Pazar, Mart 9, 2025

Küçükbaş hayvancılıkta 2025 hedefi: 61 milyon

Nihat Çelik, hayvancılık sektöründe küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi ithalata bağımlılığın azaltılması ve üreticilerin desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı

ŞURA NUR SAVRANOĞLU

Türkiye’de küçükbaş hayvan varlığındaki artış dikkat çekiyor. 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4,8 oranında artarak 54,9 milyon başa ulaşan küçükbaş hayvan sayısının, kırmızı et arzındaki sürdürülebilirlik açısından büyük önem taşıdığı belirtilmekte. Hayvancılık sektöründe küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi, ithalata bağımlılığın azaltılması ve üreticilerin desteklenmesi gerektiği açıklanırken, 2025 yılı sonuna kadar 61 milyon baş hedefine ulaşılmasında kritik bir öneme sahip olduğu vurgulanıyor. Sektörde artan yem, mazot ve gübre maliyetlerinin çiftçileri zor durumda bıraktığı belirtilirken, üreticilerin desteklenmesi için yeni teşvik modellerinin de hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Türkiye Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Genel Başkanı Nihat Çelik, küçükbaş hayvancılık sektöründeki gelişmelere ilişkin TİCARET Gazetesi’nin sorularını yanıtlayarak sektörde yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini değerlendirdi. Çelik, özellikle yerli ırkların korunması, genç çiftçilere yönelik teşvikler ve tarımda teknolojinin etkin kullanımı gibi konuların sektörün geleceği açısından büyük arz ettiğini dile getirdi.


“Hayvan sayılarındaki artış büyük önem taşıyor”

Türkiye’deki koyun keçi yetiştiriciliğinin mevcut durumunun hayvan varlığındaki değişimle açıklanabileceğini dile getiren Çelik, “Küçükbaş hayvan sayımız 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4,8 oranında artarak 54,9 milyon başa ulaştı. Bu artışın hem sektör hem de ülke adına olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle kırmızı et arzında bir sıkıntı olmaması açısından hayvan sayılarındaki artışlar büyük önem taşımakta. Çünkü hayvan sayımızın artışına paralel olarak et ve süt veriminin de artırılmasıyla var olan kırmızı et açığının kapatılması ülkemiz adına istenilen bir sonuç. Daha da önemlisi üretimin artırılması hiç arzu etmediğimiz ithalata karşı da bir güvence olacak. Dolayısıyla öncelikle Bakanlığın belirlemiş olduğu 2025 yıl sonu hedefi olan 61 milyona ulaşmak ve nihayetinde de Cumhurbaşkanının belirlediği nüfus başına küçükbaş hedefine odaklanmak durumundayız. Bu hedefe ulaşmak için halen var olan birtakım sorunlarımızın çözülmesi gerekmekte” diye açıkladı.  


“Koyunculuk ülkemizde önemli bir geçim kaynağı”

Çelik, koyunculuk ve keçi yetiştiriciliğinin Türkiye’deki çiftçiler için tarihsel olarak önemli hayvancılık dallarından biri olduğunu belirtti. Koyun yetiştiriciliğinin et, süt, yün ve deri üretimi açısından ülke ekonomisinde önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Çelik, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde koyunculuğun halkın geçim kaynağı oluşturduğunu ifade etti. Çelik, “Toplum olarak koyun eti tüketiminde yanlış algılara rağmen kuzu eti talebindeki sürekli artış koyunculuğun önemini ortaya koymakta. Ayrıca Kurban Bayramlarında her yıl yaklaşık 2,5 – 3 milyon baş kurbanlık küçükbaş hayvan kesimi de sektörün önemini daha da arttırmakta. Toplam kırmızı et üretiminde küçükbaş hayvancılığın payı yüzde 27 civarındayken sütte ise bu pay yüzde 10 civarında. Ancak insanlarımızın sağlıklı ve organiğe yakın bir şekilde beslenmesi için bu oranların çok daha yukarılarda olması gerekmekte” diye konuştu.


“Küçükbaş hayvancılığın payı arttırılmalı”

Önümüzdeki yıllarda koyun ve keçi yetiştiriciliğinde izleyecekleri yol haritasıyla ilgili düşüncelerini paylaşan Çelik, “Bakan İbrahim Yumaklı, gerekli çalışmalarını tamamlayarak hayvancılıkta 2024-2028 yıllarını kapsayan 5 yıllık yol haritasını açıkladı. Bizim hedefimizde öncelikle bu yol haritasında üzerimize düşen vazifeleri en iyi bir şekilde yapmak olacak. 5 yıllık yeni yol haritasında hayvancılık için yeni destekleme modeline geçilmiş olmasıyla küçükbaş hayvancılıkta da önemli bir yol katedeceğimizi düşünüyorum. Ancak her halükârda hayvancılık destekleri içerisindeki küçükbaş hayvancılığın payının artırılmasını ülkemiz adına önemsiyoruz. Çünkü kırmızı et açığının küçükbaş hayvancılık ile kapatılacağı çok net bir şekilde görülmekte. Ülkemizin her yönüyle tam bir küçükbaş hayvancılık coğrafyası olduğu gerçeği göz önüne alınarak gelecekte daha iyi bir noktaya geleceğimize inanıyorum” diye belirtti.


“Yeni ırklarımızın korunması güçleşti”

Türkiye’nin yeryüzünün en önemli gen merkezlerinden birisi olduğunu belirten Çelik, bu zengin biyolojik çeşitliliğin korunmasının önemine değinerek, Türkiye’deki koyun ve keçi türlerinin genetik kaynaklarının, biyolojik çeşitliliğin önemli bir bileşeni olduğunu ifade etti. Bu kaynakların yeterince değerlendirilemediğini ve bazı türlerin henüz tam olarak tanımlanmadan yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu dile getiren Çelik, “Düşük verimli olan yerli ırklarımızın yerini hızlı bir şekilde kültür ırkları veya melezlerinin çoğalmasıyla yerli ırklarımızın korunması da güçleşmiştir. Oysa yerli ırklar yüzyıllardır yetiştirilegeldikleri çevrenin kendine özgü koşullarına çok iyi uyum sağlamış, verimleri düşük olsa bile özgün nitelikleri olan, dayanıklı, kanaatkâr, yetersiz çevre koşullarında üreyebilen hayvanlar oldu. Öncelikle yerli ırkların korunmasının mutlaka gerekli olduğu konusunda bir inanç birliği sağlanarak korumaya alınacak ırkların belirlenmesi ve koruma yöntemleri üzerinde durulmalı. Yerli ırkların korunması çerçevesinde bakanlıkça verilen destekler var ancak yerli ırkların ıslahı konusunda Tarım Bakanlığının, Üniversitelerin ve Birliklerimizin paydaşlığında yürütülen Halk Elinde Hayvan Islahı Ülkesel Projelerimiz yaklaşık 1,5 milyon küçükbaş hayvan ile devam etmekte. Bu projelerdeki amacımız hayvanların verimlerini artırmak yanında bilinçsizce yapılan melezlemelerin de önüne geçilerek saf ırklarımızı muhafaza etmek. Yani bir yandan ıslah yaparken aynı zamanda da yerli ırklarımızın korunması ve yaygınlaştırılmasına çalışmaktayız” dedi.


“Üretici ve tüketici arasındaki fiyat dengesi sağlanmalı”

Çiftçilerin karşılaştığı en büyük zorlukların başında girdi maliyetlerinin her geçen gün artması ve bunun karşılığında üreticilerin yeterli kazanç elde edememesi olduğunu belirten Çelik; gübre, mazot, ilaç, tohum ve yem gibi girdi maliyetlerinin yüksek olmasının, çiftçilerin ve yetiştiricilerin karlılığını büyük ölçüde olumsuz etkilediğini aktardı. Çelik, çiftçilerin, var oldukları günden bu yana üretimi sürdürebilmek için büyük çaba harcadıklarını ve bin bir çeşit gıdayı sofralarımıza ulaştırdıklarını ifade etti. Çelik, “Bugün marketlerde raflarda hiçbir ürünün yokluğu diye bir şey söz konusu değil. Keza semt pazarlarında da çiftçilerimizin ürettiği her ürün bolca yer alıyor. Ancak burada düşünülmesi gereken çiftçinin kazancı ve tüketicilerin bu ürünlere uygun fiyatlardan erişimi. Üretici ve tüketici arasındaki fiyat dengesi sağlanamaz ise tarımın sürdürülebilirliği de ciddi manada sıkıntıya girer. Hayvancılıkta da artan yem maliyetleri karşısında hem süt üreticileri hem de besicilik yapan yetiştiriciler hayli zorlanmakta ve üretimin sürekliliği zora girmekte. Çiftçilerimizin sorunlarını çözmek veya hafifletmek adına Bakanlık yoğun bir şekilde çalışmakta. Dolayısıyla Bakanlık tarafından hayata geçirilen gerek planlı üretim gerekse sözleşmeli üretim ve hayvancılıktaki yeni destekleme modelini çiftçi ve yetiştiricilerimize fayda sağlayacak ve sorunları çözme noktasında olumlu çalışmalar olarak değerlendirebiliriz” dedi.


“Keyfi zam yapanlar bakanlıkça cezalandırılmalı”

Yem fiyatlarının oldukça yüksek tutulduğuna dikkat çeken Çelik, bu tür fabrikaların sıkı bir şekilde denetlenmesi gerektiğine vurgu yaparak konuya dair bazı çözüm önerilerinde bulundu. Çelik, “Artan yem maliyetleri hem süt üreticilerini hem de besicilik yapan yetiştiricileri oldukça zorlamakta. Dolayısıyla bu sorun Bakanlığın nezdinde çözüme kavuşturulmalı. Sanayide üretimi yapılan yemlerin fiyatları sürekli zamlanmakta olup bu durum yetiştiricilerimiz için büyük bir handikap. Bakanlığın yem fabrikalarını sıkı denetim altında tutmalı keyfi zam yapanlar en ağır bir şekilde cezalandırılmalı. Günümüzde aşırı derecede yüksek olan fabrika yeminde fiyatları düşürmenin birinci yolu yaklaşık yarısı ithalat yoluyla satın alınan soya ve mısır gibi yem ham maddelerinin yurt içinde üretiminin artırılması. Yem hammaddesinde yüzde 50’ye varan dışa bağımlılığın en azından yüzde 10’lara düşürülmesi yönünde yurt içinde üretim teşvik edilmeli ve desteklenmeli. Toplam ekilebilir alanlar içerisinde yem bitkilerinin oranı yüzde 25 civarına getirilmeli, kuraklığa dayanıklı yemlik bitki kültürü araştırmalarının yapılması teşvik edilmeli. Kaba yem üretimindeki açık kapatılmalı, özellikle otların biçilmesi ve depolanması esnasında yapılan yanlışlardan dolayı meydana gelen çok ciddi kayıplar önlenmeli. Kuraklık göz önünde bulundurularak su kaynaklarının değerlendirilmesi için silajlık mısır yerine arpa/fiğ/tritikale gibi yem bitkileri ile silaj yapımı artırılmalı” dedi.


Hayvancılıkta yeni destekleme modeli

Çiftçilere yönelik devlet destekleri hakkında açıklamalarda bulunan Çelik, 2025 yılı için devlet bütçesinden tarımsal desteklemelere 135 milyar TL kaynak ayrıldığını belirtti. Bu desteklerin tarım sektörüne büyük faydalarının olduğunu ancak çiftçilerin üretimini olumsuz yönde etkileyen en önemli unsurların gübre ve mazot fiyatlarındaki yükselişin olduğunu kaydetti. Çelik, “Bakanlık bu konuda çiftçilerimizi rahatlatmak için özellikle gübre ve mazotta yeni bir destekleme modeline geçerek temel destek katsayı değerini mazot ve gübre maliyetleri baz alınarak belirlemekte ve planlama kapsamındaki ürünlerden havzasında üretilenlere ve planlama kapsamı dışındaki diğer ürünlerin tamamına temel destek verilmekte. Böylece ÇKS’ye kayıtlı üreticilere verilen temel destekle mazot maliyetinin yüzde 50’si, gübre maliyetinin yüzde 25’i karşılanmakta ayrıca planlama kapsamındaki ürünleri havzasında üretenlere ilave olarak Planlı Üretim Desteği verilirken bu destekle birlikte planlı üretime uygun üretim yapan üreticilerimizin mazot maliyetinin yüzde 100’ü, gübre maliyetinin yüzde 50’si karşılanmakta. Diğer taraftan hayvancılıkta da yeni destekleme modeline geçilmiş olup küçükbaş hayvancılıkta 2006 yılından beri verilmekte olan anaç koyun keçi desteği yerini kuzu oğlak desteğine bıraktı. Bu yeni destek modelinde aşısı yapılmış ve kayıtlı kuzu ve oğlaklara 200 liralık temel destek yanında birtakım ilave destekler de verilerek sektörün gelişmesi hedeflendi. Desteklerin mutlaka sektöre olumlu katkıları vardır ancak yeterlilik konusunda desteklerin günün ekonomik şartları göz önüne alınarak belirlenmesinin daha doğru olacağını ve insanlarımızın karnını doyuran, gıdasız bırakmayan tarım sektörünün diğer sektörlere oranla çok daha fazla desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz” diye belirtti.


“Sıfır faizli çiftçi kredilerinin verilmesi yerinde olur”

Aile işletmelerinin finansal yönetimindeki güçlükleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Çelik, çiftçi kredilerinin bu işletmelerde nasıl bir durum yarattığına değindi. Çelik, çiftçilerin ürettiğini değerinden satamadığı durumlarda aldığı bu kredilerin sadece yük oluşturabileceği vurgusunda bulunarak, “Normal şartlarda çiftçi kredileri üretimini devam ettirme noktasında zorlanan çiftçiler için bir fırsat olabilir. Ancak çiftçi ekonomik refah seviyesini yakalayamazsa yani kredi kullansa bile ürettiğini değerinden satamazsa ki aile işletmelerinde bu krediler çiftçilerin sırtında bir yük olarak görülebilir. Kredi kullanan çiftçilerin üretimden kazanç sağlamaları kredilerin geri dönüşünü etkileyen en önemli faktör olmakta. Yani bir aile işletmesi kredi kullanmasına rağmen üretiminden kazanç sağlayamamışsa aldığı krediyi ödemekte zorlanır. Nitekim bu konuda aldığı kredileri geri ödeyemeyip icralık olan binlerce çiftçi örneklerini sıkça yaşadık. Dolayısıyla aile işletmelerine pozitif ayrımcılık tanınarak sıfır faizli kredilerin verilmesi yerinde olacak” değerlendirmesinde bulundu.


Sürdürülebilir tarımın yolu teknolojiden geçiyor

Çelik, teknolojinin tarımsal üretim sürecine sağladığı katkıları değerlendirerek, “Doğru kullandığınız takdirde teknolojinin getirdiği yeniliklerden faydalanmak sektöre mutlak faydalar sağlar. Günümüzde teknolojik gelişmeler hızına yetişilmesi güç bir şekilde ilerliyor. Elbette tarım sektörü de bu gelişmelerden her geçen gün artan oranlarda yararlanmaya devam ediyor. Sulamadan ilaçlamaya, gübrelemeden hasada birçok konuda yapay zekâ ve akıllı dijital sistemlerle verimlilik artarken, tasarruf da sağlanıyor. Tarımda teknoloji kullanımının kırsalda üretkenliğin ve gelirin artmasına, geçim şartlarının iyileşmesine de katkıları olabilmekte. Dolayısıyla gıda güvenliği ve sürdürülebilir tarım ve gıda sistemlerinin kurulmasında bilim ve teknolojiden faydalanmak zorunluluğu ortaya çıkmakta. Bu nedenle teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek teknolojinin getirdiği nimetlerden sonuna kadar faydalanmak sektöre önemli ölçüde katkılar sağlayacak” ifadesinde bulundu.


İç pazardaki doğru bir strateji globalin kapılarını açabilir

Türkiye’nin yurtdışı pazarlarında daha fazla söz sahibi olabilmesi için öncelikle iç pazardaki sorunlarının giderilmesi gerektiğine vurgu yapan Çelik, “Yurt dışı pazarlarda söz sahibi olmak için önce iç pazardaki sorunların giderilmesi lazım. Üretimi daha fazla artırmamız lazım ki yurt dışı pazarlara açılalım. Burada sadece üretmek de yetmiyor kaliteli üretim için daha fazla yoğunlaşmamız gerekiyor. Dolayısıyla sağlık ve hijyen şartları göz önüne alınarak kaliteli üretim yapmak mecburiyetinde olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Diğer taraftan ülkemize mahsus bazı gıda ürünlerinin yurt dışında tanıtımı çok iyi bir şekilde yapılmalı. Konuya küçükbaş hayvancılık açısından bakarsak ülkemizin küçükbaş hayvan sayısı bakımından Avrupa’da birinci sırada olduğu gerçeğinden yola çıkarak ihracatı geliştirecek tedbirleri almamız gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bugün et fiyatlarını düşürmek maksadıyla yurt dışından besilik büyükbaş hayvan ithal edilse de küçükbaş hayvancılıkta ihracat potansiyelimiz olduğunu ve bu fırsatı iyi değerlendirmek durumunda olduğumuzu söyleyebilirim. Dolayısıyla küçükbaş hayvan ihracatında ilk etapta Ortadoğu ülkelerinde söz sahibi olmamamız için hiçbir neden yok” dedi.

“Genç çiftçi hibe desteği projesi tekrar uygulanmalı”

Genç girişimcilerin koyun ve keçi yetiştiriciliğine ilgisini artırmak ve gençleri kırsalda tutarak üretim faaliyetleri içerisinde değerlendirmek üzere yakın geçmişte genç çiftçi hibe desteği projesinin uygulandığına dikkat çeken Çelik, “Merkez Birliğimizin koordinasyonunda Birliklerimizin de yer aldığı bu proje bugün uygulanmamakla beraber Merkez Birliği olarak projenin tekrar uygulanması için Bakanlıktan sürekli olarak talepte bulunuyoruz. Genç girişimcileri yeniden bu projeyle buluşturmakla onların ilgisini tekrar sağlayabiliriz. Bu konuda bize düşen veya verilecek her türlü göreve hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum” diye konuştu. 

“Aile işletmeleri sıfır faiz indiriminden yararlanabilmeli”

Çiftçi kredilerinin ya da geniş anlamda tarımda finansman konusunun üretimin sürekliliği açısından elzem olduğuna dikkat çeken Çelik, “Çiftçi kredilerinin aile işletmeleri üzerinde olumlu etkileri var ancak aile işletmelerinin kredilere rahatlıkla ulaşabilecekleri ve üretim sonunda aldıkları kredileri rahatlıkla geri ödeyebilecekleri bir sistemin kurulması gerekir. Aile işletmeleri için verilen kredilerin faiz oranları çok düşük tutulmalı hatta sıfır faiz indirimlerinden yararlanabilmeli. Aile işletmelerinin çoğunlukla küçük ölçekli işletmeler olması nedeniyle sıfır faizli kredilerin kullandırılması onlar için cazip olabilecek. Ayrıca kullandırılan kredilerde ipotek gibi öne sürülen şartların da esnek tutulması ve aile işletmelerini zorlamayacak şekilde olması gerekir” diye anlattı.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM