Pazartesi, Mart 17, 2025

Sürdürülebilir üretimin yolu ‘teşvikten’ geçiyor

EMKOÜİB Mobilya Çalışma Komitesi Başkanı A. Müjdat Kemer, “Türkiye’nin Avrupa’ya tedarikçi olabilmesi için sürdürülebilirlik bir fırsat” dedi


ESLEM TÜRKOĞLU

İklim krizinin çözümü olarak görülen sürdürülebilirlik, hayatın her alanında kendisini gösteriyor. İhracatta da önemli bir değer olarak görülmeye başlanan sürdürülebilirlik, dünyadaki üretim sistemini ve ekonomileri değiştirmeye devam ediyor. Türkiye’nin Avrupa’ya tedarikçi olabilmesi için sürdürülebilirliğin fırsat olduğunu söyleyen Ege Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği (EMKOÜİB) Mobilya Çalışma Komitesi Başkanı A. Müjdat Kemer, “Avrupa’nın koyduğu sürdürülebilirlik kurallarına uymanın avantajlı olduğunun görülmesi ve bunun avantajlı hale getirilmesi lazım. Diyelim ki bir ihracatçı bütün kurallara uydu ve Avrupa’nın istediği özelliklerde ürün ihraç etti. Bu ihracatçının ödüllendirilmesi diğerlerini de teşvik eder” dedi.

Sürdürülebilirliğin anlamlı bir kelime olduğunu söyleyen Kemer, “Türkçe karşılığı olarak sürdürülebilirlik, devam edebilir demek. Tersinden düşünürsek; yok olma, ölme demek. Yani yaşamın devam edebilmesi için sürdürülebilir olması gerekiyor. Dünyanın şu anda içinde bulunduğumuz çağda bu şartlarla ve bugünkü iklimle devam etmesi mümkün değil. Bununla ilgili bir sürü hesaplamalar yapılıyor. Ortalama 2 derece artınca dünya sıcaklığı nereye geldiği hesaplanıyor. Grönland komple eridiği zaman deniz yüzeyinin 7 metre yükseleceği söyleniyor. Sürdürülebilirlik bunu engellemek için ortaya çıkartılmış bir proje” diye konuştu. 


Türkiye’de İklim Kanunu’nun TBMM’ye sunulduğunu söyleyen Kemer, “Umarım kanun geniş çerçeveli sürdürülebilirliğin ilk temel kanunlarından bir tanesi olarak çıkar ve yavaş yavaş uyum sağlarız” dedi

“Sürdürülebilirlik, Avrupa projesi”

Sürdürülebilirliğin bir Avrupa projesi olduğunun altını çizen Kemer, “Sürdürülebilirlik, Avrupa’nın öncülüğünü yaptığı ve kurallarını koyduğu bir proje. Avrupa kendisiyle ilgili bunu yıllardır uyguluyor. Avrupa’da emisyon, çevre kirliliği, ormanların yok olması, suların kirlenmesi gibi konular dünyanın diğer yerleri gibi değil. Zaten Avrupa’ya giden herkes bunu fark ediyor. Avrupa hala yeşil bir kıta. Ama kendisinin kendini korumasının yetmediği, bu atmosferin bütün dünyadan, Avrupa’nın üstüne de geldiğini biliyor. Bilim insanları da Avrupa’nın ikliminin özellikle su akıntılarının, deniz suyunun sıcaklığının artmasıyla beraber bozulacağını ve kuzeyinin buzul dalgasıyla karşı karşıya geleceğini söylüyor” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın sürdürülebilirlik projesinin ‘Ben ekonomik gücümü öyle bir kullanayım ki benimle iş yapmak isteyenler bu kurallara uysun’ şeklinde olduğunu söyleyen Kemer, “Avrupa Birliği, dünya ithalatının yüzde 30’unu yapan bir topluluk. Bu çok büyük bir rakam. Şöyle örnek vereyim; Amerika yüzde 13, Çin yüzde 9, Japonya yüzde 4 boyutta ithalat konusunda. Kısaca hepsini toplasan Avrupa’nın noktasına gelmesi mümkün değil. Bu yüzde 30’luk ithalat gücünü, kuralları ortaya koyarak; ‘Bana birisi mal satmak istiyorsa, benim kurallarıma uygun olarak mal satacak. Bu sayede de ben havanın kirlenmesini, iklim krizini engelleyeceğim’ diyor” dedi.


“Sürdürülebilirlik, yeni ekonomik sistem”

Sürdürülebilirliğin yeni bir ekonomik sistem olduğunu kaydeden Kemer, “Sürdürülebilirlik; liberalizm, kapitalizm, komünizm gibi. Finansman alabilmek için de taksonomi çizelgeleri var. Hangi kirlilik, hangi krediyi hangi oranda alacak gibi kriterler var. Yani sen ne kadar temiz bir üretim yapıyorsan o kadar ucuz kredi, ne kadar kirli üretim yapıyorsan o kadar pahalı kredi kullanacaksın. Bu, pazarı ve farkındalık yaratmayla beraber dünyayı değiştirmeye çalıştıkları bir sistem” dedi.

Sürdürülebilirliğin bir kültür meselesi olduğunu da belirten Kemer, “Bu kültürün belki Japonya, Kore, kısmen Çin’de oluşması mümkün. Çünkü o toplumlarda kökenlerinde bir kültür olan toplumlar. Sürdürülebilirliği, her şeyi para ve tüketim olarak gören toplumların algılaması biraz zor. Bu toplumların en başında da bana göre Amerika geliyor. Amerika tümüyle tüketim olan, herhangi bir kültür üretmemiş, göçmen ve çıkar topluluğu. O yönden Amerika bu iş için aslında en negatif tarafta duran bir ülke. Nitekim Trump bu anlaşmadan çıktığını söyledi. Ekonomik güç olarak düşünürsek Avrupa, Amerika’dan büyük bir güç. Ekonomik olarak kendi para birimi, pazarı, gücü var. Ancak Avrupa, Amerika’yı ne kadar kurallara uydurabilir bilmiyorum” diye konuştu.


“Çin’de süratli bir değişim var”

İklim krizine gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dahil olduğundan bahseden Kemer, “Mesela Afrika’da, Avustralya’da böyle bir tehlike yok. Afrika, çok geri kalmış bir kıta ama şu anda iklim krizine çok ciddi etkileri yok. En büyük etkiyi şu anda Çin yapıyor ki Çin’de de çok süratli bir değişim söz konusu. Haberlerde görüyoruz; Çin, yeşil enerjiye ve sürdürülebilir enerjiye süratle dönüyor. Her tarafta güneş ve rüzgar enerjisi oluşmuş vaziyette. Amerika’da böyle bir çalışma yok. Amerika hala fosil yakıtlarla gelirini artırma peşinde. Fosil yakıtlar bitmeden iklim krizinin önüne geçilmesi mümkün değil” dedi.

Kemer, Türkiye ile ilgili de, “Türkiye’de çok tehlikeli ve kötüye gelmiş bir nokta yok. Burada üzücü olan taraf şu; biz defalarca ayağımıza fırsat gelmiş olmasına rağmen Avrupa’daki aydınlanma çağına, ekonomik devrime, Avrupa topluluğuna, Avrupa Birliği’ne dahil olamadık. Avrupa bir medeniyet ve yaşam kalitesini artırıcı bir topluluk. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girip onlarla entegre olma ve onlara tedarikçi olabilmesi için elinde sürdürülebilirlikle ilgili bir fırsat var. Avrupa kendi çözümünü kendisi bulabilir. Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı yok. Bizim onlara ihtiyacımız var. Şu anda Çin’de ve Amerika’da tedarik zincirleri daralmaya başladığı an Türkiye hemen yanı başındaki Avrupa’ya tedarikçi olabilecek bir ülke. Pozisyonumuzu değerlendirip Avrupa’nın tedarikçisi olabilmek için sürdürülebilirlik kurallarına uymamız gerekiyor” diye konuştu.


 “İklim Kanunu TBMM’ye sunuldu”

Türkiye’de sürdürülebilirlik ile ilgili kurallar ve regülasyon olmadığını kaydeden Kemer, “Avrupa 2015’ten bu yana arka arkaya regülasyonlar koyuyor ve onlar uygulanmaya başlanıyor. Birçoğu geçiş döneminde. Türkiye’de ilk defa 26 Şubat’ta İklim Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunuldu. İklim Kanunu, çok geniş bir kanun. Kanun, sadece emisyon ticaretiyle mi sınırlı kalacak yoksa tüm iklim değişkenlerini, paydaşlarını yani iklimin iyileşmesi için bütün tarafları içine mi alacak? Onu henüz görmedik. Umarım kanun geniş çerçeveli sürdürülebilirliğin ilk temel kanunlarından bir tanesi olarak çıkar ve yavaş yavaş uyum sağlarız. Sadece emisyon ticaretini düzenleyen bir yasa halinde gelirse parasal bir vergi kanunu gibi bir şey olarak kalacak” ifadelerini kullandı.

Kemer, yaptırımsız toplumun hiçbir şeye uyamayacağını söyleyerek, “Yaptırım gücü olması lazım. Avrupa’nın koyduğu sürdürülebilirlik kurallarına uymanın avantajlı olduğunun görülmesi ve bunun avantajlı hale getirilmesi lazım. Diyelim ki bir ihracatçı bütün kurallara uydu ve Avrupa’nın istediği özelliklerde ürün ihraç etti. Bu ihracatçının ödüllendirilmesi diğerlerini de teşvik eder. Mesela doğal gıdada bizde çok ciddi teşvikler var. Bunun daha çok teşvik edilerek ülkenin bir doğal tarım ülkesi haline getirilebilmesi mümkün” dedi.

EİB’den sürdürülebilirlik adımları
Kemer, EİB’in sürdürülebilirlik konusunda çalışma içinde olduğunu söyleyerek, “Farkındalık yaratmak için mücadele ediyoruz. Dört yıldır bir tasarım yarışması düzenliyoruz. Bu seneki temamız da eko tasarım. EİB olarak bilinçlenme açısından Türkiye’de iyi noktada olanlardan bir tanesi olduğumuzu düşünüyoruz. Çünkü sürdürülebilirliği büyük bir kesim hala bir belgelendirme, ISO 9000 veya TSE formu gibi, gidip bir belge alacağız da onu göstereceğiz bu şekilde sürdürülebilir şirket olacağız, zannediyor. Ama bu bir kültür. Sürdürülebilirliğin bir yaşam şekli, bir üretim şekli, yeni bir ekonomik sistem olduğunu anlatmamız gerekiyor. Biz birlik olarak buna elimizden geldiğince gayret gösteriyoruz” diye konuştu.
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM