Cumartesi, Kasım 15, 2025

Enerji

Modern dünyanın enerji kaynaklarını yönetmek ve kullanmak için belirlenen stratejilerin, hedeflerin ve yönergelerin bir toplamı mevcut enerji politikalarının ana omurgasını oluşturuyor. Dünya’da bireysel ve toplu ulaşım ve taşımacılığın kitleler, mal ve hizmetlerin fiziksel hareket kabiliyetini arttırırken, teknolojideki gelişmelerin katkısı çerçevesinde sürat ve zamandan tasarruf etme imkanı sağlayan diğer imkanları da beraberinde getirdiği bir gerçektir. 

Yapılan araştırmalar ilerisi için bu konuda farklı ve çarpıcı neticeler bekleneceğinin işaretini vermektedir. Tabiatıyla sektör olarak başta ulaşım altyapısı, lojistik ve teçhizat ile enerji gibi uluslararası ticareti direk etkileyen iki ana donanım ve yatırım alanı konu ile yakından alakalıdır. 

Son elli yıllık dönemde yaşanan bazı savaşlar yüzünden ya da yaptırımların giderek daha yoğun bir şekilde dış politika aracı olarak kullanılması nedeni ile zaman zaman bazı önemli enerji üreticisi ülkelerin petrol arzının durma noktasına geldiği ve bazı ülkelerin ise enerji kaynakları tedarikinde ciddi zorluklar yaşadığı görülmüştür. 

Daha çok yeni olan, beş AB üyesinin(Macaristan, Slovakya, Fransa, Romanya ve Belçika) Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi- CREA’nın yayınladığı rapora göre Ekim ayında Rusya’dan 938 milyon euroluk enerji ithal ettiği haberidir. Mevcut sevkiyatların, AB tarafından söz konusu ülkelere tanınan istisna kapsamında sürdüğü belirtilmekte.

Bu arada yeni teknolojilerin kaya gazı gibi enerji kaynaklarını çıkarmayı mümkün kılması ya da yeni keşifleri kolaylaştırmasının da dünya enerji üretiminde önemli değişikliklere yol açacağı söylenebilir. 

Enerji kaynakları arzı ve tüketiminde son otuz yılda bir yanda ortaya koyulan önemli değişim hamleleri diğer yanda ise sürdürülen eski trendler görülür. Çevre kirliliği ve iklimle ilgili kaygılar ile teknolojik gelişmelerin enerji arz ve tüketiminde yeni eğilimleri gündeme getirdiği, Ukrayna gerginliği gibi uluslararası sorunların dünya ekonomisinde yol açtığı durgunluğun enerji tüketiminde de azalmalara neden olduğu açıktır. 

Çin, Hindistan, Endonezya gibi ülkelerin hızla büyüyen ekonomilerinin devasa ihtiyacı, fosil yakıt kaynaklarının önemini koruması sonucunu doğurdu. Halen sırası ile petrol, kömür, doğalgaz üretimde en fazla paya sahip kaynaklardır. Bununla beraber, dünya enerji üretiminde farklı enerji kaynaklarında yaşanan değişimlere bakıldığında 1971-2022 döneminde en fazla ortalama artışın yenilenebilir enerji kaynaklarında olduğu dikkati çeker. 

Brezilya’nın Belem şehrinde düzenleniyor olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı(COP30) kapsamında hazırlanan güncel karbon emisyonu verilerine göre, fosil kaynaklardan kaynaklanan karbon emisyonlarının bu yıl geçen yıla göre yüzde 1.1 artarak 38.1 milyar tonla yeni bir rekor seviyeye ulaşacağı hesaplanıyor.

İklim değişikliği gibi doğal süreçler, insan eli ile çevre kirliliği, üzerinde yaşanılan gezegenimizin korunması uğruna yatırımların yenilenebilir enerji kaynakları arzına yönelmesi, iktisadi platformda zaman kazanımı açısından uluslararası ittifaka dayalı ‘temininde avantaj’ nitelikli kabule dayandırılmalıdır. Öylece uzun vadede bir temel girdi olarak arzı, çok yönlü iktisadi fonksiyonları açısından talebi, bilhassa çevre ile ilgili risklerin yanında güvenliğin kontrol edilebilirliği gibi açılardan özellikle gereklidir.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar