Çarşamba, Kasım 12, 2025

Türkiye savunma sanayinde eşik aşıldı

Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası uygulanan ABD silah ambargosu, Türkiye’nin savunma sanayinde kendi gücüne dayanma sürecinin başlangıcı oldu. Dönemin en büyük güven krizlerinden biri olarak kayıtlara geçen bu gelişme, günümüzde 1100’ü aşkın proje, 15 milyar dolarlık ciro ve 100 bini aşan istihdamla büyüyen yerli savunma ekosisteminin temelini attı. Türkiye artık yalnızca silah alıcısı değil; insansız hava araçlarından füze sistemlerine, deniz platformlarından siber savunmaya kadar pek çok alanda ihracat yapan bir üretici konumuna yükseldi. Türkiye her ne kadar geçmişe oranla büyük bir ilerleme kaydetse de sektörün geleceği, bilimsel yetkinliğin derinleşmesine ve teknolojik bağımsızlığın sürdürülebilirliğine bağlı.

Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin yayını Ekonom Dergisi’nin 71’inci sayısında yer alan Mehmet Kaya’nın haberine göre, son 15 yılda Türkiye savunma sanayini hem ulusal hem de uluslararası düzeyde siyasi ilişkilerinin bir dinamiği olarak öne çıkardı. Çok kutuplu dünyada ülkeler stratejik özerklik arayışlarını savunma sanayilerini güçlendirerek destekliyor. Türkiye, NATO üyeleriyle savunma alanında inişli-çıkışlı bir seyir izledi. Cumhuriyetin ilk yıllarında havacılıkta yerlileşme arayışı, NATO üyeliğiyle kesintiye uğradı. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ise ilişkilerde kırılmaya yol açtı. 1990’larda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eksiklikleri ve ambargolar ön plana çıktı.


Vakıflar ve vakıf şirketleri

Türkiye’de savunma sanayi, MKE’nin mühimmat ve silah üretimi ile akıllara kazındı. Ancak 1974 sonrası Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için önce “Güçlendirme Vakıflarını” kurdular ve bu vakıflarca şirketler oluşturuldu. TUSAŞ 1973’te, ASELSAN 1975’te kuruldu. 1980 sonrası yapılanma da değişti. Savunma tedariki Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın koordinatörlüğüne verildi. Bu süreç, her bir kuvvetin kurduğu güçlendirme vakıfları birleştirilerek 1987 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’nın kuruluşuna ve bu vakfın da daha önce kurulmuş ASELSAN, TUSAŞ, HAVELSAN gibi şirketleri devralmasına yol açtı. Böylece savunma sanayi göreli olarak koordine bir hale geldi.


Satın alma, ortak üretim, yerli geliştirme-üretim 

Bugünlerde yaşanan ivmelenme ve yerli alt sistem; hazır alım, ortak üretim ve yerli üretim olarak üçe ayrılıyor. Türkiye’nin hiçbir zaman ihtiyaç duyduğu anda ürünleri alamaması, aldığında da zamanında teslim edilmemesi bilinen bir olguydu. Bu aşamanın ardından “ortak üretim” safhasına geçildi. 2000’lere kadar, kara araçlarında bazı zırhlı modeller için şirketler kuruldu, üretimler yapıldı. 2000’li yıllardan itibaren ise ATAK helikopterlerinin ortak üretimine, zırhlı kara araçları geliştirme programları başladı. F-16 montaj programlarının tamamlanmasının ardından TUSAŞ, TAI’deki yabancı hisselerin tamamını satın aldı ve yüzde 100 yerli havacılık şirketi oldu. ASELSAN, HAVELSAN, STM yanında OTOKAR, BMC, yabancı ortaklı FNSS gibi güçlü kara aracı üreticileri ortak üretim programlarıyla güçlendiler. Türkiye, 2000’li yıllardan itibaren ortak üretim programlarıyla ihtiyaçlarını karşılamak yönünde güçlü bir irade oluşturdu. 


Ne durumdayız: Her bir proje yeni projeleri getiriyor, 1100’ü aşan proje yürürlükte

Günümüzde ise savunma sanayinde yeni bir yapılanma var. Koordinasyon birimi Cumhurbaşkanlığı sistemi içinde Savunma Sanayi Başkanlığına dönüştü ve bu sistemde Başkanlıklar, Cumhurbaşkanı’na doğrudan bağlı olarak çalışıyor. SSB iç yapılanmasını da değiştirdi. Kara, deniz, hava gibi kuvvet bazında projelerin yönetildiği yapıdan, fonksiyonel yapılanmaya geçti. Platform bazında kuvvetlerle ilgili sadece deniz ve hava bırakıldı. Diğer sistemler, fonksiyonel birimler içinde yönetiliyor. Bütün bu projeler ortaya çıkıp, sistem mühendisliği ile tasarımlar yapılırken, gizli ya da açık engellemeler ve ambargolar gündeme gelmeye başladı. Türkiye’nin örtülü olarak engellemeler karşısında, ihtiyaç duyduğu her bir ürünü yerli üretecek olması, derinleşme ihtiyacını da doğurdu. Bu kapsamda, ana yüklenici ve alt yükleniciler için platform, sistem ve alt sistemin yerlileştirilmesi, sonrasında da komponent bazında yerlileşme ihtiyacı ortaya çıktı. Böylece ana yükleniciler de her biri kendi tedarikçileri için yerlileştirme projeleri hayata geçirdi. SSB bazında yürütülen proje sayısı 1100’ü aştı.


Hava savunma: Çelik Kubbe ile büyük bir başarıya dönüşebilecek mi?

Türkiye’nin 2000’li yıllarda gelişen tehditler içindeki en büyük sorunu hava savunmasında yaşandı. Gecikmeyle de olsa Türkiye AWACS uçakları tedarik ederek hava savunmada izlemesini belirli bir aşamaya getirdi. F-35 programına katılım ve yüksek irtifa hava savunma tedariki ivedi olarak gündeme alındı. Yüksek irtifa hava savunma için açılan ilk ihalede, Çin firması ihaleyi kazandı. İlk başta kısa menzilli bazı füze sistemlerinde Çin firmaları ile iş birliği vardı. Türkiye baskılar sonrası bu ihaleyi sonlandırıp, yeni bir ihale açtı. Bu ihale de başarısız oldu ancak bu kez sahada Rusya da vardı. Karşılıklı restleşmeler ve ABD’nin S-400 alımının gündeme geldiği ilk andan itibaren Türkiye’ye F-35 uçaklarının verilmeyeceği tehditlerinin olduğu ortamda 2017’de Türkiye ile Rusya sözleşme imzaladı. Temmuz 2019’da S-400’ün Türkiye’ye teslim edildiği duyuruldu ve ABD’nin başını çektiği F-35 program ofisi de diğer ortaklarla yeni bir sözleşme yapıldığını ve Türkiye’nin bu programda yer almadığını ilan etti. Türkiye ise peş peşe hava savunma füze programlarını ilan etmeye başlamıştı. Alçak irtifadan yüksek irtifaya kadar, Korkut, Gürz, Sungur, Hisar, Siper programları başlatıldı. Bunların atış yapmasını sağlayacak radar ve kontrol sistemleri de geliştirildi. Siper programında yüksek irtifaya ulaşıldı ancak çok yüksek irtifa, uzun menzil ve balistik füzeleri engelleyebilecek seviyeye halen ulaşılamadı.

Türkiye’nin katmanlı hava savunma konsepti, sensör ve izleme füzyonunu içerecek biçimde 2020’de oluşturulmaya başlandı. 2024’e gelindiğinde ise bu sistem, bölgedeki diğer ülkelerin sistemlerine de karşılık gelecek şekilde “Çelik Kubbe” adı verilerek “sistemler üstü bir sistem” haline getirildi. Hava savunmanın yüksek irtifa dahil diğer füze ve radarları envantere girmeye başladı. Üstelik, bu konseptte en büyük yüklenici durumda olan ASELSAN, Türkiye’nin en büyük araştırma, test ve üretim tesislerinden birinin temelini Ankara’da Oğulbey yerleşkesi olarak Ağustos 2025’te inşa etmeye başladı.


Güç paketleri hala ana sorunlardan biri

Büyük projeler olarak bakıldığında ise Türkiye’nin halen aşması gereken birkaç önemli eşik bulunuyor. Bunlardan en büyüğü güç paketleri. Türkiye’nin ilk iddialı girişimlerinden yerli tank projesi, sadece motor ve güç aktarım organlarında yabancı tedarikçilerin ürün vermeyi durdurması sonucu 2018’de seri üretim ihalesi bitmiş olmasına karşılık hala hızlı üretime geçilemedi. ALTAY tankı, 2025 sonu itibariyle Ankara’da BMC’nin fabrikasında üretime başlayacak ancak seri üretime tam geçiş yerli motor ve güç aktarım organlarının geliştirilmesiyle başlayabilecek. Aynı sorun havacılık projeleri için de yaşanıyor. Özellikle TUSAŞ’ın geliştirdiği helikopter, eğitim uçağı ve nihayet KAAN savaş uçağının ana sorunu jet motorları olarak öne çıkıyor.


Yeni dünya düzeni içinde yeni strateji: Platformların ötesine geçmek

Türkiye’nin satın alma, ortak üretim ve yerli üretimle başlayan savunma sanayi serüveni artık yeni bir döneme evrilmiş durumda. Çok kutuplu dünyada, stratejik özerklik için caydırıcılık savunma kadar “saldırı” gücünü de içeriyor. Türkiye, kısa topçu roketlerinden, hipersonik füzelere kadar, kara, deniz ve havadan atılabilen ve yine kara, deniz ve hava hedeflerini vurabilen ürünleri seri üretime aldı. Bunlar içinde, ses üstü hıza ulaşıp engellenmesi en zor olan füze sistemi Tayfin 2025 Ekim ayında test atışını başarıyla tamamladı. En büyük savunma ihracatları içinde ise insansız hava ve deniz araçları öne çıkıyor. Hem Türkiye’nin ihtiyacını karşılamak hem de ihracat için BAYKAR ve TUSAŞ Taktik İHA ve Silahlı İHA’ları seri üretime aldı. SİHA’lar için TÜBİTAK SAGE, BAYKAR, ROKETSAN ve ASELSAN çok çeşitli mühimmatlar üretti. STM iki ayrı saldırı dronunu envantere aldı. BAYKAR’ın jet motorlu Kızılelma’sı ve TUSAŞ’ın ANKA 3’ü insansız savaş uçağına bir adım daha yaklaştı.


Propaganda, sektörel kaldıraç ve küresel imaj

Savunma sanayi soğuk savaş döneminin en büyük propaganda araçlarından biriydi. Sovyet bloğu ve batı bloğu, sahip oldukları füze ve nükleer gücü göstermek için adeta yarışıyordu. Birbirlerinin kamuoyunu etkilemek kadar, kendi iç propagandalarında da her türlü “silah” kullanıldı. Türkiye’de de savunma sanayi siyasetin tam merkezinde görünüyor. Orijinal tasarımı (İspanya) Amfibi Hücum Gemisi olan ve Türkiye’de üretilen en büyük savaş gemisi TCG Anadolu, tasarıma pist eklenerek insansız hava araçlarının iniş-kalkış yapabileceği hale getirildi ve büyük “hayran kitlesi” kazandı. KAAN savaş uçağının ilk uçuşu tüm Türkiye’de heyecan dalgası oluşturdu.

Sayılarla savunma sanayi

Türkiye’nin savunma sanayi, 2024 yılı sonunda 15 milyar dolarlık cironun üzerinde tutundu. Gelecek dönemde de mevcut ve yeni siparişlerle bu tutarın üzerine çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Üstelik, her ne kadar hala bazı ülkelerin itirazı aşılamasa da ülke bazında NATO ve AB savunması kapsamında Avrupa ülkeleriyle ortak projeler geliştirilmesi olası görünüyor. Türkiye’nin başta insansız hava ve deniz sistemleri olmak üzere, kara ve deniz araçları, füze sistemleri, mühimmat ve silah yanında, yapısal havacılık ürünlerinde güçlü bir ihracat yapısı oluştu. Savunma Sanayi Başkanı Haluk Görgün’ün verdiği bilgilere göre ihracat 2024 yılı sonunda 7,2 milyar dolar ile dünyada 11’inci sıraya ulaştı. Türkiye’nin yakın dönem hedefi ise ilk 10 içine girmek ve 10 milyar doları aşmak. Mevcut dış siparişler de bunu erişilebilir kılıyor.

Türkiye’nin savunma ve havacılık ihracatına ilişkin verilerin kapsamı dar olmakla birlikte en güncel kaynak TİM ihracat kayıtlarından oluşuyor. TİM’in verilerine göre 2025’te Eylül ayı sonu itibariyle 9 aylık ihracat 6 milyar dolara ulaştı ve önceki yıl aynı döneme göre yüzde 39 artış sağladı. SSB verilerinde de aynı eğilim devam ederse 2025 sonunda 9 milyar doları aşmak olası görünüyor. Sektör yıllık 3 milyar dolara yakın AR-GE ve ürün geliştirme yatırımı yapıyor. Türkiye’de diğer sektörler içinde en fazla AR-GE yatırımı bu sektörde bulunuyor.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM