Salı, Ekim 7, 2025

Küresel Tiyatro

Birleşik Devletler’in Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, bölgeye olan yakınlığı, Aile bağları ve Başkan Trump ile tanışıklığı bilinir. Geçtiğimiz günlerde, Trump-Erdoğan ve heyetleri görüşmesi çerçevesinde Washington’da bulunurken bir çok konuda beyanı arasında Türkiye’nin, Ortadoğu gibi karmaşık bir bölgede ülkesinin en büyük ortağı olduğundan, içerisinde ‘meşruiyet’ kelimesinin geçtiği, Ortadoğu, ulus-devlet, İngiltere-Fransa’nın yer aldığı gibi haberler vardı.

Kamuoyu gündemi medyada ve günlük konuşmalarda zaman zaman öne çıkan ‘coğrafya kaderdir’ konusu ile hareketlenir. Bu konu, haritada ya da daha sınırlı bir alan olarak bir ülkede yaşamanın ne kadar kritik, önemli ve hatta imtiyazlı olduğunu vurgulamak için kullanılmaktadır. İbni Haldun, Aristo’dan beri bilinen, ‘insanın sosyal bir varlık olduğu, yalnız yaşayamayacağı’ fikrini ifade ederek, toplum halinde yaşamanın zorunluluğundan ilk olarak bu şekilde söz eder.

Tarih alanı geçmişin olgularını, tartışmacı ve eleştirel bir biçimde inceleyip araştırmasına sebep olarak kronolojik bir yapıcılık üzerinde araştırır, genel olarak  amaçlar konusundaki açıklamalar bulundururken, insanın ise farklı bir durumu vardır. Bu, İnsanın an ve zaman tanısına sahip olarak, artarak geçmişi, hali ile de geleceği kendi etrafınca anlamlandırabilmesidir. 

Mesela Macaristan Başbakanı Victor Orban: Komşu olarak kesinlikle istemeyeceğimiz üç ülke var; Almanlar, Türkler ve Ruslar. Büyük imparatorluklardan coğrafi birimler aracılığıyla ayrılmamız iyi bir şey. Bu nedenle Macaristan ile Rusya arasında bugün Ukrayna adıyla bilinen bir bölgenin bulunması bizim için stratejik bir çıkar. Ukrayna’nın varlığı Macaristan’ın stratejik çıkarınadır.

Jeopolitik, coğrafyanın siyaset ve politika içerisindeki anlam ve önemini araştırır ve siyaset-askeri-politik-ekonomi-ticaret-sosyal-kültürel gibi bir çok alanı içinde bulunduran bir güç alanıdır. 

Financial Times baş ekonomi yazarı Martin Wolf: “İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ile dünyanın geri kalanı arasında karşılıklı fayda getiren bir anlaşma vardı. ABD bu düzenden epey faydalandı. Sonra Donald Trump geldi, ‘kazıklanıyoruz’ diyerek anlaşmayı bozdu. Şimdi de bu karşılıklı bağımlılığı mutlak hakimiyete dönüştürüyor”..

Direk olarak jeopolitik kelimesini kullanmamakla birlikte Darwin’in evrim kanısı yekten coğrafyaya yansıtarak hükümetleri de birer sistem olarak tanır. Her hükümetin ‘yaşam yeri’ doğurması gerektiğini beliren Alman coğrafyacı Friedrich Potzel, jeopolitiğin siyasal ve politik coğrafyadan farklı bir tez alanı olarak varoluşunda fazlasıyla önemli rolünü belirtir.

Önceki hafta 80. Kuruluş yıldönümünü idrak eden Birleşmiş Milletler’in, devamı olduğu 10.Ocak.1920’de kurulan Cemiyet-i Akvam ile Anglosakson geleneğin hemen her ülkenin içerisinde yer aldığı küresel sistemin 105’nci yılıdır. 

İngiliz jeopolitikçi John Mackinder, 1919’da yayınladığı “Demokratik İdealler ve Gerçek” adlı kitabında Londra’ya Avrasya’yı ulus devletler, prenslik ve emirlikler’e ayırarak bölünmüş halde tutmayı önerir.

Mackinder, Alfred Mahan’ın belirttiği deniz gücü yerine ilk kez kara gücünü ortaya çıkartmış bu alanda dünya hakimiyeti sebebi ile Avrasya kıtasının merkezinde yer alan Heartland ismi verdiği büyük alanın kontrolünün önemine vurgu yapmıştır. Mackinder’in ‘Doğu Avrupa’ gibi araştırmalarından bizzat etkilenen bir yazar da, Alman siyasal ve politika alanında doktora yapmış Karl Haushafe, Almanya’nın coğrafi açıdan yayılmasına bilimsel tanı getirmeye çalıştı. Kendisi jeopolitiği emperyalist egemenliği için bir örnek haline getiren düşüncelerin Alman entelektüel kesimleri içerisinde destek toplamasına sebep oldu.

Gerçekten de ‘soğuk savaş’ dönemini de içine alan şekilde ve geçen en az iki asır müddetince yaşamış nesilleri etkileyen muhtelif mistik, güvenlik esaslı algı stratejilerinin günümüzdeki neticelerini görmemek mümkün değil. Bu bağlamda 80 yıllık Birleşmiş Milletler birleştirmekten ziyade dünyayı ayrıştıran, parçalayan ve çatıştıran bir işleve sahip görünüyor. Bu yapısı ve işleyişi ile dünya, etnik, mehzebi, ideolojik, sosyo-ekonomik kültürel düzeyde ayrıştırılarak çatışmalar süreklileşti.

Bakınız sözde amacı barış ve istikrarı sağlayıp korumak olan BM, anlaşmazlıkları kronik birer soruna dönüştürdü. Bu büyük oyunu dünya kamuoyunu ilgilendiren var olagelmiş gelişmeler ile sosyolojik açıdan ‘böyle gelmiş böyle gitmez’ alternatifi yedeğimizde olarak irdelemek gerekir.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar