“PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkârı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.”
Bu paragraf Öcalan’ın 27 Şubat’ta DEM Parti milletvekilleri tarafından okunan mektubunun ilk paragrafı. Halkların Özgürlük ve Demokrasi Partisi, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Sözcü’nün paylaşımına göre, T24’e konuştu ve şöyle dedi: “Mektubu el yazısıyla kendisi yazdı. İçerik olarak bir müdahalemiz olmadı.”
İmralı’ya yapılan üçüncü gidişte heyette 7 kişi vardı, doğum tarihleri de şöyle; Tülay Hatimoğulları 1977, Sırrı Süreyya Önder 1962, Tuncer Bakırhan 1970, Cengiz Çiçek 1978, Pervin Buldan 1967, Ahmet Türk 1942. Avukat Cengiz Çiçek hakkında bilgi internette yok.
Bu siyasetçiler konuyu çalışmış olabilirler ancak bu bilgiyi neden aktardım: PKK 1978’de Lice’de kuruldu. Kurucusu Abdullah Öcalan. Neyin öcünü alacağı PKK’nın amacında yazıyor. Ancak DEM heyetinde 1968’li yılları bir tek Ahmet Türk hatırlar. O dönemde ODTÜ Öğrenci birliği başkanıydım. Bir gün Beşevler’deki Fen ve Edebiyat Fakültesinde boykot vardı ve gece bahçede ateş yakılmıştı ve çevresinde sadece “Kürt” öğrenciler vardı. Daha sonra DDKO, Devrimci Doğu Kültür ocakları kuruldu ve giderek PKK ortaya çıktı.
PKK’nın açılımı Partiya Karkerên Kurdistanê. Türkçesi Kürdistan İşçi Partisi. Kürdistan diye tanımladıkları alan ise, Vikipedi’nin tarifine göre, “Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bölgede özyönetim kurmayı amaçlayan ve bu amaçla söz konusu topraklara sahip olabilmek için askeri hedeflere, köy korucularına ve sivillere karşı saldırılar düzenleyen yasa dışı ayrılıkçı silahlı örgüt.”
1990’da Kürt siyasi hareketi HEP ile başladı ve SHPile ittifak yaparak 20 Ekim 1991 seçiminde meclise 18 milletvekili soktu. Daha sonra parti kapatıldı. Kurulan partiler de zaman içinde kapatıldı. Örneğin DEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP, HDP, YSP. Şimdi Kürt siyasal hareketini DEM Parti yürütüyor.
Öcalan, kendisi ve PKK için “Marksist- Leninist” duruma göre “Maoist” dese de kurulan tüm partiler “nasyonal sosyalist” üslupla yani “ırkçı” şekilde “Kürtleri” örgütlemeye çalıştı. Sadece Türkiye’de değil, Suriye’de, Irak’ta, İran’da ve Avrupa’da bir sistem kurmaya çalıştı. Bu sistemde silahlı güçler de vardı.
PKK, sanki sadece ideolojisi “sosyalizm” olan bir parti imiş ve 1990’larda “sosyalizm iflas etmiş gibi” bir anlayışı Öcalan şöyle yazıyor.
“1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”
Hiç inandırıcı değil. Emperyalist anlayışın karşısında “Demokratik Sol, Sosyal Demokrasi, Demokratik Sosyalizm” var. Bunlar olmazsa toplum köle olmaya devam eder.
Öcalan kendisini savunurken, ideolojik olarak teslim oluyor sanki: Diyor ki “Aşırı milliyetçi savruluşun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” Sonra PKK’ya sesleniyor: “devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın.” Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla bütünleşmek için partinizi feshedin. Yoksa başka devlet mi?
Ne olur ne olmaz diye Sırrı Süreyya Önder’e ek not vermiş güya: Önder dedi ki “Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”
Görünen o ki, Öcalan da PKK da hava atmaya devam ediyor. “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” toplantısında mektubu önce Kürtçe okumak, sonra Türkçe okuma ülkeyi hafife almak değil mi? Silahı bırakacağım, bana siyasal ve hukuki boyut verirsen ne demek?
Teröristle pazarlık olmaz, mücadele edilir.