Savunma ve havacılık sektörünün Türkiye için stratejik önem taşıdığı belirtilen ESİAD 4. Yatırım Zirvesi’nde, yeni yatırımların ve iş birliklerinin gerekliliği vurgulandı
Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Yatırım Zirvesi, ‘Savunma Sanayi ve Havacılık’ ana temasıyla İzmir’de gerçekleştirildi. Savunma sanayi ve havacılık sektöründe önde gelen firmaların bir araya geldiği zirvede, sektörün yatırım dinamikleri de masaya yatırıldı. ESİAD 4. Yatırım Zirvesi’nde, savunma ve havacılık sektörünün Türkiye için stratejik önem taşıdığının altı çizildi. Bu doğrultuda yeni yatırımların ve iş birliklerinin gerekliliği vurgulanırken, yatırımların sürdürülebilir olması gerektiği ifade edildi.
Yerli ve milli bir savunma sanayii vizyonu
Zirvenin vizyon konuşmasını yapan Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı Sanayileşme Daire Başkanı Murat Çizgel, savunma sanayisindeki yerlileştirme sürecine dikkat çekti. Türkiye’nin savunma sanayisinin 50 yıllık süreci bulunduğunu, fakat son 20 yılda şaha kalktığının anlatan Çizgel, “Son 20 yılda Türkiye’nin en önemli değerlerinden bir tanesi savunma sanayisi oldu. Bu değer, bütün dünya tarafından izleniyor ve görülüyor. Bunun temel sebebi aslında başta konan en önemli vizyon; yerli ve milli bir savunma sanayisinin olması” ifadelerini kullandı.
Çizgel, Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından savunma sanayinin yerli ve milli olması yönünde politika ortaya koyduğunu ve politikasını büyük oranda gerçekleştirdiğini vurguladı. Kritik önemdeki birçok ürün ve sistemi yerlileştirdiklerini anlatan Çizgel, şunları ifade etti: “Önemli ve kıymetli olan, kritik alanlarda millileşerek herhangi bir ürünümüzde dışarıya bağımlı kalmamamızdır. Yani tam bağımsız savunma sanayi vizyonu. Tam bağımsız savunma sanayii vizyonu konusunda hakikaten emin adımlarla gidiyoruz. Sahada olan birçok ürünü yerlileştirdik, yerlileştiremediklerimizin de programlarını başlattık, bu kritik teknolojiler de yerli olarak savunma sanayimizin eliyle üretilmeye devam edilecek. Bu gurur verici tablo ama önümüze de başka bir vizyonu ortaya koyuyor. Yerli ve milli savunma sanayimizin sürdürülebilirliğinin teşkil edilmesini hedefliyoruz.”
Savunma sanayi ihracatında hedef; 10 milyar dolar
Zirvenin ana konuşmacısı ise Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD) Başkanı ve Kale Grubu Başkan Vekili Osman Okyay oldu. Savunma ve havacılıkta bugün gelinen noktanın gurur verici olduğunu ifade eden Okyay, dünyanın 11. savunma sanayi ihracatçısı ülke olduklarını belirtti. Geçen yılı 7,2 milyar dolarlık ihracatla kapattıklarını, bu sene de 10 milyar doları hedeflediklerini bildiren Okyay, “Dünya savunma sanayisindeki ihracatçı ülkeler sıralamasında hızla yükseliyoruz” dedi.
Son ürünü üretmenin ve sistem entegrasyonunun çok önemli olduğunu belirten Okyay, “Fakat o son ürünü yapmakla iş bitmiyor. Gerçek anlamda bir savunma sanayici olabilmemiz için onun alt bileşenlerini de mutlaka ülkede üretmemiz gerekiyor” diye konuştu.
AB’nin Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla beraber savunma ve güvenliği askıya alması sebebiyle savunma sanayisinde geriye gittiğini kaydeden Okyay, “Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan tedirginlikle beraber AB, ‘Biz ne yaptık, buradan nasıl toparlayacağız’ paniğine girmiş durumda. Ama bir gecede olmuyor, çok büyük emek ve yatırım gerekiyor. Uzun bir süreye ihtiyaç oluyor. Türkiye, aslında bu anlamda çok önemli bir pozisyonda. Brüksel ile Türk savunma sanayisini nasıl entegre edebiliriz, Avrupa savunma sanayisine nasıl ürün verebiliriz, bize senelerce yapılan ortak üretim gibi yöntemlerle biz nasıl onlara yaklaşabiliriz diye de konuşmalar bir yandan devam ediyor” ifadelerini kullandı.

“Ege, savunma ve havacılıkta güçlü bir konuma ulaşacak”
Ege Bölgesi’nin savunma ve havacılıkta potansiyeline değinen Okyay, “Ege Bölgesi’ndeki yan sanayi portföyünün özgün proseslerdeki yetkinliklerinin ve havacılıkta kullanılan spesifik malzeme tiplerine yönelik üretim kabiliyetlerinin güçlenmesiyle Ege’nin savunma ve havacılık ekosisteminde çok daha güçlü bir konuma ulaşacağına inanıyorum. Bu yöndeki yeni yatırımlar ve iş birlikleri bölgeyi savunma sanayinde cazibe merkezi haline getirecek” dedi.
Sektörün sürdürülebilirliği açısından ihracatın şart olduğunu vurgulayan Okyay, “Sektörün sürdürülebilirliğinin, ihracatın yanında ikinci çıkış yolu da çift kullanım teknolojiler olarak görüyorum. Yani hem savunma sanayinde hem sivil sektörlerde kullanılabilir teknolojiler. Bu alanda dünyada ve ülkemizde örnekleri var. Savunma sanayi için geliştirilen ileri malzemeler, mesela inşaatta daha dayanıklı ürünlerin önünü açabiliyor. İnsansız sistemlerde elde edilen kabiliyetler tarımda verimliliği arttırabiliyor. Güç elektroniği veya sensör teknolojileri akıllı şehir çözümlerine doğrudan entegre edilebiliyor. Bunun gibi örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Dolayısıyla çift kullanım teknolojiler savunma ve sivil sektörlerin kullanımına sunulduğunda ölçek büyümesi sebebiyle firmaları daha sürdürülebilir hale getiriyor” ifadelerini kullandı.
Türk şirketler için yatırım fırsatları
Zirvenin ilk oturumunda ‘Savunma ve Havacılık Sanayinde Yatırım Dinamikleri’ başlığı altında yatırım ortamı ve stratejik fırsatlar ele alındı. Moderatörlüğünü Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı Sanayileşme Daire Başkanı Murat Çizgel’in üstlendiği oturumda konuşan Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi Savunma ve Havacılık Sektör Uzmanı Berk Kalyoncu, Türkiye’nin 4 saatlik uçuş mesafesinde 30 trilyon dolardan daha büyük bir ekonomiye erişim sağlayan stratejik bir konumda yer aldığını vurgulayarak, “Avrupa’nın 2030’a kadar savunma harcamalarını GSYH’nin yüzde 5’ine çıkarma hedefi kapsamında 800 milyar euroluk bir bütçe ayrılmış durumda; bu da Türk şirketleri için büyük bir fırsat alanı yaratıyor” dedi.
Savunma Sanayi Teknolojileri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Emre Uzer de Savunma Sanayii Başkanlığı’nın yüzde 100 iştiraki olarak, yenilikçi ve derin teknoloji alanındaki girişimlere yatırım yaptıklarını belirtti. Uzer, “Yapay zeka, siber güvenlik ve biyoteknoloji başta olmak üzere savunma sanayine katkı sağlayacak tüm teknolojilere yatırım yapmaya açığız” diye konuştu.
ASELSAN Genel Müdür Yardımcısı Dr. Murat Aslan ise, yurt içi firmalara verdikleri sipariş hacminin geçtiğimiz yıl 2 milyar doları gördüğünü ve bu yılın ilk 9 ayında bu rakamın 2,5 milyar dolara yaklaştığını söyledi. Aslan, millileşme oranının ise yüzde 80’e ulaştığını ifade ederek, odaklarının seri üretime kaydığını dile getirdi.

Tedarik sistemlerinde sürdürülebilirlik vurgusu
Roketsan Tedarik Zinciri Direktörü Murat Eskici, üretim yapısında ürün ağacının yüzde 80-85’ini tedarikçilerden aldıklarını ve bu yılı 1,8 milyar dolar ciro ile kapatmayı hedeflediklerini söyledi. Sektörde yaşanan en büyük sorunlardan birinin çok fazla ara yüklenici bulunmaması olduğunu ifade eden Eskici, “Belki yıllar öncesinde Roketsan’da bunlar konuşulmuyordu ama son birkaç senedir alt sistem bazında tedarikçilerimize işler vermek istiyoruz. Bu noktada hem tedarikçilerimizin kendi tedarik sistemlerini yönetebilmesini hem de çatıları altında birçok yetkinliğe ulaşmasını arzuluyoruz ki verdiğimiz siparişler çok dolaşmasın” dedi.
Oturumun son konuşmacısı TUSAŞ Tedarik ve Sanayileşme Başkanı Serdar Özpolat da, TUSAŞ’ın yıllık 2 milyar dolarlık tedarik hacmi ile önümüzdeki 10 yılda yaklaşık bin 500 yeni platform üretmeyi hedeflediğini dile getirdi. Özpolat, “Yerli yardımcı sanayi ile birlikte üç kat büyümeyi planlıyoruz” diye konuştu.
Yerlileşme ve sürdürülebilirlikte tedarikçi rolü
‘Savunma ve Havacılık Sanayinde Tedarikçi Perspektifi’ başlıklı ikinci oturumun moderatörlüğünü Alpteknik Havacılık Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yılmaz Güldoğan gerçekleştirdi. Güldoğan, dünyanın en büyük ilk 100 savunma firması arasında Türkiye’den 5 şirketin yer aldığını belirterek, tedarik zinciri faaliyetlerin kalıcı başarı için büyük önem taşıdığını vurguladı.
Kaan Makine Genel Müdürü İbrahim Sezek de kendi işini kurma kararının, Almanya’da bir Rolls-Royce türbin parçası Ar-Ge çalışmasını gördüğü sırada şekillendiğini anlattı. O çalışmada kullanılan beş eksenli makineler, takımlar ve yazılımların Türkiye’de de tedarik edilebildiğini fark ettiğini belirten Sezek, “Bu sektöre girecek insanların amacı para kazanmak olmamalı; zor işleri dert edinmeli ve o süreci başarmayı hedeflemeliler” ifadelerini kullandı.
BMC Otomotiv Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Altınhan da şirketin 1964’te İzmir’de kurulduğunu ve bugüne kadar 300 binden fazla araç üretip 80’den fazla ülkeye ihraç ettiğini belirtti. Savunma tarafında Kirpi, Vuran, Amazon gibi mayına dayanıklı araçların ve Altay tankı ile yeni zırhlı platformların öne çıktığını dile getirdi. Altınhan, “Yerlilik oranı Kirpi’de yüzde 45’ten yüzde 90’a çıktı. Bu, ambargo ve lisans kısıtlamalarına karşı en güçlü güvence” diye konuştu. MIILUX Türkiye Genel Müdürü Yavuz Yeldan ise Türkiye’nin ısıl işlem görmüş çeliklerde dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla çalıştıklarını söyledi. Yeldan, “Ham madde üretiminde yerliliği artırmak, tam bağımsız savunma sanayii için kritik bir önceliktir” dedi.

Piyasalardaki mevcut tablo ve gelecek beklentileri
Zirvenin üçüncü oturumu ‘Birleşme, Satın Almalar ve Fon Yatırımları’ başlığı altında gerçekleşti. Moderatörlüğünü Garanti BBVA Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Jankat Bozkurt’un gerçekleştirdiği panelde süreç adımları, Türkiye piyasalarındaki mevcut tablo ve gelecek beklentileri konuşuldu.
İş Yatırım Kurumsal Finansman Direktörü Reha Pamir, M&A sürecinin bağlayıcı olmayan teklifle başladığını ve ardından detaylı inceleme aşamasına geçildiğini söyledi. Hazırlıklı şirketlerin süreci daha hızlı tamamladığını belirten Pamir, yatırımcıları uzun vadeli stratejik yatırımcılar ve çıkış hedefiyle hareket eden finansal yatırımcılar olarak ikiye ayırdı. İhracat potansiyeli yüksek, TL riskini azaltan ve büyüyen pazarlarda faaliyet gösteren firmaların yatırımcılar açısından daha cazip olduğunu ifade etti.
Pragma Kurucu Ortağı ve Yönetici Direktörü Özlü Yalaza, Türkiye’deki M&A hacminin 2014’ten bu yana altı kat küçüldüğünü ve yabancı yatırımcı katılımının önemli ölçüde azaldığını aktardı. Yalaz, işlem adedi bazında bu oranın yüzde 49’dan yüzde 23’e gerilediğini belirterek, nedenleri arasında makroekonomik istikrarsızlık, finansmana erişim zorluğu ve yüksek maliyetler ile yabancı fonların geçmişte yaşadığı olumsuz deneyimlerin bulunduğunu söyledi. Gelecekte ihracat odaklı, teknoloji ve yazılım firmalarının yatırımcı ilgisini çekmeye devam edeceğini ifade etti.
“Türkiye’de teminat şartları ağır”
Volksbank Kurumsal Müşteri Yöneticisi Uğur Bayram ise Türkiye’de kredi maliyetlerinin yüksek, erişimin zor ve teminat şartlarının ağır olduğunu belirtti. Avrupa’da M&A finansmanı faiz oranlarının yıllık yüzde 4.75 ile yüzde 6.75 bandında değiştiğini ifade eden Bayram, yüksek ESG skoruna sahip şirketlerin faiz oranlarında 2 puana varan avantaj elde edebildiğini söyledi.
Heuking Hukuk Bürosu Ortağı Dr. Erdem Şişmangil de M&A süreçlerinde en tartışmalı konuların fiyat, satıcının sorumluluk süresi ve kurumsal yönetim olduğunu belirtti. Türkiye’de yapılan şirket incelemelerinde sıkça karşılaşılan sorunları ise sertifikasyon eksiklikleri, savunma sanayinde uyum süreçlerindeki yetersizlikler, fikri mülkiyetin korunmaması ve patron şirketlerinde hissedar borçlarının anlaşmayı bozacak nitelikte olması şeklinde sıraladı.

Halka arzlar ve bono ihraçlarında artış
Zirvenin son oturumunda, ‘Sermaye Piyasası İşlemleri, Halka Arz ve Alternatif Finansman İmkanları’ başlığı altında, geleneksel banka kredilerine alternatif finansman yöntemleri ele alındı. Oturumun moderatörlüğünü üstlenen Servo Kapital Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Kiziroğlu, finansmanı ‘üç bacağa oturan bir tabureye’ benzeterek, bunların banka kredileri, hisse satışı ve bono/tahvil piyasaları olduğunu söyledi. Kiziroğlu, son yıllarda halka arzların ve bono ihraçlarının arttığını, ayrıca özel kredi fonlarının Türkiye’ye girmeye başladığını belirtti.
Çağdaş Cam Yönetim Kurulu Üyesi Betül Pirinç Yıldız ise halka arzın şirketlerine kurumsal kimlik kazandırmak ve sürdürülebilirliği güçlendirmek amacıyla yapıldığını söyledi. Yıldız, “Fonları borç kapatmak için değil, yatırımlarımızı ve dijital dönüşüm projelerimizi hayata geçirmek için kullandık” diyerek, bunun marka bilinirliğini artırdığını vurguladı.
Bono ve tahvil piyasasında büyüme
İntegral Yatırım Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi İbrahim Taşdoğan da, sermaye piyasalarının sağladığı esnekliğe vurgu yaparak, “Bono ve tahvil piyasası son beş yılda dört kat büyüdü; şirketler banka limitlerinden bağımsız yeni bir finansman alanı kazandı” diye konuştu.
QNB Invest Yatırım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı İpek Hekimoğlu, son 4 yılda 193 şirketin halka arzla 10 milyar dolar finansman sağladığını, yatırımcı sayısının 1 milyondan 6,3 milyona çıktığını belirtti. Hekimoğlu, halka arz için kurumsallaşma, bağımsız denetim ve güçlü finansal yapının şart olduğunu söyledi. Neo Portföy Girişim Sermayesi Yatırım Fonları Genel Müdür Yardımcısı Mert Bahçecik ise Girişim Sermayesi Yatırım Fonları’nın şirketlere ortak olarak bilançoları güçlendirdiğini, fon büyüklüğünün 8 milyar dolara ulaştığını ifade etti. Bahçecik, vergi avantajlarının yatırım iştahını artırdığını belirtti.