Bir Hikâye
Çok seneler önce dünyaca ünlü bir Japon markası ile birlikte yurt dışında ciddi büyüklükte bir yatırım yapmak amacıyla bir uygunluk projesi üzerinde çalışıyorduk. Hazırlık aşamasında projenin teknik tarafında hiçbir sıkıntı yaşamazken, işin finansman konularını kapsayan kısmına geldiğimizde hava ansızın değişiverdi. Teknik konularda son derece uyumlu çalışan mühendislerin aksine finansman ekipleri arasında çok farklı bir ortam oluştu. Herkes olaya kendi açısından bakıyor, karşı tarafı hiç dinlemeyip, anlamaya dahi çalışmıyordu. Gül gibi gelişen proje bir anda solmaya başlamış, neredeyse durma aşamasına gelmişti.
“Kul sıkışmayınca hızır yetişmez” derler ya, işte aynen öyle oldu. Durumdan haberdar olan genel müdür yardımcımız işe müdahil oldu ve bu projede görev yapan teknik, mali ve idari Türk ve Japon tüm personeli bir araya getirerek bir toplantı yaptı. Laf aramızda, bu toplantıya katılanların çoğu bir yere varamayacağımız kanısındaydı. Büyük bir çoğunluk olmasa da bazılarımız, bu toplantının projeyi sonlandırmaya kadar gidebileceğini düşünüyordu. Genel kanı ise genel müdür yardımcısının bir talimat ile herkese ne yapacağını söyleyip tartışmaların sonlanacağı şeklindeydi.
Toplantı günü geldi çattı ve hepimiz büyük bir ilgiyle onu dinlemeye başladık.
Konuşması sırasında, neredeyse tümümüzün beklentilerinin aksine bizlere herhangi bir talimat vermedi, akıl bile vermedi. Güzel bir üslup ve beden dili ile projenin her iki firma için de çok önemli olduğunu hatırlattı. Sonra konuyu orada kesip toplantıya kendi iş yaşantısından birkaç hikâye anlatarak devam etti. Enteresandır ki anlattığı hikâyelerin hiçbirisinin konumuzla doğrudan alakası yoktu. Sonra tuhaf bir şey oldu. İkinci hikâyenin sonlarına doğru birçoğumuzda ortak bir hissiyat oluşmaya başladı. “Biz iki ayrı takım değiliz. Amacı ortak olan tek ve büyük bir takımız”.
Üçüncü hikâye bitmeden önce ise taraflar konuya çok daha farklı bakmaya başlamışlardı bile.
Bu olay yıllar önce oldu ama bende çok derin izler bıraktı. Genç bir yönetici olarak fark ettim ki insanlara ne yapacağını söylemek yerine onları düşünmeye yöneltmek çok daha sağlıklı bir çözüm yöntemiydi.
Gerçekten de iş yerinde hikâye anlatmak birçok dinleyiciye ilaç gibi gelir. Bu haftaki yazıma “Neden hikâyeler anlatılmalı?” diye başlayacağım; ardından da bunu nasıl yapacağımıza geçeceğim.
Neden hikâye anlatılmalı?
İş yerinde çalışanlara hikâye anlatmanın görünür, görünmez birçok faydası vardır.
- Bağ Kurma ve Ekip Ruhu:
Hikâyeler, çalışanlar arasında güçlü bir bağ oluşturur. Kişisel deneyimlerin paylaşılması, empatiyi artırır ve ekip ruhunu güçlendirir.
- Motivasyon ve İlham:
İlham verici hikâyeler, çalışanları motive eder. Zorlukların üstesinden gelme ve başarı hikâyeleri, çalışanların kendilerini daha güçlü ve kararlı hissetmelerine yardımcı olur.
- Bilgi ve Deneyim Paylaşımı:
Hikâyeler, karmaşık bilgileri ve deneyimleri daha anlaşılır hale getirir. Çalışanlar, başkalarının deneyimlerinden ders çıkararak benzer durumlarla karşılaştıklarında daha bilinçli kararlar alabilirler.
- Değer ve Kültür Aşılama:
Şirketin değerleri ve kültürü, hikâyeler aracılığıyla daha etkili bir şekilde aktarılır. Hikâyeler, soyut kavramları somutlaştırarak çalışanların bu değerleri içselleştirmesine yardımcı olur. Kurumsal hikâyeler, çalışanların şirketin misyon ve vizyonunu daha iyi anlamalarını sağlar.
- Yaratıcılığı ve Yenilikçiliği Teşvik:
Hikâyeler, yaratıcı düşünmeyi teşvik eder. Farklı bakış açıları ve yenilikçi çözümler hakkında düşünmeye yönlendirir.
- İletişim ve Anlayış:
Hikâye anlatma, etkili bir iletişim aracıdır. Karmaşık mesajlar ve duygusal konular, hikâyelerle daha etkili bir şekilde iletilir.
- Eğitim ve Gelişim:
Eğitim amaçlı hikâyeler, öğrenmeyi daha etkili ve eğlenceli hale getirir. İnsanlar, hikâyeler aracılığıyla daha iyi hatırlar ve öğrendiklerini uygulamaya geçirir.
- Stres Azaltma ve Morali Yükseltme:
Eğlenceli ve rahatlatıcı hikâyeler, iş yerindeki stresi azaltır ve çalışanların moralini yükseltir, iş yerindeki atmosferi olumlu yönde etkiler ve çalışanların daha mutlu hissetmelerine katkı sağlar.
Gördüğünüz gibi iş yerinde hikâye anlatmanın gerçekten faydaları vardır ama açık gönüllükle ifade etmeliyim ki öyle durup dururken hikâye anlatmanın da manası yoktur. Bunu belli bir amaca yönelik olarak, gerektiğinde, doğru zamanlama ile planlanmış bir süreç içinde yapmak gerekir. Doğaçlama olanlar müstesnadır.
Hikâye nasıl anlatılmalı?
- Hikâyenizin Amacını Belirleyin
Hangi deneyimi veya bilgiyi paylaşmak istediğinizi ve bu hikâyeden çıkarılacak ana ders veya mesajı netleştirin. Kiminle paylaşacağınızı göz önünde bulundurun. Hedef kitlenizin ilgisini çekecek ve onlara fayda sağlayacak bir hikâye seçin.
- Hikâyenizi Yapılandırın
Hikâyenizin başlangıcında, dinleyicilerin ilgisini çekecek bir giriş yapın. Konuyu ve bağlamı kısaca tanıtın, deneyiminizi detaylandırın. Karşılaştığınız zorlukları, aldığınız kararları ve bu süreçte yaşadıklarınızı anlatın. Sonunu da eğer yapabiliyorsanız, bir dersle tamamlayın.
- Detaylara ve Duygulara Yer Verin
Hikâyenizi daha canlı ve gerçekçi hale getirmek için somut detaylar ekleyin. Örneğin, belirli tarihler, yerler, kişiler veya olaylar hakkında bilgi verin. Ayrıca, hikâyenizin duygusal yönünü vurgulayarak dinleyicilerinizle daha derin bir bağ kurun. Kendi duygularınızı ve deneyimlerinizi samimi bir şekilde paylaşın.
- Hikâyeyi Anlatırken Aktif ve Etkileşimli Olun
Hikâyenizi anlatırken beden dilinizi ve ses tonunuzu kullanarak daha etkileyici olun. Göz teması kurun ve enerjinizi dinleyicilere yansıtın. Keza belirli noktalarında dinleyicilere sorular sorarak veya onların yorumlarını alarak etkileşimi artırın.
Size yukarıda özetlediğim gibi iş deneyimlerinizi hikâye formatında paylaşarak, dinleyicilerinizin ilgisini çekebilir ve onlara değerli dersler aktarabilirsiniz.
Ben uzun yıllar birlikte çalıştığımız arkadaşlarıma (özellikle gençlere) iyi bir hikâye anlatıcısı olmaya çalıştım. Gözlemlerim, onlara her zaman doğrudan mesajlar vermek yerine, gerektiği zamanlarda hikâye anlatarak daha etkili iletişim kurulabileceği yönünde.
Ölçüsünü kaçırmamak ve kişiselleştirmemek kaydı ile…