Cumartesi, Mart 15, 2025

“Hayvancılıkta kalkınma için ‘yerli ırklar’ güçlendirilmeli”

Cansu Durmaz, yerli ırkların Türk tarımı için büyük önem taşıdığını belirterek, üreticilere yerli ırkların genetik kapasiteleri ve özelliklerinin yeniden hatırlatılması gerektiğini ifade etti

ŞURA NUR SAVRANOĞLU

Hayvancılık sektörü, son yıllarda büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Yüksek üretim maliyetleri, yem fiyatlarındaki artış, döviz kuru dalgalanmaları ve ithalata bağımlılık gibi sorunlar, üreticileri zor durumda bırakıyor. Süt ve et fiyatları genellikle maliyetleri karşılamazken, küçük ve orta ölçekli işletmeler sektörden çekilme noktasına geliyor. Meraların azalması ve tarım alanlarının daralması da üreticilerin giderlerini artırarak sürdürülebilirliği zorlaştırıyor. Bu ekonomik baskılar, kırsal bölgelerde istihdam kaybına ve üretim düşüşlerine neden olurken, hayvancılık sektörü de çıkmazda kalıyor. 

Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni bölümü son sınıf öğrencisi Cansu Durmaz, hayvancılık sektörüne dair görüşlerini paylaştı. Durmaz, hayvancılık sektörünün sürdürülebilirliği hakkında açıklamalarda bulunarak kısa vadeli politikaların ve desteklerin, ziraat sektörünün geleceğini güvence altına almakta yetersiz kaldığına vurgu yaparak küçük ve orta ölçekli işletmelerin sürdürülebilirlik açısından ziraatın en önemli hayati damarlarından birisi olduğunu aktardı. Durmaz, uzun vadeli çözümler için yerli genetik kaynakların korunup geliştirilebilmesi adına yeni projelerin hayata geçirilmesi gerektiğinin elzem olduğuna vurgu yaptı. Durmaz, yerli ırkların Türk tarımı için büyük önem taşıdığını belirterek üreticilere, yerli ırkların genetik kapasiteleri ve özelliklerinin yeniden hatırlatılması gerektiğini ifade etti.


“Çiftçiler zararına üretim yapmak zorunda kalıyor”

Hayvancılık sektöründeki en büyük ekonomik sorunların başında yüksek üretim maliyetleri, yem fiyatları, üretilen ürünlere düşük fiyat verilmesi ve ithalata olan bağımlılığın bulunduğunu belirten Durmaz, özellikle yem hammaddelerinin büyük ölçüde dışa bağımlı olması ve döviz kuru dalgalanmalarının, maliyetleri önemli ölçüde yükselttiğine dikkat çekti. Durmaz, “Bu maliyet artışına karşılık, süt ve et fiyatları genellikle maliyeti karşılayacak şekilde yükselemiyor, bu da üreticilerin kâr marjının dar bir konumda olmasına sebep oluyor ya da zarar etmelerine yol açıyor. Sürdürülebilirlik açısından bizim için oldukça önemli olan küçük ve orta ölçekli üreticiler, bu ekonomik baskılar nedeniyle ya hayvan sayılarını azaltıyor ya da sektörü tamamen terk etme kararı alıyorlar. Bunların yanında; meraların azalması ve tarım alanlarının daralması, hayvanlarımızı otlatma imkânlarını kısıtlayarak yeme olan bağımlılığını artırıp, üreticilerimizin giderlerinin yükselmesine sebep oluyor. Bu oluşan ekonomik zorluklar ziraat için oldukça önemli olan, kırsalda geçim zorluğu çeken aile işletmeleri için hayvancılığı sürdürülemez hale getiriyor. Çoğu zaman üreticiler zararına üretim yapmak zorunda kalıyorlar. İşletmelerini kapatan üreticilerimiz başka iş alanlarına yönelip kırsalı terk ediyorlar. Bu kırsal kesimlerimizde oluşan değişim hem istihdam kaybına hem de üretimde ciddi düşüşlere sebep oluyor” diye anlattı.

Cansu Durmaz, “Meraların azalması ve tarım alanlarının daralması, hayvanlarımızın otlatma imkânlarını kısıtlayarak yeme olan bağımlılığını artırıp, üreticilerimizin giderlerinin yükselmesine sebep oluyor” dedi

“Kısa vadeli politikalar yetersiz kalıyor”

Hayvancılık sektörünün sürdürülebilirliği hakkında açıklamalarda bulunan Durmaz, en büyük engellerden birinin dışa bağımlılık olduğunu vurguladı. Kullanılan yem hammaddelerinin büyük bir kısmının ithal edildiğini ve döviz kuru dalgalanmalarının maliyetleri tahmin edilemez hale getirdiğini ifade eden Durmaz, “Mera alanlarının azalması ve kalitesinin düşmesi, hayvanların doğal yem kaynaklarına erişimi zorlaştırıyor. Bu da hem çevresel hem de ekonomik açıdan sürdürülebilirliği zorlaştırıyor. Bir diğer engel, uzun vadeli planlama yetersizliğinin olması; kısa vadeli politikalar ve destekler, ziraat sektörünün geleceğini güvence altına almakta yetersiz kalıyor. Küçük aile işletmeleri ve orta ölçekli işletmeler sürdürülebilirlik yönünden ziraatın en önemli hayati damarlarından birisi. Üreticimizi rahatlatacak ve tekrardan sektöre gelmelerini ikna edecek düzeyde güvenilir planlamaları hayata geçirmeliyiz. İklim değişikliği gibi çevresel faktörler de su kaynaklarının ve otlakları etkileyerek uzun vadede üretimi riske atıyor. Oluşan tüm bu etkiler, sektörün hem ekonomik hem de ekolojik anlamda sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasını zorlaştırıyor” diye konuştu.


“Kırsalda genç nüfus azalıyor, nitelikli eleman bulmak zorlaşıyor”

Kırsalda genç nüfusun azaldığına dikkat çeken Durmaz, “Hayvancılık sektöründe çalışacak nitelikli eleman bulmak zorlaşıyor. Çoğu işletme aile emeğine dayansa da modern ve büyük tesislerde çalışacak personel için ek maliyetler oluşuyor. Bu zorluklar, üreticilerin ya hayvan sayısını düşürmesine ya da düşük kaliteli yem kullanarak hayvanların verimlerini düşürmesine yol açıyor. Süt ve et üretiminde kalite kayıpları mevcut, bu da hem iç piyasada hem ihracatta rekabet gücünü zayıflatıyor. Üreticilerimiz genelde bu maliyetleri satış fiyatlarına yansıtamıyor, dolayısıyla da üstlerine ekonomik bir yük binmiş oluyor” dedi.


“Üreticilerin ihtiyacı maliyetleri düşürecek çözümler”

Hayvancılık sektöründeki devlet desteklerinin etkinliği üzerine değerlendirmelerde bulunan Durmaz, son yıllarda desteklerin artırılmış olmasına rağmen, döviz dalgalanmaları ve yüksek fiyatlar nedeniyle bu desteklerin üreticilerin maliyetlerini karşılamada yetersiz kaldığını ifade etti. Durmaz, “Buzağı desteği, süt primi, yem bitkileri teşvikleri gibi uygulamalar mevcut. Bu destekler küçük üreticilerimiz için oldukça önemli. Küçük işletme, aile işletmesi ve orta ölçekli işletme demeden ayakta kalmalarına yetecek destekleri sağlamak gerekiyor. Üreticilerin asıl ihtiyacı olan, maliyetleri düşürecek yapısal çözümler ve uzun vadeli planlamalar. Üretimde günlük yaraları sarmaya çalışmak yerine geniş çaplı çözümler oluşturulması gerekli. Hastalıktan ari işletmelere verilen ek teşvikler olumlu adımlar oluştursa da tabana yayılmakta zorluk çekmeye devam ediyor” açıklamasında bulundu.


“Teknolojiyi daha fazla tarıma entegre etmeliyiz”

İşletmelerin dışa bağımlılığını azaltmak için yön değişikliği yapılması gerektiğini söyleyen Durmaz, yerli yem üretimine öncelik verilmesi, mera ıslahı ve yem bitkisi üretimine yönelik teşviklerin artırılması gerektiğini ifade etti. Küçük işletmelerin kooperatifler aracılığıyla bir araya gelmesinin, maliyetleri düşürüp pazarlık güçlerini artıracağını vurgulayan Durmaz, “Dünya tarımda teknolojik olarak çok ilerledi, bizimde hızımızı arttırarak teknolojiyi daha fazla tarıma entegre etmeliyiz. Modern ahır sistemleri, otomasyon ve verimli sulama yöntemleri, uzun vadede hem çevresel hem de ekonomik kazanç sağlar. Bunlarla birlikte katma değerli ürünlere odaklanmalıyız. Süt ve etin işlenerek peynir, yoğurt, sucuk gibi ürünlere dönüştürülmesi ancak bunları üretirken ihracata gidebilecek kalitede olması şartını karşılamak geliri arttırır. Enerji maliyetlerini düşürmek için güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar üreticiye sunularak teşvik edilmeli. Son olarak en önemlisi, gençleri tekrardan sektöre çekecek eğitim ve teşvik programları oluşturarak sürdürülebilirliği insan kaynağı açısında da güçlendirmek gerekiyor” diye konuştu.


“Yerli koyun ırkının kolostrum bileşimini araştırdık”

Yurt dışından hayvan ithalatının tarım için uzun vadeli bir çözüm sunmadığını vurgulayan Durmaz, “Yerli genetik kaynaklarımızı korumak ve geliştirmek için yenilikçi projeler hayata geçirmeliyiz. Yerli ırkların ıslah çalışmalarına destek vererek verimi artırmak, ithal damızlık bağımlılığını azaltacaktır. Bizler de bu kapsamda üniversitemizin lisans döneminde yürüttüğümüz ‘Çine Çaparı’ ile ilgili bir TÜBİTAK projemizde, bu yerli koyun ırkının kolostrum (ağız sütü) bileşimini araştırmayı hedefledik. Çine Çaparı ve Karya koyunlarının doğumdan sonraki ilk beş gün boyunca ürettikleri kolostrumun protein profillerini (SDS-PAGE yöntemi ile), bileşimini, antioksidan aktivitesini ve kuzuların canlı ağırlığı üzerindeki etkilerini karşılaştırmalı olarak inceledik. Bu kapsamda, ocak, şubat ve mart aylarında doğum yapan 12 dişi koyundan 1., 3. ve 5. günlerde kolostrum örnekleri topladık ve analizler gerçekleştirdik. Çalışmamızın sonuçları, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Çine Çaparı koyununun kolostrumunun besin değeri açısından önemli verilerini ortaya koymasına katkı sağladı. Bu araştırmayla, yerli koyun ırklarımızın korunmasına yönelik bilimsel literatüre destek olmayı ve elde ettiğimiz bulguları akademik makaleler, kongre ve sempozyum bildirileri aracılığıyla paylaşmayı amaçladık” dedi. 


“Yem üretiminde biyoteknolojik yenilikler önemli”

Durmaz, hayvancılıkta rekabet gücünü artırmak için dijital tarım teknolojilerinin kullanılması gerektiğini belirterek, sensörler ve veri analitiği ile hayvan sağlığı ve verimliliğin izlenmesinin, kayıpları en aza indirebileceğini vurguladı. Durmaz, “Veri analizi ile profesyonel planlama yapmak işletmelerin verim ve ekonomik kayıplarını en aza indirecektir. Yem üretiminde ise biyoteknolojik yenilikler de önemli. Alternatif yem kaynakları ve dayanıklı yem bitkileri geliştirmeye yönelik projeler dünya çapında sürüyor. Ar-Ge’ye yatırım yaparak, iklim değişliğine uyumlu üretim modelleri oluşturulmalı. Son olarak, atık yönetimi ve biyogaz üretimi gibi döngüsel ekonomik yaklaşımlar çevreye katkı sağlarken ekonomik fayda da elde etmeyi sağlar. Pazarlama tarafında ise coğrafi işaretli ürünlerimizin ihracatı için dijital platformlar ve marka stratejileri geliştirerek daha fazla dünyaya tanıtmalıyız. Bu yenilikler, Türkiye’nin hayvancılık ekonomisini hem içerde hem de dışarda daha rekabetçi ve dayanıklı hale getirebilir. Her biri, tarım sektörünün mevcut sorunlarını çözmeye yönelik pratik ve geleceğe dönük çözümler sunabilecek düzeyde olmalı” diye aktardı.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM