Pazartesi, Ekim 21, 2024

Yenilenebilir enerjinin yol haritası İzmir’de çizildi

BEST For Energy Summit – Temiz Enerji Zirvesi’nde, Türkiye’nin enerji kapasitesine, temiz enerji yatırımlarının önemine ve küresel tedarik zinciri konularına değinildi


Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) ve İzmir Kalkınma Ajansı’nın birlikteliğinde bu yıl ikincisi düzenlenen BEST For Energy Summit – Temiz Enerji Zirvesi’nin ikincisi, İzmir İktisat Kongre Binası’nda gerçekleştirildi. Zirve, temiz enerji sektörünün paydaşı olan kamu, özel sektör ve akademi dünyasının temsilcilerini bir araya getirdi. Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu ve İtalya Ulusal Enerji Kümesi üst yöneticilerinin de katıldığı zirve kapsamında düzenlenen oturumlar dinleyicilerin yoğun ilgisi ile karşılandı. Katılımcılar oturumlarda, Türkiye’nin enerji kapasitesine, temiz enerji yatırımlarının önemine ve küresel tedarik zinciri konularına değindi.


Aksoy: Yeşil hidrojen maliyetli

Yenilebilir enerji, enerji verimliliği, elektrifikasyon, yeni teknolojiler ve hidrojen gibi konular üzerine çalışmalar yaptıklarını dile getiren Shura Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan Aksoy, hidrojen üzerine ilk raporlarının 2020 yılında çıktığını söyledi. Hidrojen konusunun çok geniş kapsamlı olduğunu ifade eden Aksoy, “Hidrojenin üretimi, taşınması, depolanması ve son tüketim noktasında kullanılması bunların hepsi ayrı bir aşama. Yani aslında çok büyük bir değer zinciri. Bir önceki çalışmalarda hidrojenin Türkiye’deki potansiyeline baktık. Hidrojen hali hazırda maliyetli ve özellikle yeşil hidrojen. Fosil kaynaklarla üretilen hidrojene kıyasla 2 ve 3 kat daha pahalı yeşil hidrojen mevcut durumda. Fosil yakıtlara kıyasla pahalı olan yeşil hidrojeni çok fazla desteklemeye başlıyorlar. Farklı projeler var, hükümetlerin doğrulan katkıları var. Dolayısıyla bu iş ilk aşamada desteksiz olmayacak gibi duruyor. Hidrojen piyasası kendiliğinden oluşacak bir piyasa değil. Çünkü bir piyasanın oluşması için üretim ve talebin aşağı yukarı aynı noktalarda buluşması gerekiyor. Avrupa’da hidrojen bankası gibi ihaleler yapılıyor. Alıcı ile satıcının arasındaki farkı hükümetler teşvik ediyor. Ya da süspansiyon sağlıyor. Şimdi böyle bir şeye ihtiyacımız var. Spesifik sektörlerde kullanmamız gerekiyor. Eğer elektrifikasyonla karbonsuzlaşmayı sağlayamıyorsak bu noktalarda yeşil hidrojeni doğrudan kullanabiliriz. Hidrojenin kullanıldığı sektörler var. Rafineride hidrojen kullanılıyor. Özellikle gübre üretiminde hidrojen kullanılıyor. Demir-çelik sektörünün dönüşümünde Yeşil hidrojen şu anda çok kıymetli. Demir-çelik sektörünü karbondan arındırmak çok zor” dedi.


Kantarcı: Türkiye’nin yeşil hidrojen için özelleştirilmiş kanunu yok

Almanya’nın hidrojen kullanımını hızlandırılması için bir kanun çıkardığını vurgulayan HK Partners Kurucu Ortağı Ecem Kantarcı, “Avrupa’da çok ciddi hukuki gelişmeler var. Avrupa bu konuda öncü. Lisanslamayla ilgili çok ciddi düzenlemeler var. Bizim de bunları gerçekten takip etmemiz gerekiyor. Çünkü mevcut durumda yeşil hidrojen için özelleştirilmiş bir kanunumuz ne yazık ki yok. Böyle olduğu zaman da lisanslama, üretim, taşıma, depolama ve cezai yaptırımlar gibi bu konularla alakalı herkeste çok büyük bir soru işareti kalıyor. Dolayısıyla yerli ve yabancı yatırımcılar bir yatırım yapmadan önce beş defa düşünmek zorunda kalıyorlar. Çünkü sonuçlarını bilmiyorlar. Mevzuatız eksikliği sebebi bu piyasadan da şu an Türkiye’de söz edemiyoruz. Yine yakın zamanda Avrupa’da gaz ve hidrojen piyasası paketi yürürlüğe geldi. Bu paket içinde birtakım direktifler var. Dolayısıyla çok hızlı bir piyasada da gelişim mevcut. Ama bizim mevcutta bir kanunumuz yok bundan dolayı da ki bir piyasamızda belli değil. O yüzden biraz daha kanun boyutlarının endeks üzerine ya da mevzuat üzerine yeni çalışmalar yapılması gerekiyor” diye konuştu.


Kalaycı: Yatırımcıyı ülkemize çekmek zor, kaçırmak kolay

Türkiye’deki rüzgâr enerjisi sektörünün mevcut durumu hakkında kapsamlı değerlendirmelerde bulunan Kalaycı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından rüzgâr enerjisi yatırımları için gerçekleştirilecek Yenilenebilir Kaynak Alanları-4 (YEKA-4) yarışmasının gecikmesinin, ana ve yan sanayide faaliyet gösteren şirketleri olumsuz etkilediğini belirtti. YEKA-4’ün 2025’e girmeden tamamlanmasının önemine dikkat çeken Kalaycı, “Yerli ya da yabancı sermayeli olsun yatırımcıyı ülkemize çekmek zor, kaçırmak ise bir o kadar kolay. General Electric bünyesinde Bergama Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan LM Wind Power rüzgâr türbin kanadı fabrikasının mart ayında kapanması, sektörümüzde büyük moral bozukluğu yarattı. Ana ve yan sanayide faaliyet gösteren diğer firmalarımızın küçülme döneminde olduğunu gözlemlemekteyiz” dedi.

Türkiye’nin Ulusal Enerji Eylem Planı’nda rüzgâr enerjisi için açıklanan hedeflere ulaşabilmesi için yılda en az 1500  megawatt (Mw) kurulu gücü devreye alması gerektiğini hatırlatan Kalaycı, Türkiye’nin taşıdığı büyük potansiyel dikkate alındığında, bazı projelerin sahaya yansıyamama ihtimaline karşılık 2 bin ile 2200 Mw’lık proje portföyünün yaratılması gerektiği görüşünü savundu.


“İşgücü maliyetinde Portekiz ve Polonya’nın üzerindeyiz”

Türkiye’nin ücret skalasında, Portekiz ve Polonya gibi Avrupa ülkelerin üzerine çıkmasının dikkat çekici olduğunu vurgulayan Kalaycı, dünya genelinde tüm türbin üreticilerinin bir süredir zarar ettiğini, ancak sektördeki iniş çıkışların fabrika kapamalarını gerektirecek boyutta olmadığını kaydetti.

Türkiye’ye özgü değişkenlerin, sektörün gelişim sürecinde belirleyici olduğuna işaret eden Kalaycı, şu değerlendirmeyi yaptı: “Özellikle kanat üreticilerimizin, pazarda yaşanan daralmanın dışında yaşadıkları diğer önemli sorun işgücü olmak üzere işletme maliyetleri üzerindeki yüklerdir. Bu üretim büyük oranda el ve beden işçiliğine dayalı ve kıdemli bir mavi yakalı işçi, birkaç yıllık mühendisten daha fazla ücret alıyor. 2024 içinde duyurusu yapılacak YEKA 4 ihalesini elbette tüm sektör heyecanla ve mutlulukla bekliyor. Ancak bu ihaleyi 2023’te yapabilmiş olsaydık, bugün aksam üreticileri önlerini çok daha iyi görebilir, kapanma ya da küçülme kararlarını erteleyebilirlerdi. YEKA-5, YEKA-6 gibi sıradaki ihale takvimlerinin açıklanmasının, gerek yatırımcı gerekse ekipman üreticilerinin önlerini görmeleri açısından çok yararlı olacağını düşünüyoruz. YEKA-4 projesinin, büyük kapasiteli ancak bölünmüş projeler olması durumunda farklı ölçekteki birçok firma ilgi gösterecek. YEKA ile ilgili detayların bilinmesi üreticilerin planlama yapmalarına olanak sağlayacak. Zira YEKA ihalelerinin en büyük ve önemli kısmı yerlilik başlığında düğümleniyor. Kanat, kule, jeneratör veya güneş paneli gibi kısımları yerli üretmek için önümüzdeki yıllarda Türkiye’de ne kadar kapasite devreye gireceğini görmek ve ona göre yatırım yapmak ve üretim zincirini şekillendirmek gerekiyor. YEKA yarışmalarında yaşanan gecikmeler, yüksek enflasyon ve finansmana erişimde yaşanan sıkıntılar bu kritik endüstride genel bir durgunluk yaşandığını gösteriyor.”


Kökey: Türkiye’nin rüzgar enerji kurulu 13 bin Mw

Türkiye’nin rüzgar enerji kurulu gücünün bilgilerini paylaşan Türkiye Rüzgar Enerji Birliği (TÜREB) Genel Sekreter İskender Kökey, sahada çalışan enerji arz güvenliğine katkı sunan tribünlerinin kurulu gücünün 13 Mw geçtiğini söyledi.  275 tane santral sahasının Türkiye’nin bir tarafında rüzgar enerjisinden elektrik ürettiğini ifade eden Kökey, “2024’ün ilk 6 ayını baz alırsak her tükettiğimiz elektriğin yüzde 11,57’sini rüzgar enerjisinden üretmeyi başarmış bir ülkeyiz. Günlük fazla mevsimsel etkilerle oran çok daha yukarıya çıkıyor. Ama ortalama da 13 bin Mw kuruluk güç ve rüzgardan elektrik işlevinin yüzde 11,12’sini karşılayabildiğimizi söyleyebiliriz. Bu tabi sahada halihazırda geçtiğimiz 7 yıl içerisinde 13 milyar dolarlık kabaca bir yatırımın sahaya yansıdığı anlamına geliyor. Bugünkü rakamlar son derece belki tatmin edici olabilir. Ama bundan çok daha fazlasını önümüzdeki yıllarda görmeyi ümit ediyoruz” sözlerine yer verdi.


“Rüzgar enerjisinde en fazla ihracat Avrupa Birliği’nde”

Sanayiyle ilgili istatistikleri ilk olarak 2020 yılında İzmir Kalkanlı Ajansı’nın (İZKA) desteğiyle yayınladıklarını söyleyen Kökey, “Bize katkı sunan envanteri koruyan firmalarımızın toplam ekonomik büyüklüğü 700 milyon dolar olarak raporlandı. Yani sanayi 1 yıllık 700 milyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip. 2022 yılının sonuna geldiğimizde 700 milyon dolar olarak dediğimiz bu rakamı 2,2 milyar dolara çıkartmayı başarmış iç sanayi sektöründen bahsediyoruz. Bu 2,2 milyar dolarlık üretilen artı değeri toplamda 20 bin 267 dolardan istihdamla sağlıyoruz. Her gün 20 bin 200 kişi sabah evinden kalkıyor ve rüzgar sanayisinde üretimin bir parçası olmak için işine gidiyor. Yine pozitif çıktılarından bir tanesi yapılan bu üretim büyük oranda ihracatla çalışan fabrikalarımız tarafından ortaya çıkıyor. En çok ihracatı gerçekleştirdiğimiz ilk 5 ülke Avrupa Birliği (AB) bölgesinde raporlandı.  İhracat yapılan ülkeler Almanya, İspanya, Portekiz, Fransa ve Danimarka.  Dolayısıyla bir ekonomik değer yaratıyoruz ve bunu da büyük oranda Avrupalı paylaşıcımıza ihraç ediyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin sahip olduğu bu güçlü kaslar dediğimiz kuvvetli alanlarımız sayesinde Türkiye’nin rüzgar enerji sektörü, bugün sadece bir arz güvenliği meselesi değil, aynı zamanda istihdam yaratan, ihracat yaratan bir sektör haline geldi. Bunu hep beraber başardık. Daha çok da İzmirliler olarak başardık. Geçtiğimiz aylara kadar üç tane büyük bir gurura söylediğimiz ama şu anda ikiye düşmüş kanat üreticimiz hala İzmir bölgesinde üretim yapıyor. Dolayısıyla bunu İzmir’de söylemek belki daha da gurur verici” ifadelerini kullandı.


Anbar: Uzak Doğu çok büyük bir üretim gücü olarak geliyor

2007 yılında Türkiye’de rüzgar başvurusunun 90 gigawatt (Gw) olduğunun altını çizen AHA Teknoloji Yönetim Kurulu Üyesi Elvan Aygün Anbar, “Şu an Türkiye’nin rüzgar kurulu gücü böyle değil. Aynı şey depolama içinden geçerli. Yeni geleneksel enerji kaynaklarını baz yük santrali haline getirebilmek için bizim bunu herhangi bir yöntemle depolayabiliyor olmamız lazım. Bugün ki teknolojinin adı lityum demir fosfat bataryalar. Belki 10 yıl sonra tuzla, kumla, hidrojenle depolama olarak tabii ki de bu değişecek. Bu teknolojiyle biz sadece güneş özelinde de değil, rüzgarda da, güneşte de, hidroelektrikte de, diğer bütün yenilenebilir enerji kaynaklarında da bir depolamaya ihtiyacımız var. Uzak Doğu çok büyük bir üretim gücü olarak geliyor. Neredeyse bütün dünya devletlerinin üretmeyecek hale getirecek fiyatlar sağlıyor. Birilerinin artık kapıları kapatması lazım. Bunun adı belki sürdürülebilirlik, belki de karbon ya da birçok başka şeyler olabilir. Ama baktığımız zaman artık her ülkenin yeniden üretici kimliğini kazanmak zorunda” sözlerine yer verdi.


Nurlu: Yeryüzü alarm veriyor

Çevreyle ilgili sıkıntıların hiçbir şekilde sınır ve bölge tanımadığına dikkat çeken  İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) Genel Sekreter Yrd. Şükran Nurlu, “Her yerde hepimizin yanı başında olabiliyor. Biz burada bu anadolu coğrafyasında yaşayanlar olarak Florida’daki kasırgaları tsunamileri gizlerdik. İzmir’de buralarda öyle şeyleri, hortumları görmek çok mümkün değil ama yaşadık. Hortum yaşadık. Yeryüzü alarm veriyor. Yeryüzü artık bize başka şeyler söylüyor. Sen bana iyi davranmadın, başka şeyleri önceliğine koydun. Şimdi başka bir şeyler yapman lazım. Yoksa tamamen bitmek üzere. Başka gezegen de yok, yaşayabileceğiniz başka koşullar da yok. Dünya üzerinde, gezegenin üzerinde hepimiz sınırlı hayatlar yaşıyoruz, bütün canlılar. Ama bütün canlıların içerisinde bir tek insanoğlu koşulları değiştirmeye çalışıyor. Bulunduğu yerden, bulunduğu ortamdan memnun olmayan bizleriz. Ama insan oğlu nedense bazı şeyleri kendine uyarlamaya çalıştı. Evet şehirlerde yaşamayı sevdik, şehirlerde yaşamayı tercih ettik. Şehir hayatı konforlu. Şehir hayatı bize güzel olanaklar sunuyor. Ama gerektirdiği bir şey var, hız. O hızı sağlamak için de enerjiye ihtiyaç var. Hem bizim kendi bedenen, yaşam için gerekli olan enerjimize ihtiyacımız var, hem de şehir hayatına gerektirdiği enerjiye ihtiyaç var. Ulaşım, barınma ısınma için. Ama çok yoğun nüfus olarak yaşıyoruz, çok küçük bir alanda. İzmir’de de örnek vereyim. İzmir 12 bin 500 kilometrelik (k) bir şehir. 4 buçuk milyon  nüfusu var. 4 buçuk milyonun 3 milyonu sadece 2 bin  kilometrede  yaşıyor.10 bin km’de 1 buçuk milyon  nüfusumuz yaşıyor. Ama ihtiyacımız olan yelpaze o kadar genişledi ki, ürünler o kadar çeşitlendi. Hem onları alırken, konforsuzca tüketirken, hem de sonrasında atarken maalesef ki, düşünmemenin etkileriyle çok fazla farklı reaksiyonlarla karşılaşıyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak sonuçta yerel yönetimiz. Yerel demek aslında halkın en yakınındaki kamu otoritesi, kamu yönetimi demek. Model olmayı istiyoruz. Yani yaptığımız şeyler, yaşam tarzımızda, yaptıklarımızda, Büyükşehir Belediyesi’nin kendi aktiviteleriyle herkesin modeli olsun, düşünce görevimizi biraz daha paylaşarak yaşayalım. Bunu anlatmak istiyoruz” dedi.


“İzmir’de günde 6 bin ton çöp çıkıyor”

İzmir’den de günde 6 bin ton yakın çöp çıktığını vurgulayan Nurlu, “Yani evinizde 2 kilogram (kg) çöpü ertesi güne bırakmaya tahammülünüz olmadığını düşünürseniz, suyun kokusuyla 6 bin ton çöpün, bir defa lojistiği. Yani atığın taşınabilmesi için işte bizim de Atık’tan Enerji Üreten Tesislerimiz var. Mümkün olduğunca hani atığı döngüsel olarak yönetmeye çalışıyoruz. Her şeyi döngüsel yönetmeye çalışıyoruz. O döngüsellik içerisinde de tabii ki büyük bir yönetim organizasyonuna ihtiyaç var. Mesela bizim atığı sizin elinizden alan o çöp araçlarından sonra devir alıp götüren büyük tırlarımız var. O tırlarımız günde 20 bin kilometre yakın yol yapıyor. Şimdi bir yandan iklim değişikliğinden bahsederken bir yandan da 20 bin kilometrelik her gün yol almak zorunda olan, onların emisyonlarıyla uğraşan bir mekanizmayı yönetmek zorundayız. Yani şehir yaşamının handikapları gerçekten çok fazla. Strateji çok önemli” ifadelerinde bulundu.


İklim değişikliğiyle sıkıntılar çok arttı”

Doğal afetler konusunda birtakım tedbirler alınmasına yönelik türlü çalışmalar olduğunu ifade eden Nurlu, “Ama iklim değişikliğiyle birlikte sıklıkları çok arttı, şiddetleri çok arttı. Geçen yılın haziran ayında yaşanan yangın sayısıyla bu yılın haziran ayında yaşanan yangın sayısı arasında 4 kat fark var. Yani geçen yılın 4 katı daha fazla yangın oluyor. Çünkü sıcaklıklar da çok daha yüksek. Uzun yıllar ortalamalarının üzerinde bir yaz geçirdik sıcak hava dalgalarıyla uğraştık. Şimdi bile hala daha mevsim normallerin üzerinde günler yaşıyoruz. Maalesef İzmir’in çok yakınında, Bayraklı sırtlarında bir orman yangını yaşadık.  Yangının bitmesine takiben İzmir köprüsünde balık ölümleri başladı. Akademik kurulumumuz çalışmalar yapıyor şimdi. Olabilir olmayabilir ama o yangının yarattığı etkilerin körfeze, olan olumsuz etkilerinin de üzerine çalışıyoruz. Yani çevre konuları öyle konular ki, bu iklim değişikliğinin yarattığı riskler artık o kadar tahmin edilebilir ama, boyutu öngörülemez riskler. O nedenle çok olasılıklı, çok varsayımlı ve çok hesap ederek, çok dikkatli olarak ve kararlılıkla çalışmak durumunda. Yani bir felaket dedik ama gerçekten bu felaketin farkında olmamız lazım. Çünkü bu yeryüzünün anlatmaya çalıştığını dinlememiz lazım, ona göre de hareket edilmesi lazım” diye konuştu.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM