Pazartesi, Ekim 21, 2024

ERDOĞAN SEBEP, ENFLASYON VE FAKİRLİK SONUÇ (I)

Yalan, dolan, talan: Çalmaya, ranta yolsuzluğa devam

Sevgili okurlarım,

Ülkemizde, birikim dergisinin 3 Kasım 2022 tarihinde çıkarılan, 163. ve 164. sayılarında, sevinç içinde koşan Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan fotoğraflarının altında, bu ekibinin kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tüm halkımıza 1946 – 1983 tarihlerini de referans göstererek, muhafazakâr, demokrat inkılabı diye tanıtılmış ve empoze edilmiştir. Ben bu makalenin, yazar veya yazarlarını yakından tanımak ve onlarla bu konuda karşılıklı sohbet etmek isterdim. Bu tanımlamayı o tarihte bulup manşet yaparken, acaba bu partinin hangi parametrelerini esas almışlardır. Yoksa bu yazar veya yazarlar da idolleri olduğunu düşündüğüm Recep Tayyip Erdoğan gibi, bu güne gelindiğinde “yanıldık Allah affetsin“ mi diyeceklerdir. 

Belki bu söylev de kabul, çünkü beşer şaşar ki, onların yanılma lüksleri vardır. Fakat devletin başında iktidarda olan Sayın Erdoğan ve ekibinin, tek adam olarak, elinde her türlü imkân ve kabiliyet olduğu unutulmamalıdır. Bu imkân ve kabiliyetleri, öncelikle şahsi itibar ve rant peşinde koşup harcayacaklarına yanıltılmamak için gerekli her türlü idari, teknik, istihbarat tedbirleri almaları kesinlikle gerekirdi. İşte bu nedenle, ben bu olguyu yanıltılmak veya yanılmak olarak değil, FETÖ ve diğer silahlı terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen eylemlere, ortak menfaatlerin elverdiği çizgide iştirak olarak değerlendiriyorum. Birikim dergisinin manşetinde muhafazakâr demokrat inkılabı kavramı içinde tanımlanan, iktidara geldikleri 2002 yılından itibaren her söylevlerinde ağızlarından düşürmedikleri ileri demokrasi getireceğiz yalanlarını dinlemekten aklı başında, eğitimli halk kesimleri artık yorulmuş ve bıkmıştır. AKP, ülkemizde siyasal İslam rejimini kurabilmek için doludizgin giden, Sayın Erdoğan heybesine cemaat ve tarikat denen gerici, hastalıklı yapıları da koyarak, Türk halkının sırtına, Cumhuriyete ve Atatürk devrimlerine bir karşı devrim hareketi ile binmiştir. 

Adalet ve kalkınma partisinin, eğer tam tanımlanması söz konusu olursa, “karşı devrim hareketini başlatan, yönlendiren ve himaye eden bir tarikat“ olduğu ifade edilebilir. Çünkü bu partiye, şartlar ne olursa olsun sorgulamadan, oy veren bir kesim vardır ki, işte bu ezilen ve aç kalan halk topluluğunun psikolojisini anlamak, o kadar da kolay değildir. Erdoğan ve ekibi, halk üzerinde 22 yıldır sürdürdükleri baskı ile ülkemizde, “örgütlü toplum” olma kültürünü ortadan kaldıracak seviyeye getirmişlerdir. Bu gelişime örnek teşkil etmesi açısından lütfen sizler de 1970 ile 1978 yılları arasındaki Türkiye’deki örgütlü toplum hareketlerini ve onların elde ettikleri kazanımları okuyup öğrenerek değerlendiriniz ki bu günkü durumun çok daha rahat panoramasını çizebilesiniz. 

İktidara geldikleri günden itibaren Erdoğan ve ekibinin hemen her söylediği ve halka zamanlama olarak ta garanti ettiği olgular, hiçbir zaman güncel realiteler ile bağdaşmamıştır. Erdoğan’a maalesef inanan kesim ülke içinde toplam milli gelirden en az pay alabilen bireylerden oluşmaktadır. Bugün ülkede ne bozuksa ne doğru gitmiyorsa, insanlar nelerden şikayet ediyorlarsa ki buna devletin temeli olan adalet de dahil olarak, bunun yegâne ve tek sorumlusu Sayın Erdoğan’dır. Bunun yanı sıra, onun önemli becerilerini de inkâr etmemek gereklidir. Çünkü fakir ve çaresiz bıraktığı kesimden hem oy almakta hem de kendisini alkışlatmaktadır. Erdoğan ülkenin insanlarını kutuplaştırmakla kendi ikbalini ve iktidarını sağlayabilmiştir. En son olayına bakılırsa ev sahipleri ile kiracıları karşı karşıya getirme becerisini de sahneye koymuştur. Ülkenin 2022 yılı OECD istatistik verileri içeriğinde, Türk halkının ortalama %57’sinin ev sahibi %43’ünün de kiracılardan oluştuğu açıklanmaktadır. Son 10 yılda ise evlerini satıp kirada oturanların her yıl %4 oranında artmakta olduğu not edilmelidir. Günümüzde, Sayın Erdoğan’ın bilgisizce faiz düşürmekteki ısrarı sonucunda, yaratmış olduğu enflasyon nedeniyle ev sahiplerinin ölçüsüz ve kontrolsüz bir şekilde kira fiyatlarını artırmak istemeleri gündeme gelmiştir. Ev sahiplerinin, bunu uygulamaya geçirmeleri çerçevesinde, bu iki kesim arasında cinayet, darp, tehdit, gasp unsurlarını kapsayan ceza davaları ile tahliye ve kira tespit davaları kapsamındaki hukuk davaları, adliyelerin önüne yığınlar halinde gelmiş bulunmaktadır. 2023 yılında 150.000 kira tahliye davası, 200.000 civarında da kira tespit davaları açıldığı için sulh hukuk mahkemeleri kilitlenmiştir. Davaların %90 seviyesindekileri ev sahipleri açmaktadır. Bu yoğunluk neticesinde, davaların sonuçlanması ortalama 5 yılı bulmaktadır. Bazı dosyalarda ise bir yıl sonraya gün verilmektedir. 

AKP iktidara geldiği 22 yıldır ülkeye gerçekleri yaşatmamış, sadece kendi yanlış ve mesnetsiz, teknik yeterlilikten uzak olan, söylevlerinin doğru olduğunu tüm halka algılatmaya uğraşmıştır. AKP iktidarı kendi ideolojileri doğrultusunda, milli eğitimi de değiştirerek, gerici, sorgusuz biat edip, Atatürk’ten nefret eden bir nesil yetiştirme peşinde olmuştur. Ben bu konuya etraflıca eğilerek, milli eğitimde AKP iktidarının yapmış olduğu kasıtlı değişiklikleri, sizlerin takdirine kısa sürede sunacağım. Sayın Erdoğan, birçok söylevlerinde, ülkeyi dünyanın ilk 10 ekonomisi içine 2023 yılında sokacağına halk önünde televizyonlarda ve medyada, söz vererek 2018 yılında tek adam rejimini, halkın cahil kesimine kabul ettirme başarısını göstermiştir. Kendisini her fırsatta “ekonomist” olarak empoze eden, ancak buna kendisinin de inandığının şüpheli olduğunu düşünüyorum. 

Dünyanın ilk 10 ekonomisinin 2023 yılındaki durumunu, rakamsal veriler çerçevesinde Erdoğan ve biat etmiş ekibine açıklayıp bilgilenmelerini istiyorum. Bu sıralamada ülkelerin gayri safi yurt içi hasılaları (GSYİH) dikkate alınmış olup, teknolojik gelişmelerin, toplam ticaret hacimlerinin ve sanayi üretimlerinin de etken olduğunu unutmamak gereklidir. Öncelikle dünyanın en büyük ekonomisi olduğu kabul edilen, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile başlamak istiyorum. Bu ülkenin, hizmet, üretim, finans ve teknoloji sektörleri gibi unsurların dinamikleri, büyük ölçüde gelişmelerine ve ilerlemelerine etken olduğu kabul edilmektedir. Toplam ekonomisi 26,850 trilyon USD olan ülkenin, 2023 yılındaki ihracatı 3 trilyon USD seviyesindedir ki, bunun da toplam ekonomisi içinde %11,17 düzeyinde olduğu hesaplanmaktadır. Aynı yıl içindeki ithalatı ise, 2,035 trilyon USD olarak gerçekleşmiştir. Bunun da oransal değeri toplam ekonomi içinde %7,58 olarak tespit edilmektedir. ABD ekonomisinin, her zaman dedikodu mahiyetinde yapılan konuşmalarda, dünyanın en borçlu ülkesi olduğu anlatılmakta ve bu yönde algı oluşturulmaktadır. Oysa ülkenin toplam borcu 19,268 trilyon USD seviyesinde olup toplam ekonomi miktarının ancak %71,75 oranında olduğu resmi verilerde yer almaktadır. Bu rakamsal veriler, dış ticaret dengesi açısından değerlendirilirse, ihracatın, ithalattan 965 milyar USD daha fazla olması nedeniyle, ülkenin dış ticaret fazlası olduğunu net olarak hesaplamak mümkündür. Tüm bunların yanı sıra, ABD cari açığının %3,7 ve enflasyonun ise %1,7. oranlarında olduğu not edilmelidir. 

Ekonomist olan birçok yazarın ABD’nin en büyük rakibinin Çin olduğunu ve bu ekonominin de belli bir süreçte dünyanın en büyüğü olacağı muhtelif verilerle gündeme getirilmektedir. Bu nedenle dünyanın 2. ekonomisi olarak, Çin devletinin rakamsal panoramasını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Çin ekonomisinde hızlı sanayileşme, üretim maliyetlerinin düşük olması ve çok büyük devlet desteklerinin bulunmasının önemli oranda etkili olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çin’in toplam ekonomisi 2023 yılı itibariyle 19,37 trilyon USD seviyesinde olup ABD ekonomisinden yaklaşık %30 oranında daha küçüktür. İhracat rakamlarına bakıldığında ise, toplam 3,36 trilyon USD olduğu görülür ki, ihracat miktarının, toplam ekonomisi bünyesinde %17,35 düzeyinde bulunduğu izlenmektedir. Çin’in aynı yıl içindeki ithalatının da 2,69 trilyon USD olduğu ve bu miktarın da %13,89 oranı ile gayri safi yurt içi hâsıla içinde, yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu veriler ışığında ülkenin ihracat ile ithalat arasındaki farkın 670 milyar USD olarak ihracat lehine olduğu görülür ki buradan da Çin devletinin dış ticaret fazlası olduğu belirlenmektedir. 

Bu verilerle mukayese yapıldığında ABD ile Çin’in dış ticaret fazlası olduğu net olarak ortaya çıkmaktadır. Şimdi gelelim Çin devletinin toplam borç miktarına; Bu tutarın 27,69 trilyon USD seviyesinde olduğu verilerden anlaşılmaktadır ki, toplam ekonomisinden %141,77 oranında daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. bu bazda bir mukayese yapılacak olursa, ABD’nin toplam borcu, ekonomisinin ancak % 71.75 seviyesinde, Çin’in ise borç miktarı toplam ekonomisinden % 141.77 oranında daha fazla olduğu dikkate alınmalıdır. Çin devletinde cari açık oranı %2,2 enflasyonun ise %0,3 olduğu eldeki rakamsal verilerden izlenmektedir. 

Çin devletinden sonra Almanya ile ilgili bilgiler verilmek istenirse, bu ülkede, mühendislik, otomotiv ve kimya sektörlerinin itici dinamikler olarak ekonomi bünyesinde önemli bir yere sahip olduğu bunun yanı sıra AR-GE uygulamalarının etkin bir şekilde gündemde olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Dünyanın üçüncü ve Avrupa Birliğinin de birinci ekonomisi olan Almanya’nın istatiksel değerlerine bakılırsa, toplam ekonomisinin 4,3 trilyon USD miktarında olduğu ve bunun içinde % 28 oranındaki ihracat miktarının 1,204 trilyon USD ile yer aldığı, ithalatın ise, ihracatın gerisinde kalarak 1,02 trilyon USD miktarı ile %23.72 oranını gerçekleştirdiği hesaplanmaktadır. Almanya’nın ihracat ile ithalat arasındaki fark miktarına bakıldığında bu tutarın 18 milyar USD olduğu hesaplanmaktadır ki bu gelişimde ülkenin dış ticaret fazlası olduğu tespit edilmektedir. Ekonomilerde toplam borç miktarının da mukayese parametrelerinden birisi olduğu bilindiğinden Almanya’nın toplam borç miktarını OECD verileri ışığında 2,36 trilyon USD olarak toplam ekonomisinin içinde %54.88 oranında kaldığı görülmektedir. Ülkedeki cari açık oranı % 4.2 ve enflasyon ise % 4.5 olarak gerçekleşmiştir. 

OECD verileri çerçevesinde gayri safi yurt içi hâsıla miktarlarını esas alınarak, 4. gelişmiş ülke olarak ele aldığımız, Japonya’nın ekonomisinin ana dinamiklerinin, teknoloji, elektronik, robotik ve otomotiv sektörleri sağlamaktadır. Toplam ekonomisi 4,40 trilyon USD olan Japonya’nın ihracatı 683,3 milyar USD seviyesinde olup toplam ekonominin %15,53 oranındadır. 2023 yılındaki ithalat rakamları incelendiğinde, toplam ekonomi içinde %14,23 oranıyla 625,9 milyar USD olarak yer aldığı izlenir ki, ihracat ile arasında 57,400 milyar USD fark olduğu belirlenmektedir. Bu veriler ışığında Japonya’da dış ticaret fazlası olduğu görülmektedir. Ekonomide en önemli mukayese parametrelerinden birisini daha önce de ifade ettiğim gibi, toplam borç teşkil etmektedir. Ülkenin toplam borcu 12,8 trilyon USD olarak açıklanmakta olup toplam ekonomisinin %290,91 oranında olduğu görülür. ki bu borç yükü ile dünyanın ilk 10 ülkesi içinde en borçlu ülke konumunda yer almaktadır. Japonya’nın cari açık oranının %1,9 ve enflasyonun da %3,2 olduğu istatistik verilerden anlaşılmaktadır. 

Bir sonraki azımda devam edeceğim…

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar