Elle tutulur olan veya tersi bir metanın veya ürünün değişim değeri ve kullanım değeri kavramları için; Marksizmin ekonomi politiğin eleştirisinde ve Kapitalist toplumun temel yapısal sorunlarını analiz ederken kullandığı temel kategoriler, kullanım değerinin ancak kullanışlılık veya tüketim ile gerçek haline geldiği, toplum içinde ise değişim değerinin taşıyıcıları olduğu ile belirir. Bulunduğumuz noktada zaman faktörünü de ilave ederek şimdilerde ürünün son kullanma tarihi gibi bir unsuru da işin içine katabiliriz. Bunlar elbette servet üzerinde nicelik yönüyle olmasa da nitelik yönüyle daha da sınırlayıcı tarifleri gündeme taşır.
Bir taraftan yalın ve genel iktisadi kavramların henüz bünyeye giydirilmemiş olduğu dönemlerden, zaman içerisinde dünyada değişen şartların etkisi ile değişebilir karakterde olabileceğini yaşanan denenmiş tecrübeler ile kendini gösteriyor. Diğer yanı ile riskler ve ihtimallerin beklentiler üzerindeki görünür görünmez etkilerinden ayrı olunamıyor. Mesela belirsizlik, güvenlik, tehdit gibi kavramlar sosyal, siyasal alanlarda olabileceği gibi ekonomide de genel katsayı formunda ihmal edilemeyecek ehemmiyet taşıyabiliyor.
Mevcut araçlarla yararı dar alanda kalacak azami faydalar sağlamak başka bir deyimle bir taşla çok sayıda kuş vurmak kolaycılığı, gücü ele geçirmiş bulunmanın halini sürdürülebilir kılmak yolunda kendine uygun senaryolar ile idare ediyorsa, doğal dengelerden uzaklaşmanın kontrol dışı gelişmeleri neticesinde bulunulan mesafe ile doğru orantılı etkilenme olacağı varsayılabilir.
Doğal dengelerden uzaklaşan ‘ekonomik insan’ kimliğiyle, gücü yeter oranda maddi bağımlılığa doğru yol alır. Sanayileşmeden başlayıp toplu merkezi ve kentleşme ile devam eden iş bölümü, en son salgın döneminde mesai kavramını işyerlerinden konutlara taşımıştır. Böylece mekan birliği içinde uzaktan çalışma mesaisi ile özel hayat gibi yeni bir karışım hayat tarzı ortaya çıkar.
Henüz bir asır kadar öncesinde tasarruf ilkesinin bireysel tüketimi denetliyor olduğu algısının arz ve talep yönlü iktisat politikaları ile üretim ve tüketim histerisine meyledilerek geri dönülemez bir enflasyon illetine tutulan piyasaların, parçalı değer yaratma dönemleri her nevi krizlerle bocaladılar. İklimsel değişimlerin ve çevre kirliliğinin taşıdığı riskler bir bakıma krizler sarmalının sun’i dünyasında insanoğlunun doğadan uzaklaşmasının acı gerçeği idi. Hasılı ‘değer’; yerine göre karşılığı bulunsun veya bulunmasın bedelinin insanlık için ‘deve bir akçeye, deve bin akçeye’ halinden çok daha ciddi anlamı, ağırlığı olsa gerektir.