Cuma, Eylül 20, 2024

Bilmediğin Tehlikeye Taahhüt olur mu?   

İliç’te dokuz işçi katledildi. Tarih 13 Şubat 2014. İşçiler siyanür atığının toplandığı alanda kirli toprağın kayması sonucu göçük altında kaldı. Bugüne kadar da (22 Şubat 2024) işçilerden hiçbirine ulaşılamadı.

Yandaş medya yağmur yağdı, toprak kaydı diye söze başlasa da hiçbir savunulacak durumun olmadığı bir gerçek, Erzincan, İliç’teki altın madeninde yaşanan bir cinayet.

Buna kaza demedim, denemez.  Mühendislik hesabı yapıldığı zaman, siyanürlü atık toprağın istiflenme şekli, yüksekliği, koruma şekli bellidir. İş, kuralına göre yapılırsa, güvenlik kuralları uygulanırsa kaza olmaz.

Bu konuda 40 yıldan fazla bir süre, ağır inşaat işlerinde, ağır inşaat makineleri şantiyelerinde mühendislik ve yöneticilik yapan bir inşaat mühendisi olarak söylüyorum. Yönettiğim işlerin toplam değeri 200 milyon doların üzerindedir, bugünkü değerle 6 milyar lira. Binlerce işçi çalıştırdık, can kaybı, uzuv kaybı yaşamadık. Nedeni açık; çalışmada mühendislik kurallarına ve işçinin can güvenliğine sadık kaldık.

Gelelim Erzincan’daki altın madenine. Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı “çöken toprak 1o milyon metreküp hacminde. Bunu kaldırmak için 400 bin kamyon gerekli” dedi. Yani bunu hemen kaldıramayız demeye getirdi. Maraş depremindeki molozun bir yılda kaldırılamadığını düşünürseniz, bakan ciddi bir uyarı yapmış oluyor. Üstelik, cinayetin üzerinden bir hafta geçmeden göçen kirli zehirli toprağın miktarının 35 milyon metreküp olduğu kamuoyuna yansıdı.  Kamyon sayısı da otomatik olarak 1 milyon 400 bin kamyona çıkar. Ancak sorun, bu sayıda değil bakanın verdiği veya bakana verilen bilgide. Devletin bakanı çıkıyor oradaki toprak kaymasının miktarını azaltarak söylüyor.  Bu rakamı söylerken de bir hesapları vardır, o da yakında ortaya çıkar. Bu işin maden ihalesi bakanlık tarafı.

Madeni işletme ruhsatı alan firma ise, kendini iki yönden garantiye almış. Birincisi köylülere para dağıtarak ve her biri ile tek tek sözleşme yaparak ÇED raporuna desteklerini sağlamış. İkincisi de sözleşmede “bana dava açmayacaksın” türünden bir madde koymuş.

Tele1’den Merdan Yanardağ sözleşme yapılan her köylüye “O günün, 2016’nın parasıyla 130 bin lira verilmiş.”  Bugünkü parayla yaklaşık 1,5 milyon TL ediyor. Köylü için fena para değil. Protokolde bu para yakacak, hayvancılık desteği ve yem desteği yardımı şeklinde açıklanmış.

Kanımca önemli olan madde şöyle: “Alacer Gold Madencilik Anonim Şirketi’nin ortağı olduğu grup ve bağlı şirketlerin sürdürdüğü ve sürdüreceği tüm madencilikle bağlantılı projelere ilişkin muvafakat verdiklerini, herhangi bir özel, idari veya adli başvuruda bulunmayacaklarını kabul, taahhüt ve beyan ederler.”

Bu madde diyor ki, firma başka firmalar kurar, maden işiyle ilgili olduğunu iddia ederek birçok iş yapar, buna ses çıkaramazsınız. Yani köylüler “herhangi bir özel, idari veya adli başvuruda bulunmayacaklarını kabul, taahhüt ve beyan ederler”.

Peki, 9 işçinin kaybolduğu kirli ve zehirli toprak kaymasında bu hüküm geçerli olur mu?

Tabii ki olmaz… Maden işleri kuralına göre yapılmış olsa idi böyle bir kayma söz konusu olmazdı. Daha önceki yıllardaki siyanür borusu patlağı da olmazdı.

Para kazanma hırsı ile mesleki kuralları, insana verilen önemi bir yana bırakırsanız “iş kazası” olur. İstatistiklerde böyle yer alıyor ama bunun adı cinayet.

Altın madenciliğinde hem can kaybı hem çevre kaybı var, ikisinin de geri dönüşü yok.

Türkiye Barolar Birliğinin olaya müdahil olmasıyla birlikte, imzalanan protokollerin (sözleşmelerin) 13 Şubattaki toprak kaymasına neden olan ihmal ve hatta istifleme biçimindeki suistimal nedeniyle geçersiz olduğu er veya geç kanıtlanacaktır.

Zira tanımlanamayan riskler tehlikeler için kimseye onay verilemez, hele can kaybı söz konusu ise…

İskender Odabaşoğlu

Diğer Yazarlar