yapay zekâ enerji sektörünü değiştirecek
Yapay zekânın (YZ) yükselişi, veri merkezlerindeki hızlı büyümeyi beraberinde getirerek enerji talebini önemli ölçüde artırıyor. Yapay zekânın enerji talebi üzerindeki etkisi, diğer teknolojilerin büyüme hızı ve kullanım alanlarının genişliğiyle doğrudan ilişkili. Yapılan araştırmalar, bulut çözümlerinin, kripto para birimlerinin ve yapay zekanın yaygınlaşmasının, veri merkezlerinin 2050 yılına kadar küresel elektrik talebinin 2 bin 500 ila 4 bin 500 terawatt saatine (TWh) ulaşabileceğini gösteriyor. Bu miktar, toplam elektrik talebinin yüzde 5 ila yüzde 9’unu oluşturabilir. Veri merkezleri, elektrikle çalışan ve sürekli enerji talep eden sistemlerdir. Bu durum, yenilenebilir enerji kaynaklarının kesintililiğini dengelemek için daha fazla doğal gaz veya diğer fosil yakıtlara dayalı enerji kaynaklarına ihtiyaç doğurabilir.
Elektrikli araçların yıllık %10 artacağı öngörülüyor
Küresel yeşil hidrojen tüketiminin, Devam Eden Momentum senaryosuna göre, 2030’da yıllık 5 milyon ton (Mtpa) seviyesine ulaşması ve 2050 yılına kadar 179 milyon tona çıkması bekleniyor. Bu durum, sektör genelinde enerji tüketiminde yıllık yüzde 20’lik bir büyüme anlamına geliyor. Ulaşım sektöründe ise elektrik tüketiminin, elektrikli araçların (EV) artan kullanım oranı ile yıllık yüzde 10 artacağı öngörülüyor. Bataryalı elektrikli araçların (BEV), 2050 yılı itibarıyla küresel binek otomobil satışlarının büyük kısmını oluşturması bekleniyor. Bugün BEV’lerin pazar payı yüzde 13’e ulaşmış durumda. Bu gelişmeler, enerji sektöründe dönüşüm yaşanacağını ve yapay zekâ gibi yeni teknolojilerin enerji talebinde büyük bir pay sahibi olacağını gösteriyor.
Fosil yakıtlara yatırım 10 yıl boyunca devam edecek
Fosil yakıt talebinin giderek azalması bekleniyor, ancak fosil yakıtların tüm senaryolarda artan enerji talebini karşılamaya yardımcı olmaya devam etmesi bekleniyor. RES inşasındaki ilerlemeye rağmen, enerji geçişi belirli alanlarda beklenenden daha yavaş oluyor ve temel geçiş kolları henüz olgun, ölçeklenebilir veya uygun maliyetli değil. Bu nedenle, petrol, doğal gaz ve kömür de dahil olmak üzere fosil yakıtların, 2050’ye kadar küresel enerji sisteminde ılımlı da olsa bir rol oynamaya devam edeceği ve senaryoya bağlı olarak 2050’de küresel enerji talebinin yüzde 40 ila 60’ını karşılayacağı ve 2023’te yüzde 78’e düşeceği tahmin ediliyor. Verilerin analizi, küresel enerji sisteminin talebe ayak uydurabilmesini sağlamak için fosil yakıtlara yapılan yatırım ve sermaye akışının en az önümüzdeki on yıl boyunca devam edeceğinin tahmin edildiğini gösteriyor.
Hem fosil yakıtların hem de yenilenebilir enerji kaynaklarının (RES) öngörülebilir gelecekte enerji karışımının bir parçası olacağı öngörülüyor. Fosil yakıtlar, yavaş inşa süreçleri nedeniyle RES tarafından karşılanamayan talebi karşılayacak ve yenilenebilir enerji bazlı sistemler için gerekli kapasiteyi sağlayacaktır. Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, çeşitli teknolojiler için belirlenen 2030 hedeflerinin gerisinde kalınması, enerji geçişinin karşılaştığı en büyük darboğazlardan biri olarak dikkat çekiyor. Proje boru hatlarına bağlılık eksikliği, proje ekonomisi ve uzun vadeli getirilerle ilgili endişeler, küresel enerji geçişine ilişkin olumsuz etki yaratıyor.