Cuma, Haziran 6, 2025

Otomotivin merkezinde Çin gerçeği var

2024 yılı itibarıyla Türkiye yollarında 150 bini aşkın elektrikli araç yer alırken, bunların yüzde 30’undan fazlasını Çin menşeli otomobiller oluşturuyor. Yükselen bu trend, yalnızca araç parkını değil, 8,6 milyar dolarlık satış sonrası pazarı da derinden etkilemeye başladı. Özellikle BYD’nin Manisa’da 1 milyar dolarlık yatırımla kurduğu, yıllık 150 bin araç kapasiteli üretim tesisiyle birlikte, servis, bakım ve yedek parça dinamikleri yeniden şekilleniyor. İstanbul Ticaret Odası 52’nci Komite Başkanı ve Motor Aşin CEO’su Saim Aşçı, Çinli markaların yükselişi hakkında değerlendirme yaptı. Aşçı, “Otomotivin geleceğini konuşurken, Çin’in rolünü göz ardı etmek mümkün değil. Çünkü Çin artık sadece üretici değil, oyun değiştiren bir güç konumunda” dedi.

Aşçı, Türkiye’deki üreticilerin Çinli devlere Tier-2 seviyesi tedarikçi olma potansiyeline dikkat çekti. Çin’in, sahip olduğu nadir toprak elementleri ve stratejik yeraltı kaynaklarıyla, küresel tedarik zincirinin kritik halkasını oluşturduğuna dikkat çeken Aşçı, “Ancak Çin’in etkisi yalnızca kaynak üstünlüğüyle sınırlı değil. Yıllardır inşa ettiği güçlü altyapı, teknolojiye yaptığı agresif yatırımlar ve elde ettiği üretim deneyimi sayesinde otomotivde adeta yeni bir düzen kuruyor. Elektrikli araçlar, batarya teknolojileri ve yazılım tabanlı mobilite çözümleri gibi alanlarda yakaladığı ivme, yalnızca kendi pazarını değil, dünya genelindeki otomotiv dinamiklerini de yeniden tanımlıyor” dedi. Saim Aşçı, “Bugün geldiğimiz noktada; otomotivin geleceğini konuşurken, Çin’in rolünü göz ardı etmek mümkün değil. Çünkü Çin artık sadece üretici değil, oyun değiştiren bir güç konumunda” şeklinde devam etti.


Bugün ithal ettiğimizi yarın ihraç edebiliriz

Satılan her otomobilin ardında 10-15 yıl sürecek bir satış sonrası yaşam döngüsü olduğunu belirten Aşçı, günümüzde pazarı domine eden Çin markalarının yedek parça tedarik zinciri ve servis ekosisteminin henüz Avrupa markalarıyla eşdeğer olmadığını ancak hızla geliştiklerini ifade etti. Bu duruma hazır olunması gerektiğini vurgulayan Aşçı, “Çinli markalar hâlâ büyük ölçüde yalnızca kendi orijinal parçalarıyla çalışıyor. Bu durum, kısa vadede yerli tedarikçileri ithalat baskısı altında bıraksa da araç parkının genişlemesiyle birlikte uyumlu ve alternatif parça talebinin de hızla artacağı öngörülüyor. Bugün Çin’den ithal ettiğimiz parçaları, yarın oraya ihraç etmek mümkün. Yeter ki kalite, hız ve veri yönetimi konularında kendimizi geliştirelim” diye konuştu. 


Servis ağında bağımsız atılım dönemi

Türkiye’de henüz geniş servis ağı kuramayan Çinli markalar, bağımsız servisler için de stratejik fırsatlar sunuyor. Eğitim, teknik destek ve hızlı parça erişimi konularındaki boşluklar, yeni iş modelleriyle doldurulabileceğini gösteriyor. Aşçı, “Bu yalnızca bir ürün değişimi değil, aynı zamanda yeni bir ticari kültürün gelişimi. Artık sektörde sadece teknik değil, Çin okuryazarlığı da gerekiyor. Tedarik zekâsı, kültürel uyum ve lojistik çeviklikle ilerleyeceğiz” dedi. Çin markalarının yükselişiyle birlikte, satış sonrası sektörde hem rekabetin sertleşeceği hem de iş birliklerinin çeşitleneceği yeni bir döneme girildiğine dikkat çeken Aşçı, “Bu dönüşümde güçlü tedarik yapısı, dijitalleşme ve stratejik adaptasyon en kritik başlıklar olacak. Otomotiv ekosisteminde artık değişimi seyretmek değil, yön vermek isteyenlerin çağına giriyoruz. Seyretmeyeceğiz, yön vereceğiz” açıklamasını yaptı.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM