İZİKAD Üyesi
Küresel Zorluklar Arasında Yeni Fırsatlar ve Geleceğe Cesur Adımlar
Türkiye inşaat sektörü, 2023-2024 yıllarında önemli ekonomik zorluklarla mücadele etmiştir. Küresel ekonomik trendler, dalgalanan döviz kurları ve artan enerji maliyetleri, sektörün karşılaştığı başlıca zorluklar arasında yer almıştır. İnşaat malzemeleri fiyatlarındaki yükseliş, hem iç pazarda maliyetleri artırmış hem de uluslararası pazarda Türk yapımı ürünlerin rekabet gücünü azaltmıştır.
2023 yılında ekonomik belirsizlikler sektör üzerinde derin etkiler yaratmış, enerji maliyetlerindeki artış ve döviz kuru dalgalanmaları nedeniyle ihracat kapasitesinde daralmalar yaşanmıştır. Bu dönemde inşaat malzemeleri ihracat oranlarında %13,4’lük belirgin bir düşüş görülmüştür. En çok etkilenen ihracat kalemleri arasında demir çelik profilleri %37,9, alüminyum inşaat malzemeleri ve aksamları ise %20,3 oranında gerilemiştir.
2023 yılında inşaat malzemeleri ihracatında Çin birinci sırada yer alırken, Türkiye yedinci sıraya gerilemiştir. ABD ise inşaat malzemelerinde en büyük ithalatçı olmayı sürdürmüştür.
2024 yılı, toparlanma çabalarıyla ön plana çıkmıştır. Firmalar, maliyetleri azaltmak ve verimliliği artırmak amacıyla yeni teknolojilere ve üretim tekniklerine yatırım yapmaya başlamıştır. Ancak, işçi maaşları ve diğer işletme giderlerindeki artış, sektörün toparlanma sürecini zorlaştırmıştır. İnşaat malzemesi ithalatı, 2024 yılının ilk sekiz ayında %3,0 azalarak 7,58 milyar dolara düşmüştür. Buna bağlı olarak, 2024 yılı Ağustos ayında yıllık ithalat 11,024 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ağustos ayı itibariyle yıllık ithalattaki düşüş %2,7’ye ulaşmıştır. 2024 yılı inşaat malzemeleri ihracatı, Eylül ayında geçen seneye kıyasla yalnızca %0,6 artabilmiştir. Bu koşullar altında Türkiye inşaat sektörü, rekabet avantajını koruyabilmek ve sürdürülebilir bir büyüme sağlamak için verimliliği artıracak yenilikçi çözümler arayışına girmiştir. Bu strateji, uzun vadede sektörün yeniden güçlenmesine katkı sağlayabilecek önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir.
Yenilikçi ürün stratejisi kapsamında öne çıkan teknolojilerden biri 3D yazıcılar olmuştur. Özellikle Ar-Ge çalışmalarında, yeni ürün tasarımlarında ve küçük ölçekli aksesuar üretimlerinde hem maliyet hem de zaman açısından esneklik sağlamaktadır. Ayrıca, inşaat sahalarında kullanılmaya başlanan 3D baskı makineleri, daha az malzeme ile karmaşık yüzeylere sahip yeni tasarımlar oluşturmayı kolaylaştırmış, işçilik maliyetlerini düşürmüş ve inşaat hızını artırmıştır.
Küresel çapta artan bina ve altyapı yatırımları, 3D baskı inşaat pazarında önemli bir büyüme fırsatı yaratmıştır. Allied Market Research verilerine göre, bu pazarın 2021 yılında 1,4 milyar dolar seviyesindeyken, 2031 yılında 750,7 milyar dolara ulaşması ve tahmin dönemi boyunca %87,3’lük bir bileşik yıllık büyüme oranı (CAGR) kaydetmesi beklenmektedir.
2025 yılında inşaat sektöründe sürdürülebilir ürünler daha da önemli hale gelecektir. Isı yalıtımında daha etkili malzemeler ve bina enerjisinin verimli kullanımı, önümüzdeki yıllarda sektörün ana odak noktalarından biri olacaktır. Bu doğrultuda, üretim süreçleri ve ürün geliştirme çalışmaları hız kazanacaktır.
Sürdürülebilirlik, vergi teşvikleri ve sıkılaşan bina yönetmelikleri sayesinde inşaat sektöründe temel bir öncelik haline gelmiştir. IBISWorld tarafından yayınlanan ABD’de Sürdürülebilir İnşaat Malzemeleri Üretimi raporuna göre:
“2022 yılına kadar geçen beş yıl içinde, ABD’de ve Dünyada çevresel konulara verilen önem artmış ve karbon emisyonları ile iklim değişikliği konusundaki endişeler büyümüştür. Aynı zamanda, yükselen enerji maliyetleri tüketicileri ve işletmeleri enerji tasarrufuna daha duyarlı hale getirmiştir.”
Karbon emisyonlarını azaltmak ve doğal kaynak tüketimini düşürmek amacıyla birçok sürdürülebilir malzeme tercih edilmektedir. Enerji tasarruflu pencere ve kapılar, geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen sıhhi tesisat bileşenleri ve armatürler bu çözümler arasında yer almaktadır.
Future Market Insights tarafından yayınlanan 2023-2033 Küresel Akıllı ve Sürdürülebilir Binalar Pazarı raporunda ise şu ifadeye yer verilmektedir:
“Binalar, küresel ölçekte toplam birincil enerjinin %30-40’ını tüketmektedir. Enerji verimli binalar ise daha iyi ısıl konfor sağlamakla birlikte bina ömrünü de uzatmaktadır.”
2025 yılı, küresel ekonomik ve politik dinamikler açısından inşaat sektörü için önemli fırsatlar sunmaktadır. Avrupa’da yükselen enflasyon, Orta Doğu’daki siyasi istikrar arayışları ve ABD’nin Asya pazarına yönelik vergi politikaları, sektörün gelecekteki yönelimlerini belirleyen başlıca unsurlar arasında yer almaktadır.
Son yıllarda Avrupa’da artan enflasyon, inşaat maliyetlerini yükseltirken yatırım kararlarını da zorlaştırmıştır. Ancak bu durum, sürdürülebilir ve enerji verimli yapı malzemelerine olan talebi artırarak yeni fırsatlar yaratmaktadır. Yüksek enerji fiyatları ve hammadde maliyetleri, inşaat firmalarını daha verimli çözümler aramaya yönlendirmektedir. Avrupa’daki yeşil dönüşüm politikaları ve enerji tasarruflu binalara yönelik teşvikler, Türkiye gibi üreticiler için ihracat imkanlarını genişletme potansiyeli taşımaktadır.
Öte yandan, Orta Doğu’da gözlemlenen istikrar çabaları, büyük ölçekli inşaat projeleri için olumlu bir zemin hazırlamaktadır. Suudi Arabistan’ın NEOM projesi, Katar ve BAE’de yürütülen akıllı şehir projeleri ile altyapı yatırımları, bölgedeki inşaat sektörünün canlanmasını destekleyen gelişmeler arasındadır. Türkiye’nin bölgede faaliyet gösteren güçlü müteahhitlik firmaları, bu projelerde daha aktif rol alarak yeni iş birlikleri geliştirme ve pazardaki konumlarını güçlendirme fırsatı bulabilir.
ABD’nin Asya pazarına yönelik yüksek gümrük vergileri ise küresel tedarik zincirlerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır. Çin’den ithal edilen inşaat malzemelerinin ABD pazarında daha pahalı hale gelmesi, alternatif tedarikçiler için rekabet avantajı yaratmaktadır. Türkiye, uygun maliyetli ve kaliteli üretimi sayesinde bu süreçten faydalanarak ABD ve Avrupa pazarlarında daha güçlü bir konuma gelebilir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, 2025 yılı küresel ekonomide belirsizlikler barındırsa da, inşaat sektörü açısından yeni büyüme fırsatları sunmaktadır. Avrupa’daki enflasyonist ortam nedeniyle sürdürülebilir ürünlere olan ilginin artması, Orta Doğu’da siyasi istikrarın güçlenmesiyle yeni projelerin hız kazanması ve ABD’nin Asya pazarına uyguladığı vergi politikalarının tedarik zincirlerinde değişikliklere yol açması, Türkiye’nin küresel inşaat sektöründe daha etkin bir oyuncu haline gelmesine olanak sağlayabilir. Bu süreçte inovasyon ve verimlilik odaklı üretim stratejileri, rekabet avantajını sürdürülebilir kılmak adına büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, küresel ekonomik dalgalanmalar ve ham madde krizleri Türkiye inşaat sektörünü zorlasa da, bu zorluklar aynı zamanda yeni fırsatları da beraberinde getirmektedir. Sektörün sürdürülebilirlik odaklı inovasyonları benimsemesi, verimlilik artırıcı teknolojilere yatırım yapması ve değişen küresel dinamiklere hızlı uyum sağlaması, gelecekte rekabet avantajını pekiştirecektir. Türkiye, Avrupa’nın yeşil dönüşüm sürecinden, Orta Doğu’nun büyük altyapı projelerinden ve ABD’nin Asya’ya yönelik ticaret politikalarından stratejik bir konumlanma ile faydalanabilir. Sektör, bu süreci sadece bir kriz dönemi olarak değil, küresel arenada daha güçlü bir oyuncu olma fırsatı olarak görmelidir. Geleceği inşa etmek, ancak değişimi kucaklamak ve cesur adımlar atmakla mümkün olacaktır.