Hayat ileriye yaşanır geriye anlaşılır bu olgu ile doğru ve yanlış anlaşılır.
Güncel olarak olaylara bakıldığında, İsrail devletinin kendisine Hamas terör örgütü tarafından yapılan saldırıya çok şiddetli bir cevap verdiği ve Filistin ile İsrail topraklarında karşılıklı insanlık dramı yaşandığı tüm dünya tarafından maalesef sessizce izlenmektedir. İsrail devletinin bu eyleminin nedenlerinin çok eski tarihlere dayandığını yaşamış ve yakından bilen birisi olarak olayın bir başka yönünü ele alarak, değerlendirmenize sunabilmek amacıyla bu makalemi kaleme aldım. Ancak bu arada, her görüşe de saygılı olarak eleştirilerinize açık olduğumu da belirtmek isterim.
İsrail devletinin, misillemeye başlamasının tarihi 1972 yılına dayanmaktadır. Bu yıl içinde, 20. Olimpiyat oyunları Almanya’nın Münih kentinde yapılmaktadır. İsrail devleti, bu olimpiyatları 1936 yılında Hitler’in açılış konuşması yaptığı oyunların bir naziresi olduğunu kabul ederek iştirak etmeye karar verirler. İsrail kafilesi Münih olimpiyat köyüne giderek yerleşirler. 5 Eylül 1972 tarihinde Filistinli gerillalar olimpiyat köyüne girerek İsrailli sporcuların bulunduğu katlara saldırırlar. İlk anda, birinci katta bulunan 2 sporcuyu öldürürler ki bunlardan birisi güreşçi Moshe Weinberg diğeri ise halterci Josef Romano olmuştur.
Teröristler, 20 rehine ve 6 kişi de görevlilerden olmak üzere 26 kişiyi rehin alarak enterne ederler. Teröristler rehineler karşılığında, İsrail’deki hapishanelerde bulunan 250 arap mahkûmun serbest bırakılmasını öne sürerler. Bu konuşmalar gerçekleşirken Alman polis yetkilileri de bunların olimpiyat köyüne nasıl girdiklerini araştırmakta olup, olayı kamuya ve televizyonlara bir türlü tatmin edici şekilde açıklayamamışlardır.
Olimpiyat köyüne baskın sabah saat 9.00’da gerçekleşmiştir. Bu dönemde İsrail’de başbakan olan Golda Meir görev başındadır, diğer tarafta yani Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) başına ise Yaser Arafat geçmiştir. Ben, Yaser Arafat ile birçok defalar konuşma fırsatını da bulmuştum. Şimdi onun yazılmamak kaydıyla söylemiş olduğu sözleri aradan çok zaman geçtiği için açıklıyorum. “Yahudilerin kendi devletlerini kurma hakkı yoktur. Yahudilik bir ulus değil dindir. Ama ismi İsrail olan ayrı özgür, egemen yahudi – siyonist varlığın var olması için geçerli hiçbir neden yoktur.“
Yaser Arafat bu ana fikir etrafında düşüncelerini ve eylemlerini oluştururken muhatabı olan Golda Meir ise birçok terör olayı yaşadığı için çok deneyimliydi ve Münih’te saat sabah 9.00’da yapılan terör saldırısı akabinde saat 9.30’’da hükümeti toplamıştır. Bu gelişme ile İsrail’de çok özel bir hükümet toplantısı yapıldığı görülmektedir. Bu toplantı devam ederken elde edilen istihbarat verilerine göre teröristlerin “Kara Eylül“ grubu olduğu tespit edilmiştir.
Kara Eylül örgütünün yapısına bakıldığında, Filistin Kurtuluş Örgütünün askeri kanadı olan El – Fetih teşkilatına bağlıydı. Yaser Arafat FKÖ’yü kurduktan sonra El – Fetih grubunu tesis etmiştir. El – Fetih’in iki yöneticisi Ebu Yusuf ve Ebu İyad, çok çok gizli olarak Kara Eylül teşkilatını hayata geçirmişlerdir. Münih olimpiyat köyü baskını ise tamamen Ebu İyad tarafından planlanarak uygulamaya konmuştur. Aynı zamanda FKÖ, istihbarat grupları lideri olan Ebu İyad’ı ben Paris’te tanımıştım ve onunla ilgili olarak daha ileride çok detaylı açıklamalarda bulunacağım.
Bu Kara Eylül terör örgütü 1970 yılının eylül olaylarının anısına kurulmuştur. Geçmiş dönemde, Filistinliler, Ürdün Kralı Hüseyin bin Tallal’ın sarayını basmışlardır. Kral buna karşılık orduyu ve tankları Filistinlilerin üzerine sürerek büyük bir katliam yapmıştı. Yine Münih olimpiyat köyüne dönecek olursak, Aalman polis örgütünden sorumlu şef Heinz Hohensinn rehine kurtarma operasyonunun başına getirilmiştir. Polisler teröristlerin bulunduğu binanın çatısında tertiplenmişlerdir. Kurtarma operasyonu “güneş ışığı“ kod adı verilerek tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Polisin bu tertiplenmesini televizyon kanallarının da vermesi üzerine teröristler de bilgi edinerek hareketlerini ona göre organize ettikleri gerekçesiyle operasyon iptal edilmiştir.
Teröristler, Alman hükümetinden bir uçak vermesini ve Kahire’ye güvenli bir şekilde gidebilmelerinin sağlanmasını talep etmişlerdir. Bu arada İsrail hükümeti, Alman hükümetinden rehine kurtarma operasyonunu kendilerinin yapabilmesi için izin istetmişlerdir. Golda Meir ile Willy Brand’ın çok iyi dost olmalarına rağmen bu izin verilmemiş ve diplomatik lisanla ret edilmiştir. Alman hükümeti sadece Mossad başkanı Zvi Zamir’in gelmesini kabul etmiştir. Zvi Zamir hemen en kısa zamanda Münih’e intikal ederek yetkililer ile temaslara başlamıştır.
Alman polis şefi hazırlanan rehine kurtarma operasyonunun detaylarını Zvi Zamir’e izah etmiştir. Plan ana hatlarıyla hazırlanacak kaçış uçağına rehineler ve teröristler olimpiyat köyünden helikopterle alınıp uçağın bulunduğu hava alanına götürülecek ve helikopterden inip uçağa gidinceye kadar keskin nişancılar tarafından öldürtülecekti. Zvi Zamir plandan tatmin olmamış ve uygulamanın sorunlu olacağını belirtmiştir. Nihayet plan eyleme konur ve çok ciddi bir hata yapılır. Teröristlere Reim hava limanında uçağın hazır olacağı söylenmesine rağmen, Furstenfeldbruck hava alanına götürülürler. Burada polis Lufthansa personeli gibi giyinmiş uçağın yanında, hazır beklemektedir. Teröristler tuzak olduğunu hemen anlamışlar ve helikopterde bağlı bekleyen rehinelerin üzerine el bombası atarak öldürmüşlerdir.
Ölenlere bakılınca teröristler dahil 17 kişi oldukları ve bunların 6 sının İsrailli antrenör, 5 tanesinin İsrailli sporcu 5 tanesinin kara eylül örgütü mensubu ve 1 tanesinin de Alman polisi olduğu tespit edilmektedir. Öldürülen 5 arap teröristin cenazesi Libya’da devlet töreni ile toprağa verilir ki bu operasyonda 3 terörist ise Alman polisi tarafından sağ ele geçirilmiştir. Ancak bu olaydan hemen 1 ay sonra yine Lufthansa uçağı kaçırılır ve teröristler Alman hükümetinden yakalanan 3 teröristin serbest bırakılmasını şart koşarlar ve bu teröristler de serbest bırakılır.
Rehine kurtarma operasyonlarının başarısız olması üzerine 26 eylül 1972 tarihinde, Almanyada General Ulrich Wegener tarafından GSG 9 “ grenzschutzgruppe 9 der bundespolizei “ ve Fransa’da Albay Huberet Bonneau tarafından 1974 yılında GIGN “groupe d’intervention de la gendarmerie nationale“ olarak isimlendirilen antiterör timleri kurulmaya başlamıştır. İşte teröristlere karşı misillemelerin başlaması bu tarihle beraber gündeme gelmiştir.
İsrail’de başbakanın başkanlığında saat 01.00’da hükümet toplantı yaparak durum değerlendirmesi yapmaktadır. Ancak ulaşan ilk resmi haberlerde rehinelerin kurtarıldığı ve hiçbir kayıp olmadığı bildirilir. Ancak saat 03.10 Sularında, Zvi Zamir’in yapmış olduğu telefon temasında rehinelerin tümünün öldürüldüğü ve operasyonun başarısız sona erdiği iletilince, önce oluşan sevinç dalgası daha sonra yerini matem havasına çevirmiştir. Böylece “tanrının gazabı “ kod isimli operasyon da sona ermiştir.
Ben, bu konuyu dostum olan, Alain Chouet ile Fransa’da değerlendirmiştim. Tamamen doğu dilleri uzmanı olan Alain Chouet, 1972 yılında fransız casusluğa karşı koyma “kontr espiyonaj“ teşkilatı olan “SDECE“ teşkilatına girmiş ve 1982 yılında ise yurt dışı gizli güvenlik teşkilatı olan “DGSE“ yöneticisi olmuş ve 2002 yılında ise görevden ayrılarak önemli kitaplar yazmıştır. Bunun içinde “cehenneme yedi adım“ kitabı çok önemli analizleri içermektedir. Kendisi ile ortak görüşümüzün, tamamen fiyasko olan bu operasyonun dengeli ve başarılı olmasının yetişmiş timlerle olabileceği alternatifleri üzerine şekillenmiştir.